1. Kavramsal Çerçeve
Demokratik Dijitalleşme Nedir? Demokratik dijitalleşme, dijital teknolojilerin demokratik süreçleri güçlendirmek ve kolaylaştırmak için kullanılması anlamına gelir. İnternet, sosyal medya ve diğer dijital platformlar sayesinde vatandaşlar bilgiye daha kolay erişebilmekte, seçilmiş temsilcilerle iletişim kurabilmekte ve karar alma süreçlerine katılım gösterebilmektedir. Bu kavram sıklıkla dijital demokrasi veya e-demokrasi ola
Dijital Katılım, Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik: Demokratik dijitalleşmenin üç temel boyutu dijital katılım, şeffaflık ve hesap verebilirliktir. Dijital katılım, vatandaşların çevrimiçi platformlar aracılığıyla tartışmalara katılması, öneriler sunması ve politik kararlara etki etmesidir. Şeffaflık, kamunun elindeki verilerin ve karar süreçlerinin açık şekilde paylaşılması demektir. Bu kapsamda birçok ülkede açık veri (open data) portalları kurulmuş, hükümetler verilerini halkla paylaşarak kararların ardındaki veriye dayalı gerekçeleri görünür kılmıştır. Hesap verebilirlik ise yöneticilerin ve kurumların eylemlerinin dijital araçlar sayesinde daha kolay izlenebilmesi, denetlenebilmesi anlamına gelir. Örneğin, e-devlet uygulamaları kamu hizmetlerini dijital ortama taşıyarak işlemleri kayıt altına alır; böylece vatandaşlar işlem süreçlerini izleyebilir, şikâyetlerini iletebilir ve yöneticiler kararlarının hesabını vermek zorunda kalır. Nitekim dijitalleşme kamu yönetiminde şeffaflığı artırdığından, hükümetin hesap verebilirliğini de güçlendirmektedir; bu da vatandaşların yönetime güvenini pekiştiren bir unsurdur. Kısacası, demokratik dijitalleşme sayesinde bilgiye erişim kolaylaşmakta, katılım kanalları çoğalmakta ve yönetimde açıklık kültürü yaygınlaşmaktadır.
Sosyal Demokrasi İlkeleri ve Dijitalleşme: Sosyal demokrasinin temel ilkeleri arasında eşitlik, dayanışma, sosyal adalet, özgürlük ve demokrasi yer alır. Sosyal demokrat düşünce, siyasi demokrasi ile toplumsal refahın birlikte geliştirilmesini savunur; yani halkın yönetime katılımı ve temel haklarının korunması kadar, ekonomik ve sosyal fırsat eşitliğinin sağlanmasını da hedefler. Dijitalleşme doğru uygulandığında sosyal demokrasinin bu ilkeleriyle örtüşen önemli fırsatlar sunar:
-
Katılımcılık ve Eşitlik: Sosyal demokrasi, karar alma süreçlerine geniş kitlelerin katılımını ve çoğulculuğu önemser. Dijital araçlar, coğrafi veya fiziksel engelleri azaltarak daha fazla insanın yönetime katılmasına imkân tanır. Örneğin çevrimiçi platformlar sayesinde aynı anda yüz binlerce kişi bir tartışmaya dâhil olabilir, fikir beyan edebilir. Dijital teknolojiler zamandan ve mekândan bağımsız katılım olanağı sunarak klasik demokraside dışarıda kalan kesimlerin (ör. engelliler, uzak bölgelerde yaşayanlar, gençler) sesini duyurmasını kolaylaştırabilir. Bu, sosyal demokrasinin kapsayıcılık ve e
şit temsil idealiyle örtüşür. Nitekim “her vatandaşın sesinin duyulması” prensibi, dijital platformlarla pratikte hayata geçirilebilir hale gelmektedir. Tabii burada dijital katılımın gerçekten anlamlı olması için teknolojiye erişimin toplumun tüm kesimlerine adil biçimde yayılması gerekir. Demokratik bir toplumda temsil ve katılımın sağlanması, büyük oranda bilgi iletişim teknolojilerinin herkesçe erişilebilir olmasına bağlıdır.Bu nedenle sosyal demokrasinin eşitlik ilkesi, dijital uçurumun kapatılmasını ve dijital okuryazarlığın artırılmasını şart koşar. -
Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik: Sosyal demokrat hareketler tarihsel olarak yolsuzlukla mücadeleye, kamu gücünün denetlenmesine ve vatandaşların yönetenleri hesap sorabilir kılmasına büyük önem vermiştir. Dijitalleşme, açık yönetim ilkelerini güçlendiren bir araçtır. Örneğin açık veri portalları ve çevrimiçi bilgi edinme sistemleri sayesinde vatandaşlar kamu harcamalarını, belediye ihalelerini, mevzuat taslaklarını takip edebilmektedir. Bu durum, sosyal demokrasinin hesap verebilir yönetim ve temiz siyaset idealiyle birebir örtüşür. İstanbul ve İzmir gibi şehirlerde açılan açık veri portalları, yerel yönetimlerin şeffaflığını ve bilgiyi halkla paylaşma kültürünü geliştirmiştir. Sosyal demokrasi, kamunun halka ait olduğunu ve bilgilerinin de kamusal bir değer olduğunu savunur; dijital teknolojiler bu savunuyu pratiğe dökerek devleti adeta cam bir vitrin haline getirebilir. Böylece vatandaşlar yöneticileri daha etkin denetlerken, yönetenler de halkın ortak çıkarını gözeten politikalara teşvik edilir.
-
Sosyal Adalet ve Hizmetlerin Etkinliği: Sosyal demokrasinin bir diğer boyutu, refah devletini güçlendirerek sağlık, eğitim, sosyal güvenlik gibi hizmetleri toplumun her kesimine ulaştırmaktır. Dijital dönüşüm, kamu hizmetlerinin etkinliğini ve kapsayıcılığını artırarak sosyal politikaların daha başarılı uygulanmasını sağlayabilir. Örneğin e-devlet uygulamalarının yaygınlaşması, bürokrasiyi azaltıp işlemleri hızlandırarak vatandaşların haklarına daha kolay erişmesini mümkün kılmıştır. Kamunun veri temelli karar alması, sosyal yardımların gerçekten ihtiyacı olanlara ulaşmasını kolaylaştırabilir; büyük verinin analiziyle yoksulluk haritaları çıkarılıp kaynaklar adil dağıtılabilir. Bu yönden dijitalleşme, sosyal demokrasinin sosyal adalet ilkesine hizmet eden güçlü bir enstrümandır. Ancak burada da veriye erişimde ve teknoloji kullanımında eşitlik olması kritik önem taşır; aksi halde dijitalleşme, imkânı olanın daha çok faydalandığı, dezavantajlı kesimlerin ise geride kaldığı bir düzene dönüşebilir. Sosyal demokrat yaklaşım, dijital devrimin kazanımlarının tüm topluma yayılmasını, kimsenin geride kalmamasını hedeflemelidir.
