Yaşlılar Geçmişten Günümüze Bilgi Birikiminin Taşıyıcılarıdır. Yaşlıların Deneyimlerinden Yararlanmak...

Yaşlılar Geçmişten Günümüze Bilgi Birikiminin Taşıyıcılarıdır. Yaşlıların Deneyimlerinden Yararlanmak Gerekir.

Yazı bulunmadan MÖ. 3500 yıl öncesine kadar canlıların bilgi kaynağı yaşlılardı. Herhangi bir konuda bilgi ve deneyim gerektiğinde yaşlılara başvurulurdu. Yazı ile birlikte bilgi taş, toprak (kil), ağaç parçası ve hayvan derisi üzerine işlenir oldu. Yaşama dair önemli bilgilerin geleceğe taşınması istenen bilgiler kil tabletlerine belge olarak sunulmuştur Yazının icadı insanoğluna bilgisini ve düşüncesini saptama olanağını sağladığı gibi düşünce sisteminin yaygınlaşmasına ve insan toplulukları arasında ilişkinin yaygınlaşması ve yeni üretim ilişkileri yanında sosyal yapılanmaları da beraberinde getirmiştir. Bu da bilgi ve ardından bilim ile kültür birikimini oluşturmuştur. Geçmiş uygarlıkların kullandığı ilkyazı objeleri çoğunlukla tarıma dayalı ve doğa objelerini yansıtmaktadır. Yazı doğal olarak dillerin gelişmesine ve düşünce sistemine etki etti bu da büyümeyi, beraberinde değişmeyi ve yeni dönemlerin oluşmasına neden olmuştur. Prof. Dr. Jared Diamond İnsanın Cinsel Evrimi “Seks Neden Keyiflidir” adlı kitabında uzak doğuda Papua Yeni Gine’de kuşlar konusunda araştırma yaparken kuş isimleri ve yaşanmış bir felakete ilişkin sorularına karşın köylüler onu artık yürüyemez haldeki yaşlılara götürürler. Diamond okuma yazma bilmeyen topluluk bilgini ve hafızanın taşıyıcıları olarak yaşlıların önemini daha iyi anlar. Bunu türün devamı içinde bilgi birikiminin aktarılması bakımından da önemser.

Halen dünyanın birçok ülkesinde, Afganistan’da, Türkmenistan’da, Pakistan’da bazı eyaletlerde yaşlılar meclisleri bulunmaktadır. 1924 yılında çıkarılan 442 nolu köy kanununda aynı anlama gelmese de “Köy İhtiyar Heyetleri” köy ihtiyar meclisi azaları seçiminden teşekkül eder.

Köyün doğal yöneticileri konumundaki Köy İhtiyar Heyeti köyün yönetilmesinden sorumludurlar. Eskide köylerimizde genelde yaşça ileri, bilgi görgü sahibi insanlar köyün yönetiminden sorumluydular. Zaman zaman aileler arasında sorun çıksa da örneğin nüfus idaresi ve tapu kadastroda yine yaşlıların bilgisine başvurulurdu. Bu tarlaları ve bağı bahçeyi kim işletirdi vs tarzındaki soruların cevabını yaşlılar verirdi.

Babamda köyümüzde üç dönem kadar yöneticilik yaptı. Bugünde köyün en yaşlı insanı olarak akıl melekleri ve bilinci yerinde. Geçmişimiz ile ilgili bilinen ancak çoğu yazılı olmayan bilgiye ek olarak en doğru bilgiyi yaşlı ve bilgi birikimi sıfatı ile ondan aralıklarla sorarak öğreniyorum.

Babadan Öğrendiğim Yakın Zaman Girip Salgını

Geçmişte ilaçların yetersiz olduğu dönemde bulunduğumuz bölgede yaşanan sıtma, Trahom enfeksiyonu ile mücadelede çok can kayıplarının verildiği biliniyor. Anadolu coğrafyasının tarihsel olarak ciddi şekilde doğal salgınlar yaşadığı anlaşılıyor. Köken olarak geçmişimiz nerelere kadar dayandığını bilmiyorum. Ancak şu anda köyümüzün en yaşlı bilge kişisi 1932 resmi doğumlu babamdır. Kendisinin anlatımı ile geçmişimizin, Elazığ (o zamanki ismi Elaziz) civarlarından, oradan Maraş Elbistan-Kantarma Köyü, oradan Pazarcık ilçesinin önündeki Kartalkaya barajı ile Yol Boyu Köyü arasındaki alana konar-göçer aşiret topluluğu olarak yaşayarak göç etmişlerdir. Elazığ öncesi nereden gediği konusunda hiçbir sözlü bilgi bulunmamaktadır. Yerleşik hayata geçmedikleri için okuma-yazma, tarih tutma gibi durumlar yok. En son konakladıkları Pazarcığın karşısındaki obalarında yaşadıkları salgın hastalığından dolayı nüfuslarının büyük çoğunluğunu kaybetmişlerdir. Söylenen salgın hastalık muhtemelen Cumhuriyet kurulmadan önce 1900’lü yılların başlarında ki tarihsel olarak 1918 İspanyol gribi gibi 40-50 milyonun ölümüne yol açan salgın dönemine denk gelmektedir. Nüfuslarının çoğunluğunu kaybeden aşiret, “buralar bize uğurlu gelmedi” diye yurtlarını terk ederler. Bir kısmı bugün ki Akdemir köyüne, bizimkiler de Denizli köyünün bulunduğu Tavşan Tepesi eteklerine kıl çadırlarına yerleşirler. Babamın anlattıklarından o dönem çok zorlu geçmiş olmalı ki hayvanlarına bakacak kimse bile olmamış ve üretimden kopan aşiret yoksullaşmıştır. Ta ki yeniden çoğalıp kendi üretimlerini gerçekleştirene kadar. Yazları Elbistan Engizek yaylası, kışları Pazarcık ovası arasında hayvancılık yapan iki köy 1940’lı yıllardan sonra taş üstüne taş koyarak yerleşik hayata geçerler. Hastalıklarla mücadelede kendi geliştirdikleri bitki özlü gıdalar ve askerliğini sıhhiye olarak yapan “yerel doktorlar” tarafından önerilen ilaçlar kullanılarak hal ederlermiş. 

