Kahramanları Ludwig Karl Friedrich Detroit, Mehmet Ali Paşa ve Nazım Hikmet olan bir Kız Kulesi hikayesi, hatta daha doğru bir ifade ile Kız Kulesi masalı paylaşacağım bu yazıda…

Hukukçu Figen Çalıkuşu’ndan zor soru “Mafya mı devlete, devlet mi mafyaya operasyon çekiyor” Hukukçu Figen Çalıkuşu’ndan zor soru “Mafya mı devlete, devlet mi mafyaya operasyon çekiyor”

İlk olarak Sunay Akın’ın İstanbul’un Nazım Planı kitabından okudum bu inanmakta güçlük çektiğim tesadüfler silsilesini…

Ludwig Karl Friedrich Detroit ile Almanya’da bir yetimhanede başlayıp,

Kız Kulesi ‘nde ara durak yaparak Mehmet Ali Paşa oluyor,

Akabinde kader planı Ali Fuat Cebesoy, Oktay Rifat, Mehmet Ali Aybar ve dahi Nazım Hikmet’i birleştiriyor…

Spoiler Alsan Bile Sonu Tahmin Edilemeyen Hikaye

Daha önce Sunay Akın Öyküleri başlıklı yazımda belirttiğim üzere açıkçası ben Sunay Akın’ın ortaya çıkarttığı işe gerçekten hayranım.

Çünkü,

Her kitabında, bir araştırmacı – yazar kimliğinin, şairane ve epik bir dille harmanlandığı öyküleri ile tanışıyorum.

Bana kalırsa bu adam tam bir füzyon…

Belki de,

Okudukça bana ne kadar az şey bildiğimi hissettirdiği,

Hakim olduğumu sandığım konuları bile, bir de ondan okuyunca beni şaşkınlığa düşürdüğü için de etkileyici buluyor olabilirim.

Bu yazıda da ilk olarak Sunay Akın‘dan öğrendiğim,

Ancak her defasında olduğu gibi “Yok artık bu kadar da olamaz” tepkisi verip doğruluğunu teyid ettiğim bilinmedik bir hikayeyi,

Araya kendi yorumlarımı da ekleyerek aktaracağım…

Ludwig Karl Friedrich Detroit

Yıl 1827…

Almanya’nın Madgeburg kasabasında Ludwig Karl Friedrich Detroit adında bir çocuk dünyaya gelir.

Karl, talihsiz bir aileye doğmuştu.

Keza,

Evde kavga, gürültü ve şiddet eksik olmuyordu.

Bu nedenle aile büyükleri onu bir yetimhaneye vermeye karar verirler.

Bu şekilde en azından evdeki toksik ortamdan uzak kalır ve eğitimine devam edebilirdi.

Açıkçası, süreç hiç de planladıkları gibi ilerlemez.

Küçük Karl yetimhaneye emanet edilir; nitekim yetimhanenin de evden pek bir farkı yoktur.

Ludwig Karl Friedrich Detroit 12 yaşına geldiğinde,

Yani 1839 yılında,

Yetimhaneden kaçma planları yapmaya başlar.

Tam olarak romanlarda olduğu gibi,

Çarşafları birbirine bağlayarak bir gece vakti kaçar yetimhanenin penceresinden,

Neticede onu neyin beklediğini bilmediği yeni yaşamına…

Ludwig Karl Friedrich Detroit Artık Özgürdür(!)

Hamburg’da bir limana ulaştığında, demir almak için hazır bekleyen gemilerden birinde miço olarak işe girmeyi başarır.

Henüz 12 yaşında özgürlük hasretiyle yanıp tutuşan bir çocuğun neticede para beklentisi yoktu.

En nihayetinde arkasında ona sahip çıkacak, hakkını koruyacak  bir anne babası da yoktu.

Bu haliyle de ideal bir işçiydi.

O gemiyle birçok yere açılırlar,

Ludwig Karl Friedrich Detroit o güne kadar hayalini bile kuramayacağı yerler görür.

