Tarih Bilinci Sorun Çözmede İlk Başvurulacak Yöntemdir

Tarih Bilinci Sorun Çözmede İlk Başvurulacak Yöntemdir
Tarih bilincinin önemini kavrayan hemen herkes herhangi bir olay karşısında tarihsel sürece başvurur. Çünkü tarihte yaşanmış benzer olaylar analiz edilerek konu daha iyi kavranır. Yaşanan virüs salgınına benzer gelişmeler nerelerde yaşandı? Ne tür etkileri oldu? Konu o dönemde nasıl ele alındı? Ne tür öneriler geliştirilmiş? Soruna karşı geliştirilen çözüm önerileri olmuş mu? Olmuşsa etkileri ne olmuş sormadan konuyu anlayamayız. Benim anladığım kadarı ile bütün bu gelişmeler geçmişte de yaşandı. İnsanlık bu tür salgınları atlatmış. Çok bedellerde ödemiştir tabii.
 
Salgın Hastalık Tarihleri
Tarihsel olarak geriye doğru analiz ettiğimizde dünyada nüfus artışına bağlı olarak 1800’lü yıllardan sonra salgın hastalıklara yol açan grip virüsü varyantları daha sık aralıklarla görülmeye başlandı. 1889-90 Rus Gribi, 1918-19 İspanyol Gribi, son 20-25 yılda yaşanan HIV/ADIS, Domuz Gribi, MERS, SARS ve korona virüs salgınları belki ilaç ve aşıların etkisi ile milyonları öldürmedi ancak, bu defaki korona virüsü çok daha tehlikeli görülüyor.
 
 
Kuş Gribine Karşı Annemin Uyguladığı Yöntem
Göçmen kuşların göç yolları ülkemizin nerdeyse tamamını kapsamaktadır. Nerdeyse birkaç yılda bir ilkbaharın gelişi ile göçmen kuşların gelmesi ile besin kaynağımız olan tavuklar gribe yakalanırdı. Tecrübeli kadınlar bu dönemi bilgi birikimleri ile aşarlardı. Okuma yazması olmayan annem leyleklerin ve diğer kuşların gökyüzünde göründüğü dönemde eğer tavuklarda titreme, sersemleşme veya benzeri sorunlar gördüğünde hasta tavuklarını hemen telef eder ve toprağa gömerek salgının yayılmasını engellemeye çalışırdı. Diğer kalan sağlamları ise kapalı ahıra alır, göçmen kuşların geçişi bitince yeniden tavuklarımızı dışarıya bırakırdı. Annemin tecrübesi sayesinde tavuklarımızı ölümden kurtardığımız gibi temel gıdamız olan, yumurta ve tavuk etinden de mahrum olmamış olurduk. Annem ve diğer komşularımızın hayvanlarını izole etme yöntemi uzun yılların birikiminin bir sonucu olsa gerek.
Hatta annem soğuk algınlığı ile grip salgınında birbirinden ayırt ederdi. Köyde çok sayıda insan aynı sorunu yaşıyorsa salgın olabileceğini düşünerek, o dönemin yokluk koşullarında hastasının yatağını ayrı bir yere alırdı.  
 
Başlangıçta İzolasyon ve Karantina İle Salgını Kontrol Altına Alabilir miydik?
Bugün yaşadığımız korona virüs salgınına karşı ilk çıktığı günden bugüne tıp bilimi ve devlet yönetimi olarak halen önerilen/önerdiğimiz en etkili yöntem izolasyon yöntemidir. Keşke korona virüsün ilk kuşkusunun olduğu dönemde ülkemizin giriş-çıkış kapıları ve risk olduğu düşünülen kentlerimizi 2-3 hafta toptan karantinaya ve izolasyona alınsaydı. Belki de bu kadar hastalık 81 ilimize yayılmazdı diye düşünüyorum. Hâlen de inanıyorum ki annemin tecrübesi ile tavuklarına uyguladığı yöntemi bizde bilinçle kendimize uygulasaydık bu kadar uzun süren bu pandemiyi daha rahat mı atlatırdık. Gerçekten zorlu geçen süreç ile birlikte 2 gün sokağa çıkmama, 5 gün belirli koşulları taşıyanların zorunlu evde kalması süreci uzadıkça doğal olarak sıkılımalar ve benzeri sorunlar oluşmaktadır. Havalarda ısınıyor ki izolasyon ve evde kalma gençler için dehada zorlaşacağı anlaşılıyor.
 
Yurtdışından Getirilen Yurttaşlarımız Değişik İller Yerine Tek Bir merkezde Tutulması Daha Yararlı Olmaz mıydı?
Bu arada dünyanın 100 küsur ülkesindeki vatandaşlarımız THY ile yapılan anlaşma ile Türkiye’ye getirildi. Önemli bir imkân. Yaklaşık 5 milyon vatandaşımız yurt dışında, öğrenciler, çalışanlar var. Bu salgınla adeta herkes evine dönmek zorunda kaldı. Yapılan bu doğru işin sorası yurtdışından getirilen insanlar öğrenci yurtlarının bulunduğu illere dağıtıldı. Nedeni belki de yurtların boş olması ve ekonomik olmasıdır. Ancak diğer taraftan salgın bize yurtdışından geldiyse acaba bunları tek merkezde veya turizmin olmadığı hoteller bölgelerinde tutsaydık, salgın daha lokalize kontrol edilmez miydi? Çünkü hastalık bugün her tarafa yayılmış ve ilkbaharın coşkusu, tarımsal üretimin başlangıcı, ekonomik zorunluluklar ve diğer iş ve işlevler nedeniyle insanı içeride tutmak zorlaşmaktadır.
 
Sonuç olarak bu ne ilk ne son salgındır. Önemli olan olup bitenden ders çıkarmaktır. Kırsalda yaşayan annem ve babamın mikroorganizmaları tanımadan mikroorganizmalardan yararlanması ve ona karşı kendi doğal yöntemlerini geliştirmelerini yaşayarak gördüm. Geriye doğru baktığımda insanlığın doğa ile birlikte yaşaması, doğanın yasalarını öğrenip ondan yararlanması ve sürdürülebilirliğin ne büyük bir olay olduğunu anlamış oldum. Bu sureci de yaşadığım için kendimi şanslı görüyorum.