Özetle, demokratik dijitalleşme ile sosyal demokrasinin kesişim noktasında daha katılımcı, şeffaf, hesap verebilir ve adil bir yönetişim modeli bulunmaktadır. Dijital teknoloji, doğru politikalarla desteklenirse, sosyal demokrasinin amaçladığı “insan onuruna yakışır bir yaşam ve kapsayıcı demokrasi” hedefini gerçekleştirmede kilit bir araç olabilir. Nitekim uzmanlar, e-demokrasi ve e-devlet girişimlerinin başarısının büyük ölçüde bilgi teknolojilerinin toplumun tüm kesimlerine eşit ve adil şekilde dağıtılmasına bağlı olduğunu vurgulamaktadır. Temel hak ve özgürlüklerin dijital dünyada korunması, tüm vatandaşların dijital okuryazar hale getirilmesi ve yönetime aktif katılımının sağlanması, sosyal demokrasi ile dijitalleşmenin ortak paydasını oluşturur.
2. Türkiye'de Durum
E-Devlet Uygulamaları: Türkiye, 2000’li yıllardan itibaren kamuda dijital dönüşüm projelerine hız vermiş ve 2008 yılında e-Devlet Kapısı platformunu hayata geçirmiştir. Günümüzde e-Devlet sistemi üzerinden yüzlerce kamu hizmeti çevrimiçi sunulmaktadır. Vergi beyannamesi vermekten üniversite kayıtlarına, sosyal güvenlik işlemlerinden adli sicil belgesi almaya kadar birçok işlem internet üzerinden birkaç tıkla halledilebilmektedir. TÜİK verilerine göre 16-74 yaş arası nüfusun internet kullanım oranı 2025 itibariyle %90’ı aşmış durumdadır. bu da e-devlet hizmetlerinin geniş bir kullanıcı tabanına ulaştığını göstermektedir. E-devlet, kırtasiyeciliği azaltarak kamuda verimliliği artırmış, vatandaşın günlük hayatını kolaylaştırmıştır. Örneğin, önceden saatler alan nüfus kayıt örneği alma işlemi artık dakikalar içinde e-Devlet üzerinden yapılabilmektedir. Bunun yanı sıra, CİMER (Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi) gibi uygulamalar vatandaşların doğrudan doğruya dilekçe ve şikâyetlerini çevrimiçi iletebildiği mekanizmalar sunmuştur. Birleşmiş Milletler E-Devlet Gelişmişlik Endeksi’nde Türkiye, son raporlara göre en üst grupta yer almakta; Danimarka, Estonya gibi dijital öncü ülkelerin ardından yüksek e-devlet gelişmişliği olan ülkeler arasına girmiştir. Bu başarının temelinde, kamu hizmetlerinin büyük oranda dijitalleştirilmesi ve vatandaş odaklı tasarlanması yatmaktadır. Kısaca, Türkiye’de e-devlet, demokratik dijitalleşmenin hizmet sunumu boyutunda önemli mesafeler alındığını göstermektedir.
Açık Veri ve Şeffaflık Girişimleri: Türkiye’de merkezi yönetimin yanı sıra yerel yönetimler de şeffaflık ve açık veri konusunda adımlar atmaya başlamıştır. Özellikle sosyal demokrat belediyeler bu alanda öncü uygulamalar geliştirmektedir. Örneğin İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB), 2020 yılında Açık Veri Portalı (data.ibb.gov.tr) projesini hayata geçirerek Türkiye’de ilk kez kapsamlı bir kentsel veri setini kamunun erişimine açmıştır. Bu portal aracılığıyla İstanbullular ve araştırmacılar, şehirle ilgili ulaşım, çevre, nüfus, ekonomi gibi alanlarda yüzlerce veri setine ücretsizşekilde ulaşabilmektedir. İBB ayrıca Türkiye’nin ilk Veri Laboratuvarı’nı kurmuş, 8 ilçede teknoloji atölyeleri açmıştır. Son verilere göre İBB Açık Veri Portalı’na yaklaşık 750 bin tekil kullanıcı kayıt olmuş ve portal toplamda 46 milyon kez ziyaret edilmiştir. Bu rakamlar, vatandaşların paylaşılan veriye yoğun ilgi gösterdiğini ve açık verinin kamu yönetiminde şeffaflığı artırmada ne denli önemli olduğunu ortaya koymaktadır. Açık veri sayesinde sivil toplum, akademi ve girişimciler İstanbul’a dair projelerinde bu verileri kullanabilmekte, bu da katılımcı çözümler üretilmesini teşvik etmektedir. Benzer şekilde İzmir Büyükşehir Belediyesi de Açık Veri Portalı’nı devreye sokarak kente ilişkin verileri halkla paylaşmaya başlamıştır. Açık veri inisiyatiflerinin temel amacı, belediyenin hesap verebilirliğini ve vatandaşların bilgiye erişimini artırarak demokratik katılımı güçlendirmektir. Bu adımlar, sosyal demokrat yerel yönetimlerin dijitalleşmeyi sosyal demokratik ilkeler doğrultusunda –yani şeffaf ve halka açık yönetim anlayışıyla– uygulamaya koyduğunu göstermektedir.
Dijital Katılım Platformları: Türkiye’de son yıllarda vatandaşların yönetime doğrudan katkı sunabileceği dijital platformlar da ortaya çıkmaya başladı. Özellikle büyükşehir belediyeleri, katılımcı demokrasi anlayışıyla çeşitli çevrimiçi araçlar geliştirmektedir. Bu alandaki çarpıcı örneklerden biri, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin “Bizİzmir” platformudur. 19 Şubat 2020’de İzmir’de hayata geçirilen Bizİzmir, kentte yaşayan 4,5 milyon İzmirli’nin belediye yönetimine dijital ortamda dahil olmasını hedefleyen kapsamlı bir platformdur. İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer’in tabiriyle Bizİzmir, İzmir’in en büyük dijital meydanı olarak tasarlanmıştır. Bu platform üzerinden İzmirliler, belediyenin duyurularını ve etkinliklerini tek noktadan takip edebilmekte, önemli konularda görüş ve önerilerini kolayca iletebilmektedir. Bizİzmir’in web portalı ve mobil uygulaması üzerinden kullanıcılar çeşitli anketlere katılabilir, şehir ile ilgili sorunları tartışabilir ve karar süreçlerine katkı sunabilir. Örneğin platformdaki “Duy, Paylaş, Katıl ve Şeffaf İzmir” başlıklı modüller sayesinde vatandaşlar, stratejik planlardan kültür-sanat ajandasına kadar her türlü bilgiye erişebilmekte; anketler ve İzmir Buluşmaları aracılığıyla görüşlerini beyan ederek kent yönetimine katılabilmektedirler.