Hayatı kötü bir aile ortamı ve yetimhane baskısıyla geçen birisi için bu özgürlük,

Bu “dünyanın her yerine gidebilirlik”  şüphesiz tarif edilemez bir haz olsa gerek…

Fakat,

Genç Ludwig Karl Friedrich Detroit daha da tarif edilemez bir şeyle karşılaşacaktır:

İstanbul’a yaklaştıklarında denizin ortasında bir kule!!!

Etrafında başka hiçbir şey olmayan,

Suların içinde adeta oraya “Mistik güçler tarafından yerleştirilmiş gibi” görünen bir kule;

Siz buna Kız Kulesi hikayesi deyin, ben ise Kız Kulesi masalı…

Bir Kız Kulesi Hikayesi, Hatta Kız Kulesi Masalı...

Ludwig Karl Friedrich Detroit Kız Kulesi ‘ni gördükten sonra kendine hakim olamaz,

Zaten dünyayı teknenin içinden görmekten de ziyadesiyle sıkılmıştır artık.

Karl dokunmak ister onu büyüleyen Kız Kulesi ’ne…

Oraya varmak, etrafında dönmek, karış karış arşınlamak,

Ve dahi,

Kız Kulesi hikayesinde ana kahraman olmak ister.

Kimse ne olduğunu bile anlayamadan, tüm cesaretini toplayarak gemiden atlar ve masalsı kuleye doğru yüzmeye başlar.

Sonuç itibarıyla,

Ardında Ludwig Karl Friedrich Detroit olan adı dışında da geride bırakabileceği başka birşey de yoktur zaten…

Kız Kulesi ve Karl'ın İlk Şoku

Ludwig Karl Friedrich Detroit Kız Kulesi ana kahramanı olabilmek ümidiyle minik adaya çıktığında karşılaşacağı şey,

Asla ve kat’a aklının ucundan, hatta kıyısından bile geçemezdi!!!

kız kulesi

Bu muhteşem yapı,

Yüzleri yara bere içinde, her yerlerinden irinler akan,

Resmen “iblis gibi görünen” insanlarla doluydu.

Çünkü,

O dönemde Kız Kulesi, cüzzamlı hastaların kapatıldığı bir karantina hapishanesiydi aslında.

Başka insanlara bulaşmasın diye böyle tehlikeli hastalıkları olanlar halktan ayrı tutuluyordu,

Bir şekilde karantinaya alınıyorlardı.

Karantina Kelimesinin Kökeni

İnsanlık tarihinin enfeksiyon hastalıklarıyla en ağır sınandığı dönem 14. yüzyıl oldu,

Özellikle 1346 – 1353 yılları arasında Kara Veba nedeniyle yüz milyonlarca insan hayatını kaybetti.

Ölümün nereden ve nasıl geldiğini henüz bilmedikleri ve anlamadıkları bu dönemde, amansız hastalıktan korunmak için çok çeşitli yöntemler denemişler.

O dönem için en etkli bulunan,

Ve,

Günümüzde hala geçerliliği devam eden uygulama ise Quaranta Giorni, başka bir deyişle karantinadır…

Quaranta giorni, İtalyanca’da “kırk gün” anlamına gelen bir kelime.

14. yüzyılda hastalanan kişileri 40 gün süreyle bir yere kapatarak diğerlerine de bulaşmasını önlemek için alınan izolasyon tedbirlerine yaygın olarak quaranta giorni demişler.

Ve,

Quaranta Giorni günümüzde hala aynı şekilde kullanılmaya devam etmektedir.

O Dönem İçin Kız Kulesi Hikayesi Aslında Cüzzamlılar İçin Yazılmıştı

Tıpkı bir dönem görmeyenler kişiler körlerin şehri olarak ünlenen Kalkedon’a,

Yani,

Kadıköy’e gönderildiği gibi,

Kız Kulesi de karantinaya alınan cüzzamlılar için sürgün yeriydi.

