Karantina ilk başladığında, hepimiz  iyi ki Zoom var diye düşündük. Çünkü, bizlere  uzakları yakın ediyor,  karantina nedeniyle görüşemediğimiz ailemiz, arkadaşlarımızla  görüşüyor, özlem gideriyorduk.  Bir süre sonra  Zoom’u  hem iş, hem eğitim, hem de eş, dost ve akrabalarımızla sosyalleşme için kullanıyorduk.  Artık sohbetlerimizi, doğum günü kutlamalarımızı, iş toplantılarımızı, ve daha bir çok şeyi  Zoom üzerinden yapmaya başlamıştık.

Ancak pandeminin dalgalar halinde devam etmesi ve bir süre sonra bilimsel verilerle bu sürecin çok daha uzun süre devam edeceğinin belli olması ile Zoom her yaştan insanın yaşamlarının ana merkezi oldu. Okullarının kapatılması öğrenci ve öğretmenleri, banka, özel işletmelerde çalışan beyaz yakalıları evden çalışmaya zorladı. Her alanda çalışmaların, eğitimin tamamı artık neredeyse  Zoom üzerinden oluyordu.

Her geçen gün Zoom toplantılarının artması farkında olmadan yaşamımızı artık farklı bir noktaya çekmeye başlamıştı. Farkında olmadan yaşamımızın değişmeye başladığını bile fark edemedik. Evde eş, çocuk vs. ile  zamansal olarak daha fazla olsak bile aslında hepimiz daha yalnızlaştık. Diyaloglarımız azaldı. Herkes elindeki telefon, ipad veya bilgisayar ile bir yerlerle konuşuyor, öğretmenler ders anlatıyor, öğrenciler ders dinliyormuş gibi yapıyor, iş toplantıları yapılıyor, bilimsel toplantılar vs. yapıyorduk ama  bu toplantılar bir  türlü bitmiyordu. Birde bir günde birden fazla toplantılara katılanlar için durum daha da zorlaşıyordu. Gündüz başlayan toplantılar akşam devam ediyor veya gündüz ayrı, akşam ayrı programlara katılıyor veya dinleyici olarak katılıyorduk. Bunların bir kısmında ses ve ekran görüntümüzü de kapatıp kendimizi istirahate çekiyor veya başka işler yapıyorduk.

Başlarda tam anlayamasam da sonra fark ettim ki ne zaman Zoom ile bir görüşme yapsam, sonrasında daha çok yoruluyorum ve  enerjim daha çabuk tükeniyor.  Özellikle 10 kişiden fazla  katılımcı olan toplantılar sonrası müthiş bir zihin yorgunluğu yaratıyor.  Zoom  toplantıları sadece bunları yapmıyor. İnsanın sürekli kendi yüzünü ve bazen ekranda çok fazla kişiyi görmesi bir süre sonra insanın dikkatini dağıtarak yabancılaşma hissi yaratıyor.  Bu his yüz yüze olarak duygularımızı, mimiklerimizi, ses tonlarımızı birbirimizi tam olarak hissedememekten kaynaklanan bir durum olsa gerek.  Çünkü ekrandaki görüntülerimiz bir vesikalık resim görüntülerinden öteye geçmemekte.  Pür dikkat konuşmaları dinlemek zorundayız. O esnada kişinin sadece dediklerini duymaya odaklanıyoruz. Çünkü kaçırırsak yanımızda soracak kimse yok. Karşımızda ki kişilerin  duygularını, yükselen alçalan ses tonlarını, tüm vücudunu göremediğimiz için  el kol hareketlerini, mimiklerini görememekte, onlara dokunamamaktayız.   Sanki görüp de dokunamamak, hissedememek sadece telefonla konuşmaktan daha yıpratıcı olabiliyor. Aksine eğer bu bir yakınımızsa özlemlerimizi arttırıyor.

Bu toplantılara çoğunlukla evden katılmak  bizi daha da kısıtlıyor. Evde olmak sanki daha rahat gibi olacakmışsınız gibi anlaşılsa da  aslında tam tersi.  Nerede oturacağız, sessiz yer neresi, arkamızda boş bir duvar yerine bir kitaplık veya kütüphane veya güzel bir obje olması, ışık nasıl olacak?  Ne giyinelim? Sadece üstümüze bir gömlek alsak olur mu? Evde birileri varsa  aman ses çıkarmasın diye koltukta değil de sanki diken üstünde oturmak ve konuşmak. Ne yazık ki pandemi daha uzun süre devam edecek,  artık kendimizi de korumamız gerekiyor.  Peki ne yapalım? Görüşmelerde konuşmamız dışında ekran görüntümüzü kapatalım. Toplantı saatleri arasında mola verelim. Bir günde ikiden fazla toplantıya zaman ayırmayalım. Konsantrasyonumuzu uzun süre sağlamak güç olacağı için   konsantrasyonunuzun azaldığı noktada toplantıya  ara verelim veya toplantıdan ayrılalım. Her toplantıya katılmayalım veya evet demeyelim. Zoom’u hayatımızdan çıkarmak en iyi çözüm olsa da , bu durum daha uzun süre böyle devam edeceği için pek mümkün değil.  En iyisi  Zoom uzun bir süre  hayatımızda olacağı için ona  alışmak belki daha iyi olacak.

Editör: TE Bilisim