YOZLAŞMA ATLASI: Tarihten Geleceğe İnsan ve Yönetim
3. YAZI
Demagoji Çağı / Popülizmin Yükselişi ve Toplumun Yozlaşan Refleksleri
Demokrasilerde yozlaşmanın ilk evresi demagojidir. Yöneticiler seçimle geldiği için halkın, yönetimi nüfusun çoğunluğunun ortak paydasına-çıkarlarına hitap eden kişiye verme eğiliminden yararlanırlar diyor Polybios “Yönetimlerin Döngüsü" (Anakyklosis) teoreminde. Çoğunluğun oylarını alabilmek için popülizm, kökeni Antik Yunan ve Roma medeniyetlerine kadar uzanan eski bir siyasal tarz ve stratejidir. Bugün yaşadığımız siyasi atmosferin izlerini, binlerce yıl önceki düşünürlerin satırlarında bulmak, insanı hem düşündürüyor hem de ürkütüyor.
Popülizmle ilgili birçok bilimsel ve akademik çalışma yapılmıştır. Ancak bütün bu çalışmalara rağmen kavramın tam olarak neyi ifade ettiğini ortaya koymak ya da popülizmi herkesin üzerinde ittifak kuracağı bir şekilde tanımlamak mümkün görünmüyor. Hatta sözlükte “Politik durumu dramatize ederek halkın ilgisini uyandırmak amacıyla yapılan politika; HALKÇILIK” olarak tanımlanmakta ve popüler sözcüğü ise genellikle olumlu anlamda kullanılmaktadır.
Popülizm, kendisini sağ/sol karşıtlığı içinde bir sınıflandırmayı veya bu karşıtlıkla özdeşleşmeyi reddetme eğiliminde olduğundan onu belirli bir yere oturtmak daha da zorlaşmaktadır. Popülizmi ele alan herkes, kendi bakış açısına göre bir tanım geliştirmiştir.
Popülizm Türleri
Popülizm için çeşitli tanımlar yapılmıştır. Bunları dört temel başlık altında toplamak mümkündür;
POPÜLİZM |
|
Strateji olarak |
Liderin halkla doğrudan temas kurarak kurumları bypass etmesi |
İdeoloji olarak |
Toplumu kutuplaştırarak yeni kimlikler inşa etme eğilimi |
Söylem olarak |
Halk-seçkin karşıtlığı üzerinden siyasi başarı elde etme |
Siyasal Tarz olarak |
Taleplerin eşdeğerlik zinciriyle birleştirilmesi (Laclau’nun yaklaşımı) |
Bununla birlikte tanımına ilişkin birçok düşünürün ortak görüşüne göre popülizm, bir “aşırı siyaset” türüdür. Popülizmin siyasi hareketlerde bir strateji olarak kullanıldığını öne süren akademisyenlerden biri olan Weyland, popülizmi hareketin lideri ile özdeşleştirmektedir. Bu bakış açısına göre lider, aradaki bütün kurumları yok sayarak halk ile aracısız bir temasın yolunu seçmektedir. Popülizmi bir ideoloji olarak ele alan yazarlar popülistlerin toplumu bölme ve kutuplaştırmalardaki rollerine dikkat çekmektedir. Popülizmin bir söylem olduğunu ileri sürenler, bu söylemin halk ile seçkinler arasında oluşturulan zıtlık ile başarıya ulaştığını iddia etmektedir. Popülist söylemler, muayyen bir grup, zümre ya da kimliğe vurgu yapmaktan ziyade, söylemleriyle yeni kimlikler inşa edebilme potansiyeline de sahiptir. İnşa edilmeye çalışılan bu kimliklerin temelinde, özellikle sağ popülist hareketlerde, milliyetçilik ve din argümanlarının sıkça kullanıldığı gözlenmektedir. Popülizmle ilgili yapılan tasniflerden biri de kavramın siyasal bir tarz olduğu yönündeki görüştür. Bu kategoride öne çıkan isim, “Popülist Akıl Üzerine” adlı eseriyle bilinen Arjantinli ünlü siyaset bilimci ve popülizmin teorisyenlerinden biri olarak kabul edilen Ernesto Laclau’dur. Laclau, popülizmi karşılanamamış taleplerin ve grupların eşdeğerlik zinciriyle birleştirilerek “gerçek halkın” oluşturulma girişimi olarak tanımlamaktadır.[1]
Tüm bu tanımlar ışığında, popülizm ister sağ ister sol siyasi hareketlerde uygulansın; halkın din ve milliyetçilik gibi duygularına hitap eden, seçkin karşıtı, çoğu zaman kutuplaştırıcı ve kısa vadeli çıkarlar uğruna gerçekleri çarpıtan, etik dışı ve yıkıcı bir siyasal araç olarak karşımıza çıkar.
19.Yüzyıldan Günümüze Yeni Popülizm
Modern popülizm ilk olarak 19. yüzyılda "tarımsal popülizm" şeklinde kendini göstermiştir. ABD'de People's Movement (1890'lar, Halkın Hareketi), Rusya'da Narodnik (1860'lar, Halkçılar) ve Kanada'da Sosyal Kredi Hareketi (1930'lar) çiftçilerin çıkarlarını devlete karşı savunmuşlardır. I. Dünya Savaşı'nı takiben bazı Doğu Avrupa ülkelerinde ortaya çıkan Yeşil İsyan da tarımsal popülizm örneğidir.
1930'lardan itibaren ırkçılık ve yabancı karşıtlığı üzerine kurulu bir sağ popülizm Avrupa'da yükselmiştir. Önceki örneklerinin aksine, İtalya ve Almanya'da ortaya çıkan popülizm çiftçi ya da işçi sınıfı yerine orta sınıfa hitap etmiştir. Faşizme evrilen bu milliyetçi popülizm hareketleri iktidara geldikten sonra halkın taleplerine cevap verme kaygısı duymamış ve bütün insanlığa II. Dünya Savaşı cehennemini yaşatmıştır.
20. yüzyılın ortalarında Latin Amerika'da yükselen popülizm ise, elit ve askeri vesayete dayalı devlete karşı dar gelirli sınıfa seslenmiştir. Oligarşiye karşı anti-emperyalist bir söylem kullanan bu sol popülizm, Brezilya'da Vargas, Meksika'da Cardenas ve Kolombiya'da Liberal Parti tarafından uygulanmıştır.[2]
Popülizm karmaşık bir olgudur. Ancak bu karmaşıklık, onun etkilerini göz ardı etmemizi gerektirmez.
Popülizmin başaktörleri olan demagogların başvurduğu yöntemler şunlardır:
· Günah keçisi bulma
· Korkuları derinleştirme veya felaket tellallığı
· Yalan söylemek
· Hatiplik ve kişisel karizma
· Rakiplerini zayıflık veya ihanet ile suçlama
· İmkansızı vaat etmek
· Şiddet veya yıldırma
· Hakaret etmek veya alay etmek
· Bayağılık veya kaba davranmak
· Halk adamı gibi görünmeye çalışmak
· Aşırı derecede basite indirgemek
· Medyaya saldırma
Popülist politikaların kısa vadeli "başarıları" ve uzun vadeli “ yıkıcı sonuçları” vardır. Örneğin her il ve ilçeye yeterli altyapı ve öğretim üyesi kadrosu olmaksızın üniversiteler açılması, ilk başta geniş halk kitleleri tarafından bir başarı olarak görülebilir ve seçimlerde oy olarak geri dönebilir. Ancak zamanla, bu durum eğitim kalitesinin düşmesine, eğitimli işsizliğin artmasına ve hatta bilim üretecek kadroların sadece ders vermek için koşturmasına yol açarak uzun vadede bir felakete dönüşebilir.
Bu dönemde, özellikle din ve milliyet (ulus) temeli üzerinden düşmanlar yaratılır. Çağdaş demokrasilerin uzun yıllar süren çatışma ve düşünsel çalışmalar sonucunda ulaştığı laiklik gibi kavramlar, din düşmanlığı olarak gösterilerek geniş halk kitlelerinin manipülasyonuna zemin hazırlanır. Elitler, kanaat önderleri, bilim insanları ve sanatçılar gibi nitelikli insanlar idari baskı altına alınarak, şikâyet ve ihbar kanalları açılarak
İtibarsızlaştırılır ve ötekileştirilir. Bu durum, ilk başta geniş halk kitlelerine iyi bir durum gibi gösterilir ve yine seçimlerde siyasetçiye artı oy kazandırır.
2100 Yıldır Değişen Bir Şey Yok
Bu süreçte ayrıca nepotizm, iltimas ve kayırmacılık en üst düzeyde uygulanır; idari kadrolarda işe alım ve yükselmelerde siyasi partiye bağlılık esas alınır. Kamu olanakları ile verilen ihaleler ve özelleştirmelerle de sermayenin el değiştirmesi sağlanır. Bu tür davranış ve söylemlerin aslında planlı ve bilinçli olarak yapıldığı gözlemlenmektedir.
Şaşırtıcı değil mi! Anlatılanlar hepimize tanıdık gelmiş olmalı ve bunların günümüzden 2100 yıl önce yaşamış bir düşünür tarafından gözlemlenmiş olması ve yazıya dökülmesi daha da şaşırtıyor insanı.
Demagoji, halkın duygularını okşayarak iktidara ulaşmanın en eski yollarından biridir. Ancak bu yol, çoğu zaman halkın kendi iradesiyle kendi çöküşünü hazırladığı bir sürecin de başlangıcıdır. Haftaya, bu sürecin ikinci evresi olan ‘Oklokrasi’yi birlikte inceleyeceğiz.
Haftaya 4. Yazımızda; Yozlaşma Atlasında Demokrasilerde ikinci yozlaşma evresi olan “OKLOKRASİ”yi ele alacağız.
[1] Sarıkaya, M. Z. (2022). “Popülizmin Türkiye Varyantı: Genç Parti”.
Akdeniz Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi (AKSOS), sayı 11, s. 207-241