Ludwig Karl Friedrich Detroit ‘in hayalindeki Kız Kulesi masalı esasen cüzzamlıların kalesi olmuştu… 

Ve,

Ne yapacağını bilemiyor, doğal olarak da korkuyordu.

Bu esnada,

Küçük çocuk derhal askerler tarafından yakalanır, derdest edilir…

Ludwig Karl Friedrich Detroit Diplomatik Krize Neden Olur

Yurtdışından gelen bir gemiden atlayıp Kız Kulesi ’ne yüzen çılgın bir çocuğun hikayesi de dilden dile yayılır pek tabii ki…

Alman yetkililer “Çocuk bizim vatandaşımız, ülkeden kimsenin haberi olmadan kaçmış. İadesini istiyoruz” derler.

Bu esnada Osmanlı Dışişleri sorumlusu Mehmet Emin Ali Paşa‘dır…

Paşa derhal Ludwig Karl Friedrich Detroit  adındaki çılgın çocuğu görmek ister.

Bir an için enstantaneyi gözünüzün önüne getirin:

Bir yanda koskoca Osmanlı paşası, üstünde rütbeleriyle, etrafında onu bekleyen askerleri…

Diğer yanda ise hem kaçak, hem de mahçup “çılgın bir çocuk”…

Mehmet Emin Ali Paşa sorar: “Neden kaçtın çocuk?”

Karl: “Efendim beni dövüyorlardı, hiç mutlu değildim. Kaçmaktan başka çarem yoktu…”

“Peki, olabilir. Ama neden o kadar yer varken, gide gide Kız Kulesi ’ne gittin evladım? Gemiden atlayıp yüzecek kadar ne gördün orada?”

Bu soruya nasıl bir cevap verilebilirdi ki…

Ve bir çocuk buna ne diyebilirdi?

Ludwig Karl Friedrich Detroit çocukca ve bir o kadar da dürüst bir cevap verir: “Ben, sadece gitmek istedim. Orayı görmek istedim. O kuleyi, Kız Kulesi ‘ni çok sevdim…”

Paşa Çayı

“Paşa” kelimesi geçince aklıma geldi, aslında konumuzla hiç alakası yok.

Özellikle çocuklar için hazırlanan ılık çaya “Paşa Çayı” deriz.

Bununla beraber, paşa çayının bir askeri rütbe olan “paşa” sözcüğü ile uzaktan yakından ilgisi yoktur. 

Bu tanım, Fransızca “sıcak olmayan” anlamındaki “pas chaud” (pa-şoa okunur) kelimesinden dilimize geçmiştir.

Tıpkı eskilerin tuvalete “100 numara” demesi gibi, bu da bir nevi sehven yapılmış telafuz transferidir.

Geçmişte odalara numara verirken, tuvaletlere numarasız demişler ve “00” olarak işaretlemişler.

Fransızcadaki “numarasız” kelimesi ile “100 numara” kelimesi hemen hemen aynı telaffuz edildiğinden, dilimize bir tercüme hatası sonucu “yüznumara” olarak yerleşmiştir.

Mehmet Emin Ali Paşa Kimdir?

Mehmet Emin Ali Paşa fakir bir ailede doğmuş,

Parasızlıktan bir dönem okula bile gidememiş,

Kendi çabalarıyla birçok yabancı dil öğrenmiş,

Ve,

Buna rağmen bir yerlere gelebilmek için, sevdiği ve çok istediği şeye erişebilmek için çok çaba göstermiş biriydi.

Çocuktaki samimiyetin de farkındaydı.

Ancak…

Herşeyin ötesinde Almanya bir yandan bu çocuğu geri istiyordu ve bu diplomatik bir krize sebep oluyordu.

Buna karşılık Paşa çocuğu vermeyi reddetti, onun da kendisi gibi bir şansı hak ettiğini düşündü.

“Çocuğu size vermeyeceğim, çünkü o artık bizim vatandaşımızdır. Benim çocuğumdur” şeklinde kısa ve net bir cevap verdi.

Ve,

Mehmet Emin Ali Paşa hemen Ludwig Karl Friedrich Detroit’i nüfusuna geçirir, bir yandan da askeri okula yazdırır.