Mikroorganizmaları Tanımadan Mikroplardan En İyi Şekilde Yararlanan Annem ’in Öğrettikleri

Keşke başlangıçta iki hafta insanımızı özelliklede riskli bölge, il içe, köyleri karantinaya alsaydık. Köy yerinde büyüdüğümüz için kuş gribi geldiğinde annem tavuklarını toplar ağıra kapatırdı. Annem varsa içlerinde sarsılan onları içeri almaz ve telef ederdi. Salgın geçtikten sonra tekrar dışarı salardı. Anemin bilgeliği ve uzak görüşlülüğüne hep güvenmişimdir. Aynı zamanda iyi bir biyoteknolog idi. Bakterilerin adını sanını bilmeden yıllarca en sağlıklısından organik peynir, yoğurt yaptı. Çok sonraları anne yaptığın yoğurtun bir küçücük canlı tarafından yapıldığını biliyor musun? Dediğim de. Yok, yavrum ilk defa duyuyorum demişti. Kazandaki sütü serçe parmağı ile termometre gibi hissettiği sıcaklığa ulaşan süte bir kaşık yoğurt eklerdi. 6-8 saat sonra sütü kesilmiş, kaymak yoğurt üretirdi. Ürettiği peynir ve yağın mikroorganizmalardan etkilenmemesi için evin bir köşesine toprak ortamda açtığı bir çukura ıslatarak doğal soğurtma sağlar ve oralarda ürünlerini korumaya alırdı. Ayrıca ürünleri mikroorganizmalardan korumak için peynir, yağ, salça ve kuru etlerini tuzlayarak ortamın pH’sını bilmeden yükselterek ürünlerin bozulmamasını sağlıyordu. Annemin bulaştırdığı mikrobun önemini korona virüs üzerinden anlattığımda yaptığı işin boyutunu biyolojik olarak belki değil ancak işin yaşamsal önemini daha iyi bildiğini anladım. Annem kaynağını bilmeden salgın olgusuna neden olan zararlı ve yaralı mikroorganizmanın yansımalarını biliyor ve ona göre önlem almaya başlıyordu. Ne olduğunu bilmiyordu, sorgulamıyordu ancak yararını gördüğü mikropları yıllarca doğal aşılama yolu ile üreterek en sağlıklı besinleri oluşturmayı başarıyordu.

Yaşlılık Sorunu Daha Çok Kentlerde Öne Çıkmaktadır

Kırsalda genelde yaşlılar aileler ile birlikte yaşadığı için şu veya bu şekilde, bağ bahçe bekçiliği, çocuklara bakma, eve göz kulak olma gibi kendi çapında hayata katkıda bulunmaktadır. Ancak şehirlerde yaşam biçimi gereği yalnız ve üretimden kopuk yaşanması nedeniyle sorunlar yaşanmaktadır. Yaşlıların kentlerde üretimden kopuk ve işlevsiz kalması berberinde psikolojik ve sosyal sağlık sorunlarını getirmektedir. Son covid-19 izolasyon uygulamaları ile yaşlıların evde kalma talebi bir süre sonra yaşlıların bunalmasına ve sorun yaşanmasına neden olmuş olmalı ki basına sıkça izolasyonun gevşetilmesi konusu gündeme gelmiş.

Yaşlıların Tecrübesinden Yararlanmak Gerekir

Yaşadığımız iletişim teknolojileri çağında birçok bilgiye anlık Google yardımı ile ulaşabiliyoruz ancak tecrübeye maalesef ulaşamıyoruz. Çünkü o yaşanarak ve deneyimlenerek kazanılıyor. Her şeyi deneyimleyerek tecrübe etmemiz gerekmiyor ancak bazı yaşanmış olgular kişinin farkındalığını ve algılarını doğal olarak değiştiriyor. Geçmiş ile gelecek arasındaki bağı kopartmamak ve yaşlıların deneyimlerini gelecek kuşaklara aktarmada binlerce yıldır var olan birikimi bir çırpıda söküp atmayalım. Tecrübe ha deme ile kazanılmıyor. Tecrübenin nasıl tecrübe edildiğini bilmek bile önemli.

Yaşlılara saygı ve onları koruyalım. 26 Nisan 2020 Adana,  İbrahim Ortaş Korona Günlüğü

Prof. Dr. İbrahim ORTAŞ, [email protected]https://www.facebook.com/iortas,

Twitter İbrahim ORTAŞ ‏@iortas