Bir zamanlar, bir Rus köylüsü bir karaçam altında oturmuş işiyle uğraşmaktaymış. Kuşların ve arıların sesini dinler...

Bir zamanlar, bir Rus köylüsü bir karaçam altında oturmuş işiyle uğraşmaktaymış. Kuşların ve arıların sesini dinlerken, birden  beyaz pelerini uçuşan, şişman bir kadının kendine doğru yaklaştığını fark etmiş. Veba Bakiresi onu tam kaçacakken ensesinden yakalamış. “Vebanın ne olduğunu bilir misin? diye sormuş dişlerinin arasından. “Ben oyum. Beni bütün Rusya’da gezdir. Hiçbir köyü atlamadan, çünkü hepsini ziyaret etmek zorundayım. Herkes ölecek, bir tek sen hayatta kalacaksın.” Köylü çaresiz razı olmuş ve Veba Bakiresi köylünün sırtına binmiş.

Her yeni köye gelişlerinde köpekler havlamış, Bakire pelerinini sallamış ve yüzlerce köylü oracıkta ölmüş. Vebanın ziyaretinden sonra sokakları cenaze alayları doldurmuş. Köylü vebayı, kendisine buyurulduğu  gibi köyden köye dolaştırmış; sonunda bir tepenin üzerinde, karısının, çocuklarının ve yaşlı annesiyle babasının yaşadığı kendi köyüne gelmiş. Gördüğü manzara karşısında dehşete kapılmış ve Bakire’yi bir nehre fırlatarak boğmaya çalışmış. Boğuşmuşlar, sonunda boğulan köylü olmuş. Ama taşıyıcısının korkusuzluğundan şaşkına düşen Veba Bakiresi ormana saklanmış, yeni bir günü, yeni bir köylüyü beklemeye koyulmuş.

Eski halk hikayelerinde Veba, önemli bir izlek, günlük hayatta önemi bir yere sahiptir. Köylüler bir sonraki salgının hayatlarını ne zaman ve nasıl değiştireceğini bilemezlerdi. Salgın hastalıklar o kadar güçlü ve görülmez yaratıklardı ki, hikaye anlatıcılar onları genellikle karalar içindeki adamlar, beyaz pelerinli kadınlar ya da vahşi atlılar olarak canlandırırdı.

Yeni Ahit’teki Vahiy’in altıncı bölümü, tarihin en renkli güçlerini, büyük bir coşkuyla Mahşerin Dört Atlısı olarak tanımlar. Her atlının kendine özgü büyük bir misyonu vardır. Birinci Atlı,  beyaz bir atın üzerinde oturur, başında bir taç vardır ve Tanrı’nın dünyasını, yaşamı ve umudu temsil eder. İkinci Atlı, Savaş, kan kırmızısı bir küheylana biner ve kocaman bir kılıç taşır. Bu atlı, iktidarı ve resmi politikaları temsil eder.  Üçüncü  Atlı siyah bir atın üzerinde seyahat eder ve Refah ile Kıtlık’ı ölçmek üzere bir terazi taşır. Karamsar ekonomistin atasıdır. Dördüncü Atlı, soluk ve kansız bir ata binmektedir. Hem Veba hem de Ölüm’dür.  Dördüncü Atlı, dünyayı açlıkla, hastalıkla, türlü biçim ve büyüklükteki “yeryüzü yaratıklarıyla” öldürme gücüne sahiptir. Dört Atlı dünya oluşumundan beri, kıtlıkları, doğal afetlerle, savaşlarla, ölümcül salgın türleriyle dünya tarihini birlikte yazmıştır.

Dört Atlı, mevsimler gibi bir belirir, bir kaybolurlar. Kaotik yolculuklarının tek özelliği, ortaya çıkışlarının döngüselliğidir. Genellikle yalnız dolaşırlar ya da. Kıtlık ve Savaş gibi, Veba’nın izini sürerler. Tüm tarihi onlar belirler ve tarihte yalnızca bu güçler vardır.