Karl’a Mehmet Ali adını alır.

Almanya’dan Ludwig Karl Friedrich Detroit olarak çıkan çocuk, artık Osmanlı evladı Mehmet Ali olmuştu.

Ludwig Karl Friedrich Detroit 'in Mehmet Ali Olarak Hayatı...

Mehmet Ali okulda çok başarılı idi,

Yetimhanede çürüyüp gidecek bir çocuk iken artık zekası ortaya çıkmış, hatta kendiyle gurur duyan başarılı bir öğrenciye dönüşmüştü.

1853 yılında Osmanlı ordusuna dahil olur ve Kırım Savaşına gider.

1865 yılına gelindiğinde generalliğe, yani paşalığa yükseldi.

Bir zamanların Ludwig Karl Friedrich Detroit’i artık Mehmet Ali Paşa’ydı.

1877 yılında müşirliğe, yani mareşallığa terfi aldı.

Bir asker olarak en yüksek rütbeye çıkmıştı artık.

Babası Ali Paşa’nın onu yanına alarak hata etmediğini, yanılmadığını kanıtlamıştı.

Ludwig Karl Friedrich Detroit Mehmet Ali Paşa

Ludwig Karl Friedrich Detroit, Mehmet Ali Paşa olarak birçok başarıya imza atmıştır.

Ancak en manidar olanı,

Berlin Kongresinde Osmanlı’yı temsil eden üç kişiden biri olarak seçilmesidir.

Ludwig Karl Friedrich Detroit yıllar önce Almanya’dan ailesiz bir çocuk olarak kaçmıştı.

Kimsenin önemsemediği, kimsenin tanımadığı biriydi.

Fakat şimdi,

Doğduğu topraklara bir Osmanlı paşası olarak geliyor,

Ve dahi,

Almanya tarafından resmi törenlerle karşılanıyordu…

Ludwig Karl Friedrich Detroit ’in Soyundan Gelenler

Ludwig Karl Friedrich Detroit Mehmet Ali Paşa

Fakir bir ailede,

Okula bile gönderecek imkanın olmadığı bir ailede doğan Mehmet Emin Ali’den bir paşa çıkacaktı.

O paşa, bir hiç gibi doğan Ludwig Karl Friedrich Detroit’i kurtaracak,

Ve,

Yeni bir paşanın, Mehmet Ali Paşanın önünü açacaktı.

Peki Mehmet Emin Paşa kimlerin tarih sahnesinde yer almasına sebep olacaktı?

Onun dünyaya gelmesinin etkileri ne olacaktı?

Bu domino taşları devrilirken oluşacak resmin neresinde payı olacaktı?

Mehmet Ali evlenmiş, aile kurmuştu.

Hayriye Hanım, Leyla Hanım, Adviye Hanım ve Zekiye Hanım adlarında dört kızı vardı.

Ludwig Karl Friedrich Detroit Mehmet Ali Paşa

Bu kızlardan doğacak olan çok önemli kişiler olacaktı:

Ali Fuat Cebesoy,

Oktay Rifat,

Ve dahi,

Mehmet Ali Aybar gibi birçok isim…

Nazım hikmet 3 Haziran 1963 tarihinde hayata son kez gözlerini yumdu

Bir kişi daha vardı…

Dünyaya hem edebiyat hem de düşünce bakımından büyük etkisi olan başka birisi daha…

Mehmet Ali Paşa’nın soyundan gelecek,

Bugün adı evrensel şair olarak anılan bir kişi…

Mehmet ali Paşa’nın kızı Leyla Hanım’dan, Türkiye’nin ilk kadın ressamlarından olan Celile Hanım, tam adı ile Celile Hikmet doğdu.

Celile Hanım’dan ise, 15 Ocak 1902’de, Nazım Hikmet Ran

Kaynak: https://cuneytyardimci.com/ludwig-karl-friedrich-detroit-den-nazim-hikmete-uzanan-kader-2/