Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm, göçmen ve mülteci kadınların ağırlaşan koşullarına ilişkin araştırma önergesi verdi

Türkiye’de göçmen ve mülteci kadınların pandemi sürecinde başta sağlık hizmetleri olmak üzere kamu hizmetlerinden nasıl etkilendiğinin tespit edilmesi, ortaya çıkan sosyal ve ekonomik ihtiyaçların belirlenerek çözüm politikalarının geliştirilmesi ve karşılaştıkları şiddet biçimlerinin incelenerek cinsiyete duyarlı bir göçmen politikasının oluşturulması amacıyla önerge verdi.

HDP'li Gülüm araştırma önergesinde;

Bu kapsamda Türkiye, Suriye’den gelen “mülteciler” için bireysel sığınma prosedüründen farklı, yeni bir uygulama geliştirmiştir. İlk olarak “misafir” Ekim 2011 itibariyle de Suriyelilere yönelik politikanın bir “geçici koruma” uygulaması olduğu ilan edilmiş ve bu tarihten üç yıl sonra, 22 Ekim 2014’te Geçici Koruma Yönetmeliği düzenlenmiştir. Bu bakımdan, Türkiye’de sınır politikalarına göre göçmen ve mültecilerin statüleri değişmektedir. Oysa zulüm ve zulüm tehlikesi nedeniyle ülkesini terk etmek zorunda kalan insanların tamamı mülteci statüsünde tanımlanmalıdır. Keza Suriyeli mülteciler mülteci statüsünde olmadıkları için barınma, beslenme, eğitim, sağlık, sosyal yardımlar, sosyal uyum yardımı, hukuki temsil haklarından etkili ve yeterli yararlanamadıkları gibi şiddet, linç, nefret söylemlerinin de hedefi olmakta, siyasi bir şantaja dönüşebilmektedir. Özellikle kadın ve LGBTİ+’lar erkek şiddeti karşısında korunmasız bırakılmakta ve şiddete açık hale getirilmektedir.

Yoksulluk, savaş, çatışma veya şiddet nedeniyle Türkiye’ye göç etmek zorunda kalan nüfusun neredeyse yarısını kadın ve kız çocukları oluşturmaktadır. Kadınlar, göçmen ve mülteci olmanın beraberinde getirdiği yoksulluk, güvencesizlik, dil, din, ırk ayrımcılığının yanı sıra erkek egemenliğinden kaynaklanan sorunlar ile de baş etmek zorunda kalmaktadır.

Kadın Dayanışma Vakfı’nın araştırma raporları Suriyeli mülteci kadınların yoğun bir şiddet, cinsel saldırı ve ayrımcılığa maruz kaldıklarını ortaya koymaktadır. Kadınlar en çok eşleri ve akrabaları olan erkekler tarafından aile/ev içi fiziksel şiddete uğrarken, ağır biçimde cinsel, psikolojik ve ekonomik şiddete de maruz kalmakta, çoğunlukla erkek akrabaları tarafından ikinci veya üçüncü eş olmaya zorlanmaktadır. Yanı sıra tanımadıkları erkekler tarafından da taciz, tecavüz ve şiddete uğramaktadır. Üstelik Vakfın raporları Suriyeli mülteci kadınların kamu kurum ve kuruluşlarında da ciddi biçimde ayrımcılıkla karşılaştığını, bunu nedenle şikâyet başvurularından kaçındıklarını belirtmektedir. Kamu kurum/kuruluşları ve çalışanlarının ayrımcı yaklaşımlarının yanı sıra yasal hakları olduğu halde yeterli tercümanın bulunmaması kadınların her alanda dil sorunu yaşamasına neden olmaktadır. Bununla birlikte 6284 sayılı yasanın getirdiği koruyu tedbirlerden vatandaşlık bağı bulunanlar gibi yararlanamamaları sorunlarının daha da büyümesine neden olmaktadır. Tüm bu şiddet sarmalında “damgalanma” korkusu ve resmî kurumlara olan güvensizlik, yasaların adil işletilmeyeceği düşüncesi hak arayışlarının önündeki en önemli nedenler olarak ortaya çıkarmaktadır.

Öte yandan salgınla beraber göçmen ve mülteci kadınlar erkek egemenliği nedeniyle şiddet ve ayrımcılık karşısında daha da savunmasız hale gelmiştir. Halihazırda kayıt dışı, iş güvenliğinden yoksun, düşük ücretlerle güvencesiz çalışmak zorunda kalan göçmen ve mülteci kadınların koşulları daha da kötüleşmekte, kira ve faturalar gibi zorunlu ödemelerini dahi yapamayacak duruma gelmişlerdir.

Sığınmacılar ve Göçmenlerle Dayanışma Derneği’nin (SGDD-ASAM) “Covid-19 Salgının Türkiye’de Mülteciler Üzerindeki Etkilerinin Sektörel Analizi” raporuna göre yüzde 18 olan çalışmayanların oranı pandemi ile yüzde 88’e çıkmıştır. Çalışmakta olduklarını belirten kişilerin ise yüzde 36’sı maaşlarında kesinti olduğunu, çalıştıkları ortamın kalabalık ve güvensiz olduğunu bildirmiştir. Bununla birlikte ankete katılan kişilerin yüzde 53’ü temel hijyen malzemelerini dahi karşılayamadıklarını belirtmektedir.

Bu bakımdan, COVID-19 salgını ile mücadele sürecinde mevcut sorunları daha derinden yaşayan mülteci ve göçmen kadınların ihtiyaçlarına yanıt verecek nitelikte eylemler ve müdahale araçları geliştirilmesi elzemdir. Zira pandemi süresinin daha da uzaması durumunda özellikle gündelik kazanç ve çeşitli yardımlarla geçinen göçmen kadınların geçimlerinin sürdürülebilir olmayacağı aşikardır.

Bu sorunlar ışığında; Türkiye’de göçmen ve mülteci kadınların pandemi sürecinde başta sağlık hizmetleri olmak üzere kamu hizmetlerinden nasıl etkilendiğinin tespit edilmesi, ortaya çıkan sosyal ve ekonomik ihtiyaçların belirlenerek çözüm politikalarının geliştirilmesi ve karşılaştıkları şiddet biçimlerinin incelenerek şiddetle mücadele yöntemlerinin oluşturulması amacıyla bir araştırma komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederim.

Editör: TE Bilisim