Gündem

Cezaevinden Demokrasi ve Barış Mesajı: Ahmet Özer’den Çözüm Süreci Çağrısı

"Komisyonun güven sağlayabilmesi için kayyım uygulamasının ve istisnai olması gereken tutuklama anlayışının sona ermesi gerekiyor."

Abone Ol

Tutuklu Belediye Başkanı Ahmet Özer: “Bu Mesele Siyaset Üstü Ele Alınmalı”

CHP'ye yönelik operasyonlarda ilk gözaltına alınan ve yerine kayyım atanan Esenyurt Belediye Başkanı Prof. Dr. Ahmet Özer, 30 Ekim 2024’ten bu yana tutuklu. Özer, sadece belediye başkanı olarak değil, Kürt sorununun demokratik çözümü noktasında akademik çalışmasıyla da bilinen bir isim.

  • “Terörsüz Türkiye değil, Demokratik Türkiye”
    Özer, Kürt sorununun çözümünün terör kavramına indirgenemeyeceğini, demokratikleşme olmadan barışın mümkün olmayacağını vurguluyor.

  • Kayyım ve Tutuklama Fetişizmine Son Verilmeli
    Komisyonun güven sağlayabilmesi için kayyım uygulamasının ve istisnai olması gereken tutuklama anlayışının sona ermesi gerektiğini belirtiyor.

  • “Hukuk, Zulmün Aracı Olmamalı”
    Yargının muhalefeti bastırmak için kullanıldığını, adaletin zaafa uğraması halinde devletin de zaafa uğrayacağını dile getiriyor.

  • Bahçeli’ye “Adım Atın” Çağrısı
    MHP lideri Bahçeli’nin tutuksuz yargılama ve adil süreç çıkışlarını olumlu bulduğunu, ancak bunların sadece söylemde kalmaması gerektiğini söylüyor.

  • Siyasi Operasyonlar ve Kent Uzlaşısı
    İktidarın CHP’nin Kürt seçmenle kurduğu bağdan rahatsız olduğunu, operasyonların İmamoğlu’nu zayıflatma ve CHP’yi itibarsızlaştırma amacı taşıdığını ifade ediyor.

  • “Bu Mesele Siyaset Üstü Ele Alınmalı”
    Özer, barış sürecinin 100 yıllık bir sorunu çözme potansiyeli taşıdığını, siyasetin günlük hesaplarına kurban edilmemesi gerektiğini söylüyor.

Meclis'te kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu'nun son toplantısında CHP ve DEM Parti başta olmak üzere pek çok siyasi temsilci, katkı ve görüşlerinin alınması için Özer'in komisyona katılmasını önerdi. Hemen ardından kızı ve avukatı Seraf Özer aracılığıyla, Özer’e "Katılma koşullarınız sağlansa nasıl bir katkı sunardınız?" diye sorduk.

"PKK sebep değil, sonuç"

Kürt sorunun demokratik çözümü noktasında bugün gelinen aşamayı nasıl değerlendirirsiniz?

Bir kere en önemli sorun iktidarın bu süreci ‘Kürt Sorununun Demokratik Çözümü’ şeklinde görmemesi, ‘Terörsüz Türkiye’ gibi dar bir denklemin içine hapsetmesidir. Bu hem eksik hem de yanlış bir okuma olur. Eksiktir, çünkü asıl sorun Kürt Sorunudur, PKK sebep değil onun sonuçlarından biridir. Bir sonucun ortadan kalkması ile sebep ortadan kalkmaz. Çözüm için sebeplerin ortadan kalkması gerekiyor.

"Terörsüz Türkiye değil, Demokratik Türkiye"

İkinci olarak da bu okuma yanlış bir okumadır, çünkü onların dediği biçimde dar bir denklemde ilerlenir, Kürt Sorunu çözülmez ise barış da gerçekleşemez. Barışın gerçekleşmesinin vazgeçilmez koşulu demokratikleşmedir. O yüzden sürecin sadece ‘Terörsüz Türkiye’ değil ‘Demokratik Türkiye’ olarak ele alınması gerekliliğini sürecin en başından beri belirttim. Demokratikleşme olursa Kürt Sorunu çözülür, Kürt Sorunu çözülürse demokrasi ve barış gelişir. Zira demokrasisiz barış, barışsız demokrasi olmaz.

CHP ve DEM Parti başta olmak üzere komisyondan pek çok siyasi temsilci tarafından davet edildiniz. Sizin buraya katkınız ne olurdu, komisyon hangi adımları atmalı, neyi öncelemeli?

Komisyonun güven sağlaması için öncelikli atılması gereken adımlar var. Bunun için komisyonun öncelikli olarak ve bir iyi niyet göstergesi olarak halk iradesinin gaspı olan kayyım garabetine son vermesi, seçilmiş başkanların görevine iadesini sağlaması gerekir. Aynı şekilde istisnai olması gerekirken ancak peşinen cezalandırmaya dönüşen tutuklama fetişizminden vazgeçilmesi içerdeki başkanların tutuksuz yargılanması gerekir. Daha da önemlisi hukukun tarafsız ve bağımsız olması gerekir. Aksi takdirde komisyon ve çalışmaları güven vermez. Güven tüm ilişkilerin temelidir, ülkeye aidiyetin devlete bağlılığın temelinde de güven vardır. Dolayısıyla bir iyi niyet göstergesi olarak bu güvenin sağlanabilmesi için bu adımların atılması şart.

Hukuk ve yargı mekanizması bugün muhalefeti, sindirmek ve devre dışı bırakmak için kullanılan bir aparata dönüşmüş durumda. Yargılamaların halkta bulduğu karşılık da bu, yapılan kamuoyu araştırmaları bunu gün yüzüne çıkartıyor. Unutulmamalı ki demokrasinin ruhu adalettir, adalet zaafa uğrarsa devlet zaafa uğrar. Böyle bir yerde ise hukuk otoritenin emrinde bir cezalandırma mekanizmasına dönüşür. Ve eğer hukuk zulme karşı mücadelenin bilimi olmazsa kendisi zulmün aracı haline gelir. Hazreti Ali’nin sözüyle zulme susanlar sadece haklarını değil şereflerini de kaybederler.

İYİ Parti dışında hemen her siyasi parti, burada yer aldı. Siz burada yürütülen çalışmaları takip ettiğiniz kadarıyla samimi buluyor musunuz? Süreçten umutlu musunuz?

Evet her şeye rağmen umutluyum. Özellikle CHP’nin komisyona katılması hem meşrutiyetin sağlanması hem de demokratik adımların atılması açısından umut veriyor. Eminim bu konularda DEM başta olmak üzere muhalefet partileri de önemli rol oynayacaktır.

Bu çerçevede komisyonun bu yolda bir samimiyet testi olarak ele alacağı konular:

Demokratik Türkiye’nin önünün açılabilmesi için komisyonun demokratikleşmeyi öncelikli olarak gündemine alması gerekir.

Bir iyi niyet hamlesi ve samimiyet göstergesi olarak tutuksuz yargılama ve kayyım meselesinin çözümü öncelikli konuların başında gelir. Bu meyanda hasta tutukluların derhal serbest bırakılması sağlanmalıdır. Bunlar komisyonun toplumsal destek sağlaması ve güven vermesi bakımından önemli adımlar olacaktır.

Yanı sıra basın, düşünme ve ifade özgürlüğü, AYM ve AİHM kararlarının uygulanması üzerinde hassasiyetle durulmalıdır.

Bahçeli'ye 'adım atın' çağrısı

CHP, bu minvalde tutuksuz ve adil yargılama, iddianamelerin bir an önce hazırlanması, masumiyet karinesinin korunması gibi konularda DEM’den, Yeni Yol’dan ve MHP’den destek alabilirler ki hem Bahçeli hem komisyondaki temsilcilerinden Sayın Feti Yıldız bu yönde sık sık beyanlarda bulunuyorlar.

Buradan özellikle Sayın Bahçeli’ye bir çağrım var. Hukuk güvenliği ve hukuka güvenin tesisi için çıkışları son derece önemli ve kıymetli buluyorum. Ancak söylemler yeterli değil, bu söylemlerin fiilen hayata geçirilmesidir önemli olan. Dolayısıyla bu söylemlerin muhatabı olan ortaklarının sözün söz olarak kalmaması için uygulamaya geçmesi gerekir. Uygulamayı yapacak olan hükümet olduğuna göre bu sözlerin muhatabı AKP ve Erdoğan’dır. O halde onların gereğini yapması için MHP bu konuda adım atmalı.

Birkaç siyasi parti tarafından sürece ilişkin kurulan komisyona önerilen isimler arasında yer aldınız. Bu konuda sizin görüşlerinize Feti Yıldız da atıf yaptı. Komisyondaki daveti nasıl değerlendiriyorsunuz? Koşullar sağlansa katkı sunmak ister miydiniz? Önerileriniz olur mu, sizce süreç nasıl ilerlemeli?

Öncelikle beni komisyona öneren heyetlere teşekkür ediyorum. Daha önce hem Türkiye Büyük Millet Meclisinde bu soruna dair görüşlerini dile getirmiş hem de yaşamı boyunca bu konuda çalışmış olan bir akademisyen olarak benim komisyon tarafından dinlenmemin çalışmalara büyük katkı sağlayacağına dair görüşlerini dile getirmelerini büyük bir memnuniyetle karşılıyorum.

Benim bu komisyon tarafından dinlenmemin çalışmalara önemli bir katkı sağlayacağı görüşüne binaen koşullar sağlandığı taktirde elbette katkı sunmak isterim. Ben bir aydın olarak yaşamım boyunca barış ve demokrasi için çalıştım. Bir akademisyen ve bilim insanı olarak doktora sonrası ulusal ve uluslararası alanda “çatışmaların çözümü” konusunu araştırdım, bu konuda araştırmalar yaparak onlarca kitap yazdım, yüzlerce bilimsel çalışmam ve makalelerim mevcut.

"Bu mesele siyaset üstü ele alınmalı"

Daha önceki çözüm sürecine komisyon başkanı Prof. Dr. Naci Bostancı’nın daveti ile TBMM’de 3 buçuk saat süren bir sunum yaptım. Bu sunumdan etkilenen başkan ve o günkü komisyon üyeleri benden Kürt Sorununun çözümü konusunda bir rapor istediler, ben de bunu bir sorumluluk addettim, yazdım ve yaklaşık 100 sayfalık raporu komisyona sundum. Hem komisyonda yaptığım sunum hem de yazdığım rapor komisyonun hazırladığı raporda ağırlıklı olarak yer aldı ve referans noktası olarak kullanıldı. 24. Yasama Dönemi 571 sıra sayısı ile yer alan ve Kasım 2023 de yayımlanan rapor TBMM resmi kayıtlarında mevcuttur.

O günden bugüne 12 yıl geçti birçok şey değişti ve nihayet bugün barış sürecine geldik. Bu süreç hem Türkiye iç barışı hem de bölge barışı için son derece önemli bir süreç. Bu mesele siyaset üstü ve partiler üstü ele alınmalı, siyasetin ayak oyunlarına kurban edilmeden yürütülmelidir. Zira 100 yıldır devam eden sorunun çözülmesi siyasal ikbalden daha önemlidir. Bu sorun çözüldüğü taktirde yepyeni bir Türkiye olacak ve yepyeni bir gelecek bizi bekliyor olacak.

Geçtiğimiz günlerde yargı gündeminde MHP'den iki önemli çıkış yapıldı. Genel Başkan Bahçeli, "Türkiye’nin ağırlaşan, belediyeler başta olmak üzere pek alana yayılan ve yoğunlaşan hukuki davalardan süratle kurtulması, sonuçta adaletin eksiksiz tecellisi sağlanmalı" derken, Feti Yıldız'dan da "tutuksuz yargılama" mesajı geldi. Siz bu çıkışları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bir süredir kimi zaman Bahçeli’nin kendisi kimi zaman yardımcısı Fethi Yıldız bu çıkışları yapıyorlar. Bunlar son derece doğru çıkışlar. Adil yargılama, masumiyet karinesi, tutuklu yargılamanın istisna olması gerektiği, iddianamelerin geciktirilmemesi, hakkın hukukun tecellisi gibi hepimizin altına imzamızı atacağımız doğru ve yerinde tespitler ve çağrılardır. Ancak bu çağrıların muhatabı AKP’dir. Burada önemli olan sadece söylemek değil bu sözlerin uygulamaya geçmesidir. O halde Sayın Bahçeli bunu ortağı olduğu iktidara ve her konuda tam yetkili olan Sayın Erdoğan’a söylemesi lazım.

"Operasyonlar Bahçeli'ye bir cevap gibi"

Bahçeli barış sürecini önemsiyor ve başarılı olmasını istiyor. Bu süreci başlatan olarak rolünü tamamlamak istiyor. Fakat aynı samimiyet ve istek ortağında görülmüyor. Çünkü bir taraftan barış deyip öte taraftan ana muhalefeti kuşatmak, onlarca belediye başkanına tutuklayıp zindana atmak olmaz. Bahçeli bu ikisinin bir arada olamayacağını, yargı operasyonlarının sürece zarar verdiğini ve sonunda süreci sekteye uğratacağının farkında. Bu çağrılar MHP’nin ktidarın bu konudaki tutumundan rahatsız olduğunu gösteriyor. En azından yapılan açıklamalardan görünen bu. Ancak bu rahatsızlığını iktidar ortaklığını bozmayacak biçimde dile getiriyor. Bu da işe yaramıyor, hatta Bahçeli’nin bunu söylediği günün sabahında yeni operasyon yapılıyor. Bu operasyonlar Bahçeli’nin söyleminin tam zıttı hareket acaba Bahçeliye bir cevap mı? Öyle ya, Bahçeli operasyonları bitir, yargılamaları hızlandır dediğinin sabahında operasyon oluyorsa bunu nasıl okumak gerekir?

"CHP çekilirse meşruiyet azalır"

Halbuki bunu oturup konuşabilirler. Yoksa AKP, CHP’yi komisyondan çekilmeye mi zorluyor? O zaman da komisyonun meşruiyeti azalır atacağı adımlar, yapacağı işler halkta karşılık bulmaz, baş tutmaz. AKP acaba bir taraftan bunu yaparken bir taraftan da o hesabı mı yapıyor? Süreç istediği oy sonucunu doğurmazsa 7 Haziran 2015 te yaptığı gibi tekrar başa mı döneriz? Umarım öyle olmaz, Türkiye’ye yakaladığı bu fırsatı heba etmez. Ama bu soruların da cevabı süreci doğru okumak ve ilerletmek için oldukça elzem.

'Terör örgütüne üyelik' suçlamasından tahliye edildiniz ama 'kent uzlaşısı' hala yargılama konusu. Bu durum hukukçular tarafındna bir çelişki olarak yorumlandı, siz ne söylemek istersiniz?

İktidar CHP’nin yerel seçimlerde Kürt seçmenle kurmuş olduğu bağdan ötürü çok rahatsız olduğu için bu konuda demokratik yollarla yarışmak yerine hukuku kullanarak süreci kriminalize ve terörize ederek yok etme yoluna gitti. Bu dönemde başlayan barış süreci bu girişimi boşa çıkarınca bu kez de yolsuzluklarla belediyeleri ve CHP’yi kendince itibarsızlaştırma yoluna gitti.

"Altı boş iddialar"

Nasıl ki kent uzlaşısı ile terörize etmeye çalıştıkları süreç bumerang etkisi yaptıysa yolsuzluk adı altında yürütülen operasyonlar da halkta karşılık bulmadı. Bulamaz çünkü altı boş iddialarla yürütülen bir süreç. Zira halk bunların siyasi operasyon olduğunun farkında. Bu siyasi operasyonlarla;

Güçlü rakip İmamoğlu’nu elimine etmek

İktidar alternatifi olan CHP’yi zayıflatmak

Kürt seçmenle bağı koparmayı (beni tutuklayarak) hedeflemek

Belediye operasyonları ile bir itibar kaybı yaratmak istendi.

Ve tabii sonuçta irtifa ve halkın vizesini kaybeden, 31 Mart’ta birlikte 23 yıldır ilk defa ikinci parti olan AKP bunu hazmetmeyince ele geçirdiği kamu gücünü kullanarak yargı yoluyla operasyonlara başladı.

Herkesin yargısı olması gereken hukuk muhalifleri sindirme, susturma aracına dönüştü. Bu çok kötü bir görüntü. Zira devletin temeli adalettir, adaletin olmadığı yerde devletin varlığı tartışılır. İktidar kendi Siyasal çıkarları için bu zaafları işlemekten geri durmuyor. Dolayısıyla bir tarafta barış süreci öte tarafta kent uzlaşısının (Biz buna Türkiye İttifakı/Esenyurt İttifakı diyoruz) kriminalize edilmeye çalışılması büyük bir çelişki, ikisi bir arada yürümez. Bizim temennimiz barışın, hukukun ve demokrasinin gelmesi. Çünkü hukuk toplumu bir arada tutan temel çimentodur ve bir gün herkese lazım olur.

Özer'in neden tahliye edilmediğine ilişkin soruya verdiği yanıtı olduğu gibi aktarıyoruz:

14 Temmuz 2025 tarihinde "Kent Uzlaşısı" çerçevesinde yargılandığım davadan tahliye olunca, bazı yayın organları, yorumcu ve yazarlar beni son derece rahatsız eden bir söylemle "Ahmet Özer terör dosyasından tahliye olduğu, yolsuzluk dosyasından içeride kalmaya devam edecek" şeklinde, yanıltıcı bilgi içerecek şekilde yayınlarda bulundular.

İşin aslı şudur:

30 Ekim 2024 tarihinde düzmece bir dosya ile gözaltına alınıp jet hızıyla tutuklandım, yerime kayyım atandı. Bu dosya boş olunca 17 Ocak’ta başlatılan Beşiktaş belediyesi operasyonuna diğer bazı CHP belediyeleri gibi Esenyurt Belediyesi de dahil edildi.

Ancak;

20 Ocak 2025 tarihinden bu yana tutuklu bulunduğum bu ikinci dosyada hakkımda “rüşvet” ya da “yolsuzluk” iddiası söz konusu değildir.

Soruşturma “ihaleye fesat karıştırma” iddiasıyla açılmıştır ve bu iddiayla benim uzaktan yakından bir ilgim yoktur.

Belediye Başkanının ihalelerle ilgili hukuki ve fiili sorumluluğu olmadığı gibi imza yetkilisi de değildir. Bu açık gerçekle birlikte ayrıca dosyada hakkımda aleyhe bir beyan, böyle bir iddia ve isnat da söz konusu değildir.

İhaleye fesat karıştırma iddialarını da tümüyle reddediyorum. Bu bağlamda Belediyemizden 10 personelimiz de bu sebeple aylardır haksız ve hukuksuz bir şekilde tutuklu bulunmaktadır.

Terör örgütü üyeliği uydurması boş çıkınca, o konjonktürde adeta bir yedekleme yaparcasına hiçbir gerekçe bulunmaksızın ve göstermeksizin hakkımda haksız bir biçimde ikinci bir tutuklama kararı verildi.

Söz konusu ihalede yer teslimi yaparak ihaleyi onaylayan ve başlatan, hakediş ve ödeme yapan kayyım yönetimidir.

En yakın zamanda bu davadan da hukukun tecelli ederek, özgürlüğüme kavuşacağımı olan inancım tamdır.

Kimi kasten kiminin de bilgi eksikliği nedeniyle hakkımda yaptıkları yanlış beyanları bu vesileyle düzeltmek isterim.

(AB) - bianet