Mahşerin Dört Atlısı içinde en meşgul olanı Dördüncü Atlıdır. Bir ay ya da bir yıl içinde milyonlarca insanın ölümüne yol açan salgın hastalıklar, imparatorlukları çökertmiş, orduları kırmış,  yaşama ve sevme biçimlerimizi sürekli değiştirmiştir. Çiçek hastalığı Yeni Dünya’yı öylesine büyük bir güçle işgal etmiştir ki, Kızılderili kültüründe açtığı politik yaralar hala iyileşmemiştir. Veba, feodalizmin sonunu getirmiş, kapitalizmin tohumlarını atmış ve ekonomistlerle doktorları hala motive den, doğaya karşı bir güvensizlik yaratmıştır. Sıtma, köle ticaretleriyle birlikte yayılmış ve Karayip’lerin rengini belirlemiştir. Frengi, sekse tehdit, insanlara da peruğu tanıtmıştır. Ölümcül salgınların yok olmadığının en büyük kanıtı AIDS ve SARS virüsüdür. Salgın hastalıklarla dolu geçmişimizi unutmuş olmamıza veya ona bir çok komplo teorileri yüklememize rağmen Dördüncü Atlı hala istediği zaman hayatlarımıza girebilmektedir. Şimdi COVID-19 virüsü olarak aramızda dolaşmaktadır.

Albrecht Dürer, 1498

Mikropların öldürmesi için mutlaka güçlü bir tahrik gerekir, ölümler başladığında ise onları durdurmak için çok daha güçlü bir çaba. N e var ki mikroplar harekete geçtiğinde ki , bunun nedeni çoğunlukla, uygarlıklardaki büyük çalkantılara gösterdikleri tepki olmuştur. Savaşlar, nüfus artışı, tarım, turizm, evsizlik, ve  kirlenme, atlılardan birini ya da ikisini harekete geçirebilir. Mikroplar insanlık tarihindeki ayaklanmalara her zaman profesyonel birer yağmacı olarak eşlik etmişlerdir. Sürekli değişen ilerleme makinelerimizle, bu ayaklanmaları her zaman biz başlatmış ve Atlı’yı istemeden davet etmişizdir.

Ölümcül salgınların tarih yapan gücünü unutmak ya da görmezden gelmek büyük bir gaflettir. İnsan nüfusu çığ gibi büyüdükçe, insanlar tarihin kaydettiğinden çok daha fazla mikrobu ve canavarı ayaklandırıp harekete geçiriyor. İnsanoğlu artık ölümcül salgınların olmadığı bir hayatın bir hayal olduğunu bilmesi gerekiyor. Dördüncü Atlı, her zaman sahnedeki yerini alacaktır.

Veba, kızıl, kızamık, çiçek, AIDS, SARS gibi salgın hastalıklar ve  kıtlık, kuraklık, deprem gibi felaketler tarih boyunca milyonlar kişinin ölümüne neden olmuş, yenilmez sanılan orduları kırmış, imparatorlukları devirmiş, toplumsal ilişkilerimizi değiştirmiş, hayatı yeniden biçimlendirmiştir. Ne var ki kitlesel ölümler durduk yerde, kendiliğinden başlamamış, salgın hastalıklar davetsiz misafir gibi aramıza girmemiştir. Mikropların “kitlesel ölümlere yol açan canavar” rolünü üstlenmeleri için insanlar ellerinden geleni yapmışlar, ölümler başladıktan sonra ise hiçbir şey yapamamışlardır. Şu an yaşadığımız COVID-19 salgını için insanoğlu bunca gelişen teknolojisine rağmen yine yenik düşmüştür. Hangi imparatorlukları devireceği veya devletleri ortadan kaldıracağı ve nasıl bir dünya olacağı belirsizdir.

Not: Yazı Andrew Nikiforuk’un Mahşerin Dört Atlısı-Salgın  ve Bulaşıcı Hastalıklar Tarihi kitabından alıntılanmıştır.

ALİ İHSAN ÖKTEN