Yaşar Kemal’in romanlarında doğa çok önemli bir yer tutar, doğa insanın bir parçasıdır. Yaşar Kemal’de doğa, dı...

Yaşar Kemal’in romanlarında doğa çok önemli bir yer tutar, doğa insanın bir parçasıdır. Yaşar Kemal’de doğa, dışarıdan bakılan bir madde değil, yaşantısının bir parçasıdır. Yaşar Kemal’in yarattığı Çukurova dünyasında insan kadar önemli bir yer tutan doğa, çeşitli işlevler gören bir öğedir. Dağları, ovaları, bataklıkları, otları, ağaçları, kuşları, böcekleriyle tüm doğayı romanlarında böylesine coşkuyla işlemiş bir başka yazar yoktur. Yaşar Kemal’in eserlerinde doğa, şiirsel bir dille ve tüm zenginliğiyle anlatılır.

Yaşar Kemal bir söyleşisinde doğa ile olan ilişkisini şöyle anlatır; “Bizim ev üç kere de yaylaya çıktı. Bu üç yılda Torosları yakından gördüm. İnanılmaz bir bitki ve hayvan ve kuş zenginliği vardı. O gün bugündür bütün düşlerim ak bulutlu ve renklidir. (...) Böceklerden, arılardan, kuşlardan sonra çiçeklerle de ilişki kurdum. Belki aynı süreler içindeydi bu ilişki. Çiğdemler, kengerler, yaban margiritleri, kayalarda biten nergisler, sümbüller, mersin çalıları, gelincikler... (...) Çocukluğumun dünyası anlatılamayacak kadar zengindi. Doğada her yaratık, her renk, her koku beni delirtiyor, kendimden geçirtiyordu.”

Yaşar Kemal’in bu doğa tutkusunu yazarlar şöyle dile getirir;

Zülfü Livaneli: “Yaşar Kemal’in romanlarında doğa çok önemli bir yer tutar, doğa insanın bir parçasıdır. İnsanın doğayla iç içeliğini anlamadan insan varoluşunun temellerine inebilmek mümkün değildir.” Fethi Naci: “Yaşar Kemal’de tabiat, dışardan bakılan bir madde değildir. Yaşantısının bir parçasıdır,” der. Ceyhun Atuf Kansu; Yaşar Kemal yaylaların sözlüğü Ki sen doğadansın çiçekçedir anadilin.” Berna Moran’ın yorumu daha geniş ve daha doyurucudur. Şöyle der Moran: “Yaşar Kemal’in yarattığı Çukurova dünyasında insan kadar önemli bir yer tutan doğa, çeşitli işlevler gören bir öğedir. Dağları, ovaları, bataklıkları, otları, ağaçları, kuşları, böcekleriyle tüm doğayı romanlarında böylesine coşkuyla işlemiş bir başka Türk yazarı yok. Yaşar Kemal’in doğayı çeşitli amaçlarla kullandığını biliyoruz. Doğa her şeyden önce insanın yaşadığı çevre olarak vardır; kimi zaman yaşamak için boğuştuğu bir düşmandır, kimi zaman bazı ahlaksal değerlerin simgesi olarak iş görür. Kimi zaman da estetik değer kazandıran bir öğedir, çünkü Yaşar Kemal’in yapıtlarındaki şiirselliğin bir kaynağı, söylemeye gerek yok ki, tüm zenginliğiyle sergilenen doğadır.”

Gerek İnce Memed’in dört cildinde olsun gerekse büyük üstadın diğer romanlarında olsun “doğa” bir roman unsurudur. Bir yazar, romanını yazmadan önce; anlatıcı, bakış açısı, olay örgüsü, kişiler, zaman, mekân, dil ve üslup gibi unsurları göz önüne alır. Romanı roman yapan bu unsurlardır çünkü. Yaşar Kemal, romanın bu materyal ve teknik unsurlarına yeni bir unsur daha eklemiştir: Doğa. Yazarın/anlatıcının doğaya bakışı nasıl olacaktır? Doğa, daha fazla kâr için tüketilen bir meta mı olacaktır, yoksa bir yaşam alanı mı olacaktır? Doğa, olay örgüsü için kullanılan bir dekor mu olacaktır, yoksa romanın kahramanlarından biri mi olacaktır? Daha da önemlisi yazar doğayı, roman sanatının materyal ve teknik unsurlarından biri olarak kabul edebilecek midir? Yaşar Kemal bir söyleşide şöyle diyor: “Her doğa parçasının bir kişiliği vardır. Hiçbir insan birbirine benzemediği gibi, hiçbir doğa parçası da ötekine benzemez. Bu benim çocukluğumdan bu yana bildiğim bir gerçek… Öyleyse doğa niye bir roman karakteri olmasın?”

Yaşar Kemal, İnce Memed romanında  Toros Dağları’nı, Çukurova’nın büklerini, bataklıklarını, verimli toprağını, Dikenlidüzü’nü, Değirmenoluk Köyü’nün kayalıklarını, Değirmenoluk Suyu’nun gözünü, gözün üst başındaki devasa çınar ağacını, çakırdikenini, Ceyhan Irmağını, Anavarza Kalesini, Anavarza Kayalıklarını, Anavarza Ovasını otuyla, çiçeğiyle, karaçalısıyla, böceğiyle, kuşuyla en ince ayrıntısına kadar anlatır.

Yaşar Kemal’in doğayı böyle coşkuyla anlatmasında Çukurova’da büyümesinin büyük etkisi vardır elbette. Ancak bunun da ötesinde o bir doğa gözlemcisidir. Doğaya bir Kızılderili duyarlılığıyla değer verir, sabah uyandığında dalda insana göz kırpan ateş pembesi bir şeftali çiçeğinin, gökyüzünde dön babam dön eden bir çift kartalın, kokuşmaya başlamış bir karpuz kabuğuna konan arıların insanın ruh hali için ne denli önemli olduğunun farkındadır. İnsan doğayla insandır. Biz tepemizde dolanıp duran kuşla, gölgesine sığındığımız ağaçla, kıyısında yürüdüğümüz denizle, tuzlu sularında yüzdüğümüz Akdeniziyle,  insanız.  Yaşar Kemal bize şunu mu demek ister: Doğayı bozan, kirleten, hoyratça kullanan ve hatta yok etmeye çalışan bir toplum aslında insanı yok eder.