Yakın Kültürden Atina

Atina’ya indiğim anda bir yerlerden bir tanışmışlık hissi sardı beni. Sanki daha önce gelmişim bu şehre gibi. Kültürden midir, hepimiz Akdeniz yöresindeniz diye midir bilmiyorum.

Fakat tanıdık gördüğüm ilk şey kargaşası oldu Yunanistan’ın. Bir tren alacak iseniz mesela platform bilgisi ya da tren bilgisini tren garındaki kocaman ekranlardan öğrenemezsiniz. İllaki birine sormanız gerek ve ümit edeceksiniz ki o kişi de size doğru platformu söyledi. Açıkçası bir kargaşa ya da düzensizlik bekliyordum yani İngiltere gibi düzen beklemiyordum ama Avrupa’daki bir ülke olarak bu kadarı da beklemiyordum.

Şanslıyım ki yerli arkadaşlarım var ve Yunanistan’ı tam olarak turist gibi değil de yerlilerle beraber keşfettim. Şehir merkezine varır varmaz telefonumu çıkarıp fotoğraf çekmeye başlamıştım bile. Her ne kadar ayni kültürden olsak da gördüğüm yeşillik oranı beni bayağı bir sevindirdi açıkçası.

Kahveleri şahsen benim için biraz açık olsa da kahve kültürlerine bayıldım, her saat benim gibi kahve içebiliyorlar. Ayrıca bir diğer şansım da arkadaşlarımdan birinin küçük bir kafede çalışmasıydı sanırım, sınırsız ve lezzetli kahve içmek her tatilde mümkün olmamıştı benim için.

Özellikle surların olduğu, eski Atina’nın bulunduğu yerlere gittikçe daha çok zevk aldım diyebilirim. Arabaların az olduğu kısımlar, yürünüp şehri keşfedilecek yerler, küçük küçük sokaklar ve manzara.

Akropolis

Antik şehir Akropolis, yüksek anlamına gelen “akros” ve şehir anlamına gelen “polis” birleştirilerek şehrin hemen hemen en yüksek noktalarından birinde bulunuyor. Yapıldığı dönemin şartlarına göre, yüksekte olunca savunmak ve sığınmak yerliler için daha rahat olacağından şehri yükseğe yapmışlar. Atina’da her yerden, yeterince yüksek binalarda özellikle yapılan binalar dolayısıyla, Akropolis’i görmek mümkün hatta şehrin planlamasını ona göre yapmışlar. İllaki, Akropolis görülecek! Aynı zamanda şehrin koruyucu tanrısı Athena’nın evi olarak görülüyormuş, Akropolis.

Yunan tanrılarını hepimiz duyarız,

Yunan tanrılarını hepimiz duyarız, mitolojisini. Bir bilim insanı olarak inanmasam da izlediğim filmlerden ve turist olmamdan ötürü Yunan mitolojisini yerinde gözlemlemek ve dinlemek hoşuma gitmedi desem yalan olur. Antik Atina’nın ticari merkezi olarak görülen Agora’nın çevresinde güzel bir yürüyüş yapmak, yerlilerin Pazar gününü orada geçirmeyi sevdiğini görmek güzeldi. Her türlü tarihi esere saygıları tam olarak olmasa da oralarda vakit geçirmeyi seviyorlar.

Özellikle Olimpiyat Stadyumu, Arkeoloji Müzesi ve tavernaları denenmeli görülmeli. Olimpiyat Stadyumu mesela Şampiyonlar Ligi’ne 2 kez ev sahipliği yapmıştır. Antik Yunan tiyatro sahnelerini söylemiyorum bile gidip görmelisiniz.

Biraz dil açısından sıkıntı çeksem de geri dönüş yolunda bir çok yeni Yunanca kelimeler ve cümleler öğrenip zenginleştiğimi hissediyorum.

Bir daha gider misin derseniz, açıkçası zor derim. Ancak arkadaşlarımı görmeye giderim. Avrupa’ya ya da Avrupa kültürüne gittiğimi farklı şeyler görüp zenginleştiğimi hissetmek benim için önemli, Atina bana daha çok İstanbul’u anımsattı. Gerek kalabalığıyla gerek trafiği, insanların davranışları hepsi. En son İstanbul’a gittiğimde de sıkı sıkı çantama sarılmıştım, egzoz kokusundan boğuluyordum ve ortalık bağırıp çağıranlarla doluydu. İstanbul’a da pek sık gitmiyorum. Uzun zamandır elektrikli arabaların olduğu şehirlerde yaşayıp, ya da ziyaret ettiğimden bünyem bir şaşırdı.

Özellikle şehir planlama, trafik ve binaların bakımı açısından fazla bir albenili olmasa da Akropolis tarafına gittikçe bin küsur yıllık binaların daha iyi olduğunu gördükçe belki yine ziyaret edebilirim diyorum.

Editör: TE Bilisim