Bizİzmir’in en yenilikçi özelliklerinden biri de BizPuan sistemidir. Bu sistem, yerel yönetim alanında ilk kez uygulanmakta olup vatandaşların gönüllü olarak katıldıkları dayanışma ve sosyal sorumluluk faaliyetleri karşılığında puan kazanmalarını sağlar.İzmirliler, örneğin ağaç dikme kampanyalarında veya ihtiyaç sahiplerine yardım etkinliklerinde gönüllü oldukça BizPuan toplayıp bu puanları fidan bağışı, sokak hayvanlarına mama desteği ya da tiyatro-konser bileti edinme gibi amaçlarla kullanabilmektedir. Böylece dijital platform, sadece yönetime katılımı değil, aynı zamanda toplumsal dayanışmayı da teşvik eden bir yapıya kavuşmaktadır. Soyer, Bizİzmir ile şeffaf, katılımcı ve demokratik yerel yönetim anlayışlarını dijital ortamda hayata geçirdiklerini vurgulayarak “Kentimizi hep birlikte yönetmek için artık yeni bir zeminimiz var. Bizİzmir ile kentimizde dijital demokrasi dönemi başlatıyoruz” ifadelerini kullanmıştır. Bu sözler, dijitalleşmenin sosyal demokrat belediyecilikte nasıl bir dönüştürücü araç olarak görüldüğünü açıkça ortaya koymaktadır.
İstanbul’da da benzer şekilde dijital katılım araçları geliştirilmektedir. İBB, çeşitli konularda online anketler ve forumlar düzenleyerek İstanbulluların görüşünü almaya başlamıştır. Örneğin İstanbul’da ulaşım projeleri, yeşil alan planlaması gibi konularda internet üzerinden anketler yapılmış; bazı kamusal alanların isminin ne olacağı bile vatandaşların oylarına sunulmuştur. Ayrıca, İstanbul Senin gibi uygulamalarla kent sakinlerinin şehirle ilgili önerilerde bulunabilecekleri dijital platformlar oluşturulmuştur. Bu girişimler, “kenti birlikte yönetme” sloganının dijital teknolojiler vasıtasıyla gerçeğe dönüştürülme çabalarıdır. Sonuç olarak, Türkiye’de sosyal demokrat ağırlıklı yerel yönetimler, dijitalleşmeyi bir demokrasi inovasyonu olarak ele almakta ve vatandaşların sesini yönetime taşıyacak yenilikçi uygulamalara öncülük etmektedir.
Katılımın Sınırlılıkları ve Eşitsizlikler: Türkiye’de dijital demokrasi potansiyeli yüksek olmakla birlikte, pratikte bazı sınırlılıklar ve eşitsizlikler mevcuttur. En önemlisi, dijital uçurum olarak bilinen olgu halen tam olarak kapanmamıştır. Her ne kadar internet kullanım oranları hızla artsa da, bölgesel, kentsel-kırsal ve sosyoekonomik farklılıklar dijital erişimde belirgin şekilde hissedilmektedir. 2023 yılına ait bir araştırma, Türkiye’de dijital dönüşümde dört coğrafi boyutta eşitsizlik tespit etmiştir: (1) Küresel ölçekte bakıldığında Türkiye, Batı Avrupa ve Kuzey Amerika gibi gelişmiş bölgelere kıyasla genişbant internet, fiber altyapı ve bilgisayar erişiminde geri kalmaktadır; (2) Ülke içinde batı ile doğu arasında keskin bir dijital eşitsizlik vardır – sanayileşmiş batı illerinde internet hızı ve bilgisayar sahipliği yüksekken, doğu ve kırsal bölgelerde oldukça düşüktür; (3) Bölgesel düzeyde de şehirlerarası dijital gelişmişlik farkı mevcuttur; (4) Özellikle eğitim seviyesinin düşük olduğu doğu bölgelerinde kadınların dijital teknolojiye erişimi erkeklere nazaran çok daha kısıtlıdır. Bu bulgular, Türkiye’de dijitalleşmenin herkesi eşit biçimde kapsamadığını, mevcut sosyoekonomik ve toplumsal cinsiyet kaynaklı eşitsizliklerin dijital alana da yansıdığını göstermektedir. Örneğin, Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da düşük gelir ve geleneksel toplumsal roller sebebiyle kadınlar bilgisayar ve internet kullanımında ciddi engellerle karşılaşmaktadır; bu da dijital uçurumun sadece ekonomik değil kültürel bir boyutu da olduğunu ortaya koymaktadır.
Bunun yanı sıra, şehir içlerinde bile mahalleler arası internet erişimi ve hız farkları bulunabilmektedir. Kırsal kesimde yaşayanlar veya altyapının zayıf olduğu yerlerdeki vatandaşlar, e-hizmetlerden ve dijital katılım imkanlarından tam yararlanamayabilir. Dijital okuryazarlık meselesi de önemlidir: Herkesin interneti olması, onu etkin ve bilinçli kullanabildiği anlamına gelmemektedir. Nitekim Avrupa İstatistik Ofisi (Eurostat) verilerine göre Türkiye’de dijital becerilere sahip nüfus oranı Avrupa ortalamasının çok altındadır. Bu durum, dijital katılım platformlarının kapsayıcılığını sınırlayan bir faktördür; zira okuryazarlığı düşük olan kesimler veya yaşlı nüfus, online platformları kullanmada zorlanabilir ve böylece seslerini duyuramayabilir. Ayrıca dijital ortamda katılımda motivasyon ve güven unsurları da devreye girer. Eğer vatandaş, yaptığı yorumun veya verdiği oyun bir etki yaratmayacağına inanırsa, bir süre sonra katılım göstermeyi bırakabilir. Türkiye’de zaman zaman görülen internet sansürleri, sosyal medyaya erişim engelleri gibi uygulamalar da dijital kamusal alanın özgürce gelişmesini engelleyebilmektedir. Örneğin, önemli toplumsal olaylarda Twitter veya diğer platformlara getirilen geçici kısıtlamalar, dijital iletişimin sürekliliğini sekteye uğratmıştır.
Tüm bu sınırlılıklar, dijitalleşmenin sunduğu fırsatların ancak eşitsizlikleri giderici politikalarla desteklenirse tam manasıyla değerlendirilebileceğine işaret ediyor. Sosyal demokrat yaklaşım açısından Türkiye’de öncelikle yapılması gereken, dijital uçurumu kapatacak adımlar atmaktır: Altyapı yatırımlarının ülke geneline dengeli dağıtılması, düşük gelirli ve kırsal kesimlere uygun fiyatlı internet sağlanması, kadınların ve dezavantajlı grupların teknolojiye erişiminin önündeki engellerin kaldırılması gereklidir. Ayrıca dijital eğitim seferberliği ile her yaştan bireyin temel dijital becerileri kazanması sağlanmalıdır. Nitekim uzmanlar, e-demokrasi uygulamalarının başarılı olabilmesi için internetin yeni coğrafyalara ulaştırılması, halkın dijital okuryazarlığının artırılması ve toplumun tüm kesimlerinin sürece dahil edilmesigerektiğini vurgulamaktadır. Türkiye’de dijital katılım platformları henüz emekleme aşamasında olduğu için, karar alıcıların bu platformlara halkın güvenini tesis edecek şeffaf işlem süreçleri geliştirmesi de şarttır. Örneğin belediyeler yaptıkları online anketlerin sonuçlarını nasıl kullandıklarını halka açıklamalı, vatandaşın verdiği fikrin somut kararlara dönüştüğünü göstermelidir. Aksi halde “sormuş olmak için sorma” algısı, uzun vadede demokratik yorgunluk yaratabilir (bu kavrama ileride değineceğiz).
