Eğitim Sen İstanbul 6 Nolu Şube tüm ayrımcı yargı kararlarına ve Marmara Üniversitesi’nin hukuksuz uygulamasına karşı K(eyfi), h(ukuksuz) k(ararlara) teslim olmayacağız! konulu basın açıklaması düzenledi.

Açıklamaya, CHP İzmir Milletvekili Yüksel Taşkın, DEM Parti İstanbul Milletvekili Kezban Konukçu, KESK Eş Genel Başkanı Ayfer Koçak, sendika temsilcileri ve avukatlar katıldı.

 

KESK Şubeler Başkanı Ayfer Koçak söz aldı. Koçak KHK ile ihraç edilen akademisyenlerin sürecini hatırlatarak, şöyle konuştu:

"Hukuksuzluk zirve yapmış bir vaziyette. İhraçlar sonrasında hukuksal ciddi skandal yaşandı. Anayasa mahkemesinin kararları yok sayılan zeminde hukuk mücadelesi yürütüyor. Bize düşen yan yana gelip mücadele etmeliyiz." dedi

Dt. Fatih Güler, “Aile Diş Hekimliği sistemi biran önce yaşama geçmelidir” Dt. Fatih Güler, “Aile Diş Hekimliği sistemi biran önce yaşama geçmelidir”

Ortak basın açıklamasını Eğitim Sen 6 No’lu Üniversiteler Şube Başkanı Burak Çetiner ve Hülya Dinçer okudu. Açıklamada yedi yıl önce OHAL ile başlayan ihraç işlemlerinin hukuksuz olduğunu belirterek muhalif ve örgütlü kamu çalışanlarının hedef seçildiğini söyledi.

Basına ve kamuoyuna

Yedi yıl önce başlayan O HAL ve ihraç hukuksuzluğu bugün katlanarak devam etmektedir. 15 Temmuz darbe girişimi bahane edilerek muhalif ve örgütlü kamu emekçilerini kamudan tasfiye etmek amacıyla siyasi iktidarın giriştiği kitlesel ihraçlar on binlerce kamu emekçisini işinden etmiştir. Üniversitelerden hukuksuz ihraç politikası, kitlesel bir akademisyen kıyımına, üniversitelerin giderek niteliksizleşmesine ve akademik çölleşmeye yol açmıştır. Darbe girişimiyle hiçbir ilişkisi olmadığı bilinen, politik kimliği ve sendikal örgütlülüğü nedeniyle ihraç edilen üniversite emekçileriyle birlikte Eğitim Sen yedi yıldır bu kıyıma karşı direnmekte ve dayanışmayı büyütmektedir.

Resim

Eğitim Sen İstanbul Üniversiteler Şubesi üyesi 62 üniversite emekçisi hukuksuz OHAL KHK'larıyla görevinden edilmiş; üyelerimizden 32'si için göreve iade,30'ü için ise ret kararı verilmiştir. Her ne kadar bu süreçte mahkeme kararıyla görevine iade edilenler olsa da, üniversite emekçilerine yönelik ihlaller katlanarak devam etmektedir. Kamuoyunda ihraç hukuksuzluğunun sona erdiği, herkesin görevine döndüğü algısı hakim olsa da, bu algı gerçeği yansıtmamakta ve katlanarak artan hukuksuzlukları perdelemektedir. Üniversiteler tümüyle keyfi biçimde, hukuku çiğneyerek mahkeme kararlarını uygulamayı reddetmekte; göreve iade kararları bir üst mahkeme olan bölge idare mahkemelerinin çelişkili kararlarıyla bozulmaktadır.

Bu keyfi tutumun ve hukuk tanımazlığın son ve belki de en çarpıcı örneği ise Marmara Üniversitesi'dir. Marmara Üniversitesi, Haziran 2023'te yargı kararıyla görevine iade edilen ve buna dair kararı Kasım 2023'te istinafta onanan Barış Akademisyeni üyemiz Hülya Dinçer'in göreve başlamasını ve haklarının iadesini sekiz ay keyfi biçimde geciktirmiş; sonrasında ise, hiçbir yasal temeli olmadan talep ettiği arşiv araştırması sonucunu bahane ederek Dinçer'i göreve başlatmayı reddetmiştir. Üstelik Anayasa Mahkemesi kararını hiçe sayan Marmara Üniversitesi, Dinçer'in gasp ettiği maaşlarını ve haklarını da iade etmemiştir. Gerekçesiz bir biçimde Dinçer'i göreve başlatmayacağını bildiren üniversite yönetiminin bu kararı, siyasi iktidarın güdümünde yargı kararlarını yok sayan zihniyetin bir devamıdır! TİP Hatay Milletvekili Can Atalay'ın vekilliğini Anayasa Mahkemesi'nin kararına rağmen düşüren iktidarın kendi hukukunu bile tanımayan faşizan politikalarının bir yansıması da Marmara Üniversitesi'nde devam etmektedir. Türkiye'de her kurum, mevcut anayasasızlaştırma politikalarının yarattığı ortamda kendi hukukunu inşa etmeye soyunmakta, yer yer yargı kararlarını tanımayarak siyasi bağlantılarından mükafat al m aya çalışmaktadır. Elbette kendisini yargıdan üstün gören bu meydan okuma, üniversite yönetiminin hesap vermeyeceğine duyduğu güvenden aldığı güçle sürdürdüğü keyfi yönetimin bir sonucudur. Marmara Üniversitesini bu keyfi ve suç oluşturan tutumuna derhal son vermeye çağırıyoruz.

İhraç edilen Barış Akademisyenleri ve diğer üniversite emekçisi üyelerimizle ilgili hukuki süreçler de tüm keyfiliği ile sürmektedir. Bazı üyelerimiz hakkında göreve iade kararı verilirken, bazıları hakkında ise ret kararı verilmiştir. Barış Bildirisi'ne atılan imzanın yanı sıra, daha önce beraat ve takipsizlikle sonuçlanmış, eski tarihli soruşturma ve davalara konu olan olaylar, tümü ifade ve örgütlenme özgürlüğü kapsamına giren sosyal medya paylaşımları ya da yasaya uygun olarak kurulmuş ve faaliyet yürüten bir derneğe üyelik gerekçe gösterilerek, idare mahkemeleri ret kararları vermektedir. Mahkemeler, ihraç edildikleri sırada ileri sürülmemiş olan

Kamuoyunun bilmesini isteriz ki, Eğitim Sen olarak, bu dayanaksız, kendi içinde dahi tutarsız ve ayrıştırıcı yargı kararlarının bizi hapsetmeye çalıştığı belirsizlik rejimine karşı sessiz kalmayacağız. Hukukun en temel ilkelerini dahi çiğnemekten çekinmeyen zorba üniversite yönetimleri ve bir emekçi kıyımına dönüşmüş ihraç politikalarını meşrulaştıran yargı siyasetine karşı mücadele etmekten ve dayanışmaktan vazgeçmeyeceğiz. Haksız ve hukuka aykırı kararlarla ihraç edilen tüm üyelerimiz görevlerine iade edilene dek tüm gücümüzle mücadele etmeyi sürdüreceğiz.

Bölge idare mahkemeleri ise tümüyle çelişkili, birbiriyle tutarsız kararlar vermekte ısrarcıdır: bazı mahkemeler, iade kararıyla birlikte üniversitedeki görevine başlamış akademik ve idari personel lehine verilmiş yargı kararlarını bozarak, üyelerimizin ikinci kez ihraç edilmelerine yol açmaktadır. Aralarında bir önceki yürütme kurulu üyemizin de bulunduğu en az 4 arkadaşımız 13. ve 14. Bölge İdare Mahkemeleri'nin kararlarıyla, göreve başladıktan kısa bir süre sonra tekrar ihraç edilmişlerdir.

"Bu suça ortak olmayacağız" bildirisine imza atan Barış Akademisyenlerine yönelik yedi yıldır sürdürülen eziyet son dönemde peş peşe verilen birbiriyle çelişkili ve ayrıştırıcı mahkeme kararlarıyla derinleşmiştir. Bildiriye imza atan yüzlerce akademisyen görevlerine devam ederken, yüzlercesi aynı fiil nedeniyle hukuksuz biçimde mesleklerinden ve üniversiteden koparılmıştır. Çıkan belirli sayıda göreve iade kararı olsa da, yüzlerce akademisyen için ihraç gerçeği değişmemiştir.

Anayasa Mahkemesi bildiriye atılan imzanın açıkça "düşünce ve ifade özgürlüğü" kapsamında olduğuna karar vermişken, bazı mahkemeler, imza eylemini terörle iltisakla eşitleyerek, akademisyenlerin ihracını, uydurma bir "devlete sadakat yükümlülüğünü"ne aykırılık gerekçesiyle haklı bulmuştur.

Ankara 13. Bölge İdare Mahkemesi de, göreve iade edilmiş onlarca akademisyenin kararını bu gerekçeyle bozmuş ve akademisyenler görevlerinden ikinci kez ihraç edilmiştir. Bir kez daha hatırlatmak isteriz ki, bilim insanlarına devlete ya da siyasi iktidara sadakat veya biat yükümlülüğü biçmek, bilimsel ve akademik özgürlüğün özüne aykırıdır.

Editör: Haber Merkezi