Özetlemek gerekirse, Türkiye dijital altyapı ve e-devlet hizmetleri bakımından önemli yol alsa da dijital demokrasinin tam manasıyla hayata geçmesi için toplumsal eşitsizliklerin teknoloji alanında giderilmesi gerekiyor. Sosyal demokrat belediyelerin İstanbul ve İzmir’deki yenilikçi uygulamaları ümit verici örnekler olsa da, bu uygulamaların geniş halk kitlelerini kapsaması için gerek teknik erişim gerekse eğitim boyutunda yatırımlara ihtiyaç var. Ancak bu sayede dijitalleşme, Türkiye’de daha katılımcı ve adil bir demokrasi pratiğine dönüşebilir.
3. Uluslararası Örnekler
Dünyada dijital demokrasi kavramını başarıyla uygulayan veya sosyal demokratik değerlerle dijitalleşmeyi sentezleyen çeşitli örnekler bulunmaktadır. Bu bölümde Estonya, İskandinav ülkeleri (özellikle İsveç ve Finlandiya), Latin Amerika’dan Porto Alegre ve Avrupa’dan Madrid örneklerine değinilecektir. Bu vakalar, farklı coğrafyalarda dijital teknolojilerin demokratik katılım ve yönetişimi nasıl dönüştürebildiğini göstermesi bakımından dikkat çekicidir.
-
Estonya – Dijital Demokrasi Modeli: Estonya, bağımsızlığının ardından dijitalleşmeyi bir devlet politikası haline getirerek günümüzde “dünyanın en gelişmiş dijital toplumu” unvanını almış bir ülkedir.1997’den itibaren e-devlet sistemini inşa etmeye başlayan Estonya, vergi beyannamesi, sağlık kayıtları, şirket kuruluşu gibi hemen her alanda kamu hizmetlerini çevrimiçi ortama taşımıştır. Günümüzde kamusal hizmetlerin %99’undan fazlası çevrimiçi sunulmaktadır.Belki de en çarpıcı uygulaması, 2005’ten bu yana uyguladığı ulusal internet oy kullanma (i-voting) sistemidir. Estonya, 2005 yerel seçimlerinde dünyada ilk kez bağlayıcı sonuçları olan bir e-oylamayı hayata geçirmiş ve o tarihten beri her seçimde internetten oy verme oranını artırmıştır. 2023 parlamento seçimlerinde Estonya’da oyların %51’i ilk kez internet üzerinden kullanılmıştır. Bu, dünya çapında bir ilk olup ulusal çapta yapılan bir seçimin çoğunluğunun çevrimiçi oylarla gerçekleştiği anlamına gelmektedir. İnternet üzerinden oy verme sisteminin Estonya’da başarılı olmasının ardında, devletin tüm vatandaşlara sağladığı güvenli dijital kimlik (e-ID) alt yapısı ve kamuoyunun teknolojiye duyduğu güven yatmaktadır. Estonya hükümeti, seçim güvenliğini sağlamak için i-oylama sisteminin kaynak kodunu açık kaynak olarak yayınlamak, bağımsız denetimler yaptırmak gibi şeffaflık önlemleri almıştır. Ayrıca vatandaşlar verdikleri oyun merkeze doğru ulaşıp ulaşmadığını oy verme işlemi sonrasında akıllı telefonlarıyla kontrol edebilmektedir. Tüm bu önlemler, dijital ortamda da seçim güvenliği ve anonimlik ilkesine bağlı kalındığını göstermektedir. Estonya örneği, dijitalleşmenin demokrasiye entegrasyonunun en ileri seviyesini temsil eder: Seçmenler sandığa gitmek zorunda kalmadan, birkaç dakika içinde bilgisayarlarından oylarını kullanabilmekte; dahası, e-devlet sistemi sayesinde devlete dair hemen her işlerini 7/24 internet üzerinden halledebilmektedirler. Wired dergisi Estonya’yı “dünyanın en ileri dijital toplumu” ilan ederken. AB kurumları da Estonya’yı e-demokrasi alanında uluslararası bir öncü olarak tanımlamaktadır. Elbette Estonya’nın deneyimi, dijital demokrasinin teknik olduğu kadar sosyoteknik bir mesele olduğunu da ortaya koymuştur: Örneğin 2017’de ülkenin dijital kimlik kartlarında tespit edilen bir güvenlik açığı, halkta kısa süreli panik yaratmış; yetkililer bu sorunu hızla çözerek güveni tazelemiştir. Bu olay, dijital sistemlerin güvenilirliğinin ve halkın güveninin ne kadar kritik olduğunu göstermiştir. Neticede Estonya, güçlü altyapısı, yasal düzenlemeleri ve kültürel adaptasyonuyla dijital demokrasiyi günlük yaşamın doğal bir parçası haline getirmiş durumdadır. Sosyal demokrasinin katılım, şeffaflık ve hizmette etkinlik ideallerinin, dijital dünyada somutlaştığı canlı bir laboratuvar gibidir.
-
İsveç ve Finlandiya – Sosyal Demokratik Ülkelerde Dijital Yönetişim: Kuzey Avrupa ülkeleri, güçlü sosyal demokratik gelenekleriyle bilinir ve bu ülkeler dijitalleşmeyi kamusal alana entegre etmede ön saflarda yer alır. İsveç, uzun yıllardır e-devlet ve açık yönetim uygulamalarına yatırım yapmaktadır. Kamu sektörünün her yıl yaklaşık 5,5 milyar dolar gibi yüksek bir bütçeyi bilgi teknolojilerine ayırdığı belirtilmektedir. İsveç’in 2012 yılında benimsediği “Vatandaşı Yönetimin Kalbine Koymak”başlıklı dijital strateji, açık verinin ve vatandaş katılımının artırılmasını temel hedef olarak tanımlamıştır. Ülke, halihazırda dünyanın en yüksek internet kullanım oranlarından birine sahiptir ve şeffaflık konusunda tarihsel bir avantaja (1766’dan beri yürürlükte olan kamuya bilgi edinme hakkı yasası gibi) sahiptir. İsveç hükümeti dijital çağda bu avantajı sürdürmek amacıyla açık devlet verisinin yeniden kullanımını teşvik eden, vatandaş ve şirketlerle ortak dijital inovasyon projeleri yürüten programlar uygulamıştır. Örneğin devlet kurumları arasında veri paylaşımını artırmak, vatandaşlara açık veriler sunmak için yedi pilot kurum belirlenmiş; bu kurumlar akıllı şehir planlaması, gıda güvenliği, çevre bilgileri gibi alanlarda verilerini açarak hem şeffaflığı hem de yeni dijital çözümlerin gelişmesini sağlamışlardır. İsveç aynı zamanda yerel yönetimler düzeyinde de dijital katılımı desteklemektedir: Belediyeler bünyesinde düzenlenen “açık konsey” toplantılarında sivil toplum ve vatandaş temsilcileri dijital dönüşüm projelerine dair öneriler sunabilmektedir. Hackathon’
lar, inovasyon kampları gibi etkinliklerle kamusal veriden toplumsal fayda üretecek uygulamalar geliştirilmesi özendirilmektedir. Sonuç olarak İsveç, dijitalleşmeyi toplumun her kesimini kapsayan bir süreç olarak ele almakta ve sosyal demokratik değerlerine uygun biçimde, kimseyi geride bırakmadan kamusal yenilik yapmaya çalışmaktadır. Nitekim halihazırda İsveç’te internet erişimi temel bir altyapı olarak görülmüş, 2020 itibariyle hanelerin %95’inden fazlasının genişbant internete erişmesi sağlanmıştır. Yasal olarak da vatandaşların dijital ortamda devletle etkileşimini kolaylaştıran düzenlemeler (örn. elektronik kimliklerin yaygın kullanımı, zorunlu dijital resmi kayıtlar gibi) yürürlüktedir. Bütün bunlar, şeffaf, hesap verebilir ve vatandaşı merkeze alan bir yönetim için dijital araçların bilinçli kullanımının örneğidir.
Finlandiya da dijital demokrasiyi kurumsallaştıran önemli adımlar atmıştır. 2012 yılında anayasasında yapılan bir değişiklikle Finlandiya, ulusal düzeyde vatandaş girişimi (kansalaisaloite) mekanizmasın
-
Porto Alegre (Brezilya) – Katılımcı Bütçelemenin Doğduğu Şehir: Porto Alegre, Latin Amerika’da Brezilya’nın güneyinde yer alan 1,5 milyon nüfuslu bir şehirdir ve dünya çapında katılımcı bütçeleme denildiğinde akla ilk gelen örnektir. Katılımcı bütçeleme, yerel yönetim bütçesinin bir kısmının doğrudan halkın katılımıyla nasıl kullanılacağına karar verilmesi sürecidir. Porto Alegre’de bu uygulama, 1989 yılında sosyal demokrat çizgideki İşçi Partisi (PT) yönetimi tarafından, askeri diktatörlük sonrası demokrasiyi derinleştirmek amacıyla başlatılmıştır Amaç, yolsuzluk ve kayırmacılıkla mücadele etmek, kaynakları daha adil dağıtmak ve yoksul kesimleri karar alma süreçlerine dahil etmek idi Porto Alegre’de katılımcı bütçe süreci her yıl düzenli olarak işlemiştir: Yılın belli zamanlarında mahalle bazında halk toplantıları (bölge meclisleri) ve tematik toplantılar düzenlenmiş; bu toplantılara on binlerce vatandaş katılmıştır. Örneğin uygulamanın zirve yaptığı 2002 yılında, yaklaşık 17.200 vatandaş bu toplantılara katılarak görüş bildirmiştir. Süreç şöyle işliyordu: Her mahalle toplantısında o mahallenin öncelikli ihtiyaçları (örn. su altyapısı, okul, sağlık ocağı vb.) tartışılır ve sıralanır; ayrıca kentin geneline dair tematik öncelikler (ulaşım, çevre, kültür gibi) belirlenir. Ardından mahalleler kendi içlerinden temsilciler seçerek Katılımcı Bütçe Konseyi’negönderirler. Bu konsey, tüm mahallelerin ve tematik grupların temsilcilerinden oluşur ve belediyenin bütçesinden halkın önceliklerine göre pay ayrılmasını teknik ekiple birlikte kararlaştırır. Sonuçta ortaya çıkan bütçe taslağı belediye meclisine sunulur ve genellikle meclis bu önerileri onaylar (Porto Alegre örneğinde belediye meclisi bütçeyi reddetme yetkisine sahip olsa da, pratikte halkın kararlarına büyük ölçüde uyulmuştur). Porto Alegre deneyimi, yaklaşık 25 yıl boyunca (1989-2014 arası kesintisiz, sonrasında siyasi değişimlerle azalsa da 2016’ya dek) devam etmiş ve şehirdeki altyapı ve hizmet dağılımını radikal biçimde iyileştirmiştir. Özellikle yoksul mahalleler, önceliklendirme sürecinde güçlü bir şekilde temsil edildikleri için, belediye kaynaklarından daha adil pay almışlardır. Örneğin, katılımcı bütçelemenin ilk on yılı içinde Porto Alegre’de su ve kanalizasyon hizmetlerine erişim oranı %75’lerden %98’lere çıkmıştır – bu artış, bütçede halkın önceliklerine göre kaynak ayrılması sayesinde mümkün olmuştur. Yine aynı dönemde eğitim, sağlık ve toplu taşıma altyapılarında yoksul kesimlerin yaşadığı bölgelere daha fazla yatırım yapılmış, böylece kentin içindeki eşitsizlikler azaltılmaya çalışılmıştır. Araştırmalar, Porto Alegre katılımcı bütçesine katılanların profiline bakıldığında, genellikle kadınlar, etnik azınlıklar, düşük gelirli ve düşük eğitimli vatandaşların şehir nüfusundaki oranlarından daha yüksek bir temsil oranıyla sürece dahil olduklarını göstermiştir. Bu çok önemli bir bulgudur, zira genellikle klasik siyasal mekanizmalarda görmezden gelinen bu gruplar Porto Alegre’de bütçe tartışmalarının kalbine yerleşebilmiştir. Sonuçta, kaynaklar en çok ihtiyaç duyan mahallelere kaydırılmış, mahalleler arası altyapı uçurumu azaltılmıştır. Porto Alegre’nin başarısı Brezilya’da ve dünyada da ilham kaynağı olmuş; 2000’li yıllara gelindiğinde Brezilya’da 100’den fazla kent benzeri modeli uygulamış, Latin Amerika’dan Avrupa’ya binlerce şehir farklı ölçekte katılımcı bütçe süreçleri başlatmıştır. Porto Alegre deneyimi doğrudan dijital bir uygulama olmasa da, dijitalleşme ile desteklendiğinde çok daha geniş kitlelere yayılabilecek bir katılımcı demokrasi modelidir. Nitekim son dönemde Porto Alegre ve diğer şehirler, bütçe oylamalarının bir kısmını veya öncelik belirleme anketlerini internet üzerinden yapmaya da başlamıştır (e-katılımcı bütçeleme). Porto Alegre’nin bize gösterdiği, sosyal demokrasinin yerelde hayat bulması olarak tanımlanabilecek katılımcı yönetimin mümkün ve etkili olduğudur. Yoksul veya zengin demeden her mahalleden insanın aynı salonda yönetime dair söz hakkı olması, kararların meşruiyetini ve kalitesini yükseltmiştir. Bu deneyim, sosyal demokratik değerlerin –eşitlik, katılım, dayanışma– yönetişimde somut sonuçlar doğurabileceğinin ispatıdır. Katılımcı bütçeleme sayesinde Porto Alegre’de “demokrasi sadece 5 yılda bir sandığa gitmek değil, her gün beraber yönetmektir” anlayışı güçlenmiştir.
-
Madrid (İspanya) – Dijital Katılım Platformu “Decide Madrid”: Avrupa’da son yıllarda en dikkat çeken e-katılım örneklerinden biri, İspanya’nın başkenti Madrid’in 2015 yılında başlattığı Decide Madrid platformudur. Ahora Madrid adında çoğunluğu sosyal demokrat ve sol partilerden oluşan bir ittifakın yerel iktidara gelmesiyle hayata geçen Decide Madrid, halkın doğrudan belediye kararlarına katılımını sağlamak için tasarlanmış kapsamlı bir çevrimiçi demokrasi platformudur Platform dört ana işlev etrafında şekillendirilmiştir: (1) Öneriler ve oylar: Herhangi bir Madrid sakini, platform üzerinden yeni bir yerel yasa ya da politika önerisi sunabilir. Diğer vatandaşlar bu önerileri görebilir, tartışabilir ve desteklemek için oy verebilir. Bir öneri, şehir nüfusunun %1’ine denk gelen destek oyu (yaklaşık 30-40 bin kişi) aldığında belediye tarafından resmî halk oylamasına sunulur. Yani yeterli desteği bulan halk önerileri doğrudan tüm şehirde referanduma gitmektedir. Eğer referandumda çoğunluk “Evet” derse, belediye meclisi bu öneriyi hukuken bağlayıcı kabul edip uygulamakla yükümlüdür (yasal, teknik ve bütçesel açıdan mümkün olduğu sürece). (2) Dijital Münazara (Tartışma) Alanı: Kayıtlı kullanıcılar platformda çeşitli konularda tartışma forumları açabilir, mevcut tartışmalara katılabilir, fikir alışverişi yapabilir. Bu tartışmalar belediye için bir tür nabız yoklama işlevi görür; halkın belli bir meseledeki hassasiyetini, talep ve eleştirilerini ortaya koyar. Resmî bir bağlayıcılığı olmasa da, yoğun ilgi gören konular belediye yönetiminin gündemine alınmaktadır. (3) Katılımcı Bütçeleme: Madrid, 2016 yılından itibaren her yıl belirli bir bütçe miktarını (örneğin 2016’da 60 milyon € gibi) vatandaşların önerdiği ve oylarla seçtiği projelere ayırmaya başlamıştır. Decide Madrid platformu üzerinden mahalle bazında veya şehir geneli için proje fikirleri girilir; teknik olarak yapılabilirliği belediye uzmanlarınca incelenir ve sonra halk oylamasına sunulur. En çok oy alan projeler, ayrılan bütçe sınırları dahilinde hayata geçirilir. 2016’da ilk defa uygulandığında bu yöntemle yüzlerce mahalle projesi halk tarafından seçilmiş ve uygulanmıştır. (4) Danışma (Konsültasyonlar): Belediye stratejik bir karar almadan önce (örneğin büyük bir parkın düzenlenmesi, trafik planı değişikliği gibi) platform üzerinden danışma süreçleri yürütebilir; anketler düzenleyebilir. Bu şekilde, karar öncesi vatandaşların geri bildirimi toplanır.
Madrid Belediyesi, Decide Madrid platformunun bilinirliğini artırmak ve katılımı teşvik etmek amacıyla yoğun bir iletişim kampanyası yürütmüştür. Örneğin 2016’da katılımcı bütçe için her bir potansiyel katılımcı başına 4 € gibi bir harcama yaparak reklam ve tanıtım faaliyetleri gerçekleştirmiştir. Bunun neticesinde platform kısa sürede milyonlarca ziyaret almış, on binlerce kişi kayıt olarak fikir beyan etmeye başlamıştır. İlk yılın sonunda binlerce öneri içinden bazıları referanduma gidecek eşiği aşmayı başarmıştır. Örneğin Madrid’de kullanılmayan binaların sosyal konut olarak değerlendirilmesi teklifi, yeterli imzayı toplayıp referanduma sunulanlardan biri olmuş ve halkın büyük desteğiyle kabul edilmiştir. Yine şehrin belirli bölgelerinin trafiğe kapatılarak yayalaştırılması fikri, platformdaki tartışmalardan doğup yönetime iletilen önerilerden biridir. Decide Madrid’in başarısının bir göstergesi olarak, geliştirdiği yazılımın (Consul adı verilen açık kaynak kodlu platform) dünyadaki pek çok şehir tarafından benimsenmeye başlaması gösterilebilir. New York, Buenos Aires, Helsinki gibi kentler kendi dijital demokrasi platformlarını oluştururken Madrid’in yazılımını temel almışlardır.
Madrid örneği, dijital araçların doğrudan demokrasi unsurları ile harmanlanmasına güzel bir örnek teşkil eder. Öneri verme ve imza toplama süreçleri, adeta bir yerel halk inisiyatifi mekanizmasıdır (Finlandiya’daki vatandaş girişimine benzer şekilde); katılımcı bütçeleme ise Porto Alegre’deki geleneğin dijitalle güçlendirilmiş halidir. Bu platformun en önemli sonuçlarından biri, vatandaşlar için görünür bir fayda yaratmasıdır: İnsanlar verdikleri oyun sonucunda seçilen projelerin hayata geçtiğini, önerilerinin gerçek politika olabildiğini gördükçe, katılıma olan ilgileri ve güvenleri artmaktadır. Kullanıcı dostu arayüz ve sürecin şeffaf biçimde izlenebilmesi de güven inşa eden unsurlardır.Elbette bu tür platformlar eleştirilere de tamamen kapalı değildir: Yapılan bazı akademik değerlendirmelerde, örneğin referandum eşiğinin %1 olarak belirlenmesinin çok yüksek veya çok düşük olup olmadığı, platformda aktif olanlarla olmayanlar arasında temsil farkı oluşup oluşmadığı gibi konular tartışılmıştır. Ayrıca, halkın kararlarının belediye meclisi tarafından gerçekten uygulamaya geçirilmesi ve bürokratik engellerin aşılıp aşılamayacağı hep gözlenen hususlar olmuştur. Madrid’de genel olarak halkın onayladığı projeler uygulanmış olsa da, merkezi hükûmet veya bütçe kısıtları nedeniyle sürüncemede kalan bazı kararlar da olmuştur. Yine de Decide Madrid, 21. yüzyıl şehir demokrasisi adına önemli bir deney olarak küresel bir ün kazanmıştır. Sosyal demokratik belediyeciliğin, teknolojiyi kullanarak katılımcılığı ve ortak aklı nasıl harekete geçirebileceğine dair bir model sunmuştur.
Bu uluslararası örnekler bize gösteriyor ki, dijitalleşme doğru yaklaşımla birleştirildiğinde dünyanın farklı yerlerinde daha katılımcı, kapsayıcı ve şeffaf yönetim modelleri ortaya çıkabiliyor. Estonya’da milli düzeyde dijital yurttaşlık inşa edilirken, Porto Alegre ve Madrid gibi kentlerde yerel düzeyde halkın doğrudan söz sahibi olduğu uygulamalar filizleniyor. İskandinav ülkeleri ise temsili demokrasiyi dijital araçlarla zenginleştirerek vatandaş-devlet ilişkisini güçlendiriyor. Bu deneyimlerden çıkartılabilecek ders, dijital teknolojinin ancak siyasi irade, kültürel adaptasyon ve kapsayıcı tasarım ile birleştiğinde demokratik etki yaratabileceğidir. Sosyal demokrasinin değerler sistemi, bu tür uygulamalarda bir pusula görevi görerek teknolojinin insan odaklı ve eşitlikçi kullanılmasını sağlıyor. Dolayısıyla Türkiye gibi ülkeler, bu örnekleri inceleyerek kendi şartlarına uygun dijital demokrasi adımlarını tasarlayabilirler.
4. Değerlendirme
Demokratik dijitalleşmenin sosyal demokratik politikaların uygulanabilirliğine etkisini değerlendirirken, hem açılan yeni fırsatları hem de karşılaşılan riskleri birlikte ele almak gerekiyor. Dijitalleşme, sosyal demokratik ideallerin hayata geçirilmesine ivme kazandırabilecek potansiyele sahip olsa da, yanlış kullanımı veya ihmal edilmesi halinde bazı olumsuz sonuçlar da doğurabilir.
Olanaklar ve Yeni Fırsatlar:
-
Daha Katılımcı Politika Oluşturma: Dijital araçlar, sosyal demokrat partilerin ve yöneticilerin halkın nabzını sürekli tutabilmesine imkan verir. Geleneksel olarak seçimden seçime görüş beyan eden vatandaş, şimdi internet üzerinden anlık geri bildirim verebilmektedir. Bu durum, politikacıları da halkın önceliklerine karşı daha duyarlı olmaya iter. Örneğin sosyal demokrat bir belediye başkanı, sosyal medya veya belediye uygulaması üzerinden gelen şikayet ve önerileri günlük olarak takip edebilir, böylece politikalarını tabandan gelen sese göre şekillendirebilir. Bu sayede sosyal demokratik politikaların (örneğin bir sosyal konut projesinin, bir işsizlikle mücadele programının) tasarım aşamasında toplum kesimleriyle istişare edilmesi, ihtiyaçlara uygun politikalar geliştirilmesi kolaylaşır. Demokratik dijitalleşme, temsili demokrasideki boşlukları doldurarak yurttaşları politika yapım sürecinin aktif birer öznesi haline getirebilir. Katılımcı bütçeleme, çevrimiçi forumlar, e-dilekçe mekanizmaları gibi araçlar, sosyal demokratların savunduğu “karar süreçlerine halkın etkin katılımı” idealini pratiğe döker. Bu da üretilen politikaların toplumsal kabulünü ve meşruiyetini yükseltir.
-
Şeffaflık ve Yolsuzlukla Mücadele: Dijitalleşme, karar alma ve uygulama süreçlerinin dijital izler bırakmasını sağlayarak hesap verebilirliği artırır. Sosyal demokratik yönetimler için şeffaflık, hem etik bir gereklilik hem de kamu kaynaklarının adil kullanımını sağlama aracıdır. Dijital kayıtlar, elektronik ihale ve harcama sistemleri, açık veriler sayesinde yönetenler adımlarını halktan gizleyemez hale gelir. Örneğin dijital ortamda kamu ihaleleri canlı yayınlanabilir, sonuçları anında yayımlanabilir. Vatandaşlar belediyenin bütçe harcamalarını anlık takip edebilir. Bu sayede yolsuzluk yapma ihtimali ciddi oranda düşer, çünkü her şey kayıt altındadır ve kamuoyunun denetimine açıktır. Nitekim dijital devlet uygulamalarının yaygınlaşmasıyla beraber birçok ülkede bürokratik işlemlerde rüşvet ve usulsüzlüklerin azaldığı gözlemlenmiştir. Türkiye özelinde de e-devlet işlemlerinin yüz yüze temas gerektiren bürokratik süreçleri azaltarak memur-vatandaş arasındaki “kayıt dışı” etkileşimleri düşürdüğü, bunun da yolsuzluk ihtimalini azalttığı belirtilmektedir. Daha genel ifadeyle, dijitalleşme kamuda şeffaflığı artırdığında, yöneticilerin halka hesap verme zorunluluğu güçlenir, bu da sosyal demokrasinin temiz ve dürüst yönetim idealine uygun bir ortam yaratır.
-
Hizmetlerde Etkinlik ve Veri Temelli Politikalar: Dijital teknoloji, devletin hizmet sunum kapasitesini artırarak sosyal demokrat politikaların uygulanmasını kolaylaştırır. Sosyal demokrasi genellikle kapsamlı sosyal programları (eğitim, sağlık, sosyal yardım vb.) savunduğu için, bunların etkin yönetimi kritik önemdedir. Dijitalleşme sayesinde büyük miktarda veri toplanıp analiz edilebilir; ihtiyaç haritaları, risk analizleri çıkarılabilir. Örneğin işsizlik sigortası, aile yardımı gibi programlarda verinin doğru kullanımı, gerçekten ihtiyacı olanların tespit edilip fonların israf edilmemesini sağlar. Makine öğrenimi ve yapay zeka destekli sistemler, sosyal politikaların hedefleme mekanizmalarını iyileştirebilir (ancak bu da ayrı bir tartışma konusu, riskleri de var). Ayrıca dijital servisler, hizmete erişimin önündeki coğrafi ve zamansal engelleri kaldırdığı için sosyal hakların kullanımını yaygınlaştırır. Engelli bir birey, evinden çıkmadan dijital imza ile resmi işlemlerini yaparak haklarına erişebilir; kırsalda yaşayan biri, sırf uzak diye alamadığı bir sağlık hizmetini tele-tıp yoluyla alabilir. Bu tür örnekler, dijitalleşmenin sosyal demokratik devletin herkese ulaşma misyonuna hizmet ettiğini gösterir. Ek olarak, dijital süreçler maliyetleri düşürüp tasarruf sağladığından, kamu kaynakları sosyal programlara daha fazla aktarılabilir. ABD’de 1990’larda e-devlet uygulamaları sayesinde 100 milyar dolardan fazla tasarruf edildiği raporlanmıştır; benzer biçimde dijital dönüşüm, kaynakların verimli kullanımını artırarak sosyal refah yatırımlarına alan açabilir.
-
Yeni Katılım Biçimleri ve Genç Neslin İlgisini Çekme: Dijitalleşme, özellikle genç nesillerin aşina olduğu bir ortam yarattığı için, gençleri demokratik süreçlere katmada önemli bir araç olabilir. Geleneksel siyasete mesafeli duran birçok genç, internet üzerinden bir kampanyaya imza vermeye, sosyal medyada görüş beyan etmeye daha heveslidir. Dolayısıyla sosyal demokrat hareketler, dijital platformlarda gençlerle etkileşime geçerek onları karar süreçlerine çekebilir. Yukarıda Finlandiya örneğinde gördüğümüz gibi, genç kuşak dijital demokrasi araçlarını aktif kullandığında siyaset sahnesine enerji ve yeni fikirler taşımaktadır. Türkiye gibi genç nüfuslu bir ülkede, demokratik dijitalleşme kanalları gençlerin yönetimde söz sahibi olma duygusunu güçlendirebilir, demokratik katılım kültürünü erken yaşta pekiştirebilir. Bu da uzun vadede sosyal demokrasinin temel hedeflerinden biri olan aktif vatandaşlık bilincinin yerleşmesine katkı sağlar.
Riskler ve Meydan Okumalar:
-
Gözetim ve Mahremiyet Tehdidi: Dijital teknolojilerin yaygınlaşmasıyla birlikte, devletlerin veya şirketlerin bireyleri izleme ve gözetleme kapasitesi de arttı. Eğer gerekli yasal güvenceler ve demokratik denetimler yoksa, dijitalleşme kolaylıkla bir “Büyük Birader” distopyasına dönüşebilir. İnsan hakları savunucuları, birçok ülkede gelişen dijital altyapının vatandaşların mahremiyetini tehdit ettiğini dile getirmektedir. Örneğin, akıllı şehir projeleri kapsamında her yere konulan kameralar (MOBESE sistemleri vb.), konum takibi yapan cep telefonu uygulamaları veya geniş veri tabanları, kötüye kullanıldığında toplumu bir “dijital hapishane” haline getirme riski taşır. E-devlet sistemleri ile gelişmiş kimlik tanıma ve kayıt tutma imkanları, otoriter niyetli yönetimler elinde vatandaşları rızaları dışında izleme ve fişleme aracına dönüşebilir. Örneğin, bir e-devlet sisteminin sağlık veritabanı, hukuksuz bir şekilde polis veya istihbarat ile paylaşılırsa, kişiler özel bilgilerinin devlet tarafından izlendiğini hissedecektir. Demokratik bir düzende kabul edilemez olan bu durum, maalesef bazı ülkelerde gözlenmektedir; dijital diktatörlük kavramı da buradan doğmuştur. Sosyal demokrasi açısından bakıldığında, dijitalleşmenin kesinlikle güçlü veri koruma yasaları ve bağımsız denetim mekanizmalarıyla birlikte yürütülmesi gerekir. Aksi takdirde, özgürlükleri ve özel hayatı korumakla yükümlü sosyal devlet, tam tersi yönde bir baskı aygıtına dönüşebilir. Örneğin Avrupa Birliği’nin GDPR (Genel Veri Koruma Tüzüğü) gibi düzenlemeleri, dijital çağda birey mahremiyetini korumak adına atılmış önemli adımlardır. Türkiye’de de Kişisel Verileri Koruma Kanunu bulunmakla birlikte, uygulamadaki zafiyetler ve devletin geniş istisna yetkileri eleştirilmektedir. Gözetim riski, demokratik dijitalleşmenin en kritik hassasiyet noktalarından biridir; sosyal demokratik bir dijitalleşme, mutlaka “dijital haklar” çerçevesini sağlam tutmalıdır.
-
Veri Güvenliği ve Siber Tehditler: Dijital sistemler pek çok avantaj getirirken, aynı zamanda yeni kırılganlıklar da yaratır. Büyük çaplı devlet verileri dijital ortama geçtikçe, bu verilerin çalınması, manipüle edilmesi veya sistemlerin sabotajı gibi riskler ortaya çıkar. Son yıllarda pek çok ülke kritik kamu veritabanlarına yönelik siber saldırılar yaşamıştır. Örneğin Estonya 2007’de koordineli bir siber saldırıyla karşılaşıp günlerce e-devlet hizmetlerini aksatmıştır; bu olay sonrası siber güvenliğe daha da önem vererek sistemlerini güçlendirmiştir. Türkiye’de de zaman zaman devlet sitelerine yönelik saldırılar veya vatandaş verilerinin sızdırılması gibi olaylar gündeme gelmiştir. Dijitalleşme eğer yeterli güvenlik önlemleriyle desteklenmezse, toplumun devlete duyduğu güven zarar görebilir. Bir e-seçim sisteminde yaşanacak güvenlik açığı, seçim sonuçlarına itirazlara ve kaosa yol açabilir. Dahası, büyük veri sızıntıları bireylerin özel bilgilerinin ifşa olmasına neden olabilir. Sosyal demokrat bir perspektiften, vatandaşların verilerinin güvenliği kamusal bir sorumluluktur; dolayısıyla dijitalleşmeye yatırım yaparken siber güvenlik altyapısına da güçlü yatırım yapmak, uzman insan kaynağı yetiştirmek şarttır. Aksi halde dijital devlete duyulan güven sarsılır ve insanlar teknolojik çözümlere şüpheyle yaklaşmaya başlayabilir. Veri güvenliği aynı zamanda veri egemenliği meselesini de gündeme getiriyor: Kamu verilerinin yurtiçinde güvenli sunucularda saklanması mı yoksa yabancı bulut hizmetlerinde mi tutulacağı, yabancı teknoloji şirketlerine ne kadar bağımlı kalındığı gibi konular stratejik önem taşıyor.
-
Dijital Bölünme ve Eşitsizliklerin Derinleşme Riski: Dijital uçurumun varlığı, yukarıda ele aldığımız gibi, dijital demokrasinin kapsayıcılığını kısıtlıyor. Eğer dijital katılım kanalları yaratılıp, kamusal hizmetler dijitale kaydıkça erişemeyen veya kullanamayan kesimler marjinalize olursa, bu sosyal demokratik açıdan ciddi bir sorun teşkil eder. Teknolojiye erişimi olmayan yoksullar, eğitim eksikliği nedeniyle dijital okuryazar olmayanlar veya yaşlı nüfus, bir süre sonra demokratik süreçlerin dışında kalmış hissine kapılabilir. Bu da toplumsal uçurumları büyütebilir. Örneğin bir belediye tüm duyurularını, anketlerini sadece internet üzerinden yapıyorsa, interneti olmayan veya kullanmayı bilmeyen bir vatandaşın sesi tamamen duyulmayacaktır. Bu nedenle demokratik dijitalleşme stratejileri, “herkese uygun erişim” ilkesini gözetmelidir. Alternatif katılım yöntemleri (yüz yüze toplantılar, basılı materyaller) dijital süreçleri tamamlamalı; kimse sistem dışında kalmamalıdır. Ayrıca dijital platformlarda da aktif kullanıcı ile pasif vatandaş arasındaki uçurum önemlidir: Genellikle çevrimiçi mecralarda nüfusun küçük bir bölümü çok yüksek oranda içerik üretir veya katılım gösterir, büyük çoğunluk ise sessiz kalır. Bu olgu, katılımın dengesiz dağılımı sorununa yol açabilir. Yani platform var olsa bile, yüksek eğitimli veya genç ve erkek kullanıcılar daha baskın olup diğer demografik grupların görüşleri gölgede kalabilir. Porto Alegre örneğinde fiziksel katılım yoksullardan yoğundu; dijitalde de benzer şekilde dezavantajlıların katılımının önündeki engelleri kaldırmak için özel çaba gerekir (örneğin kullanıcı dostu arayüzler, yaygın bilgilendirme kampanyaları, dijital eğitimler gibi). Özetle, dijitalleşme yanlış uygulanırsa mevcut toplumsal eşitsizlikleri yansıtıp hatta pekiştirebilirim. Sosyal demokrasinin temel motivasyonu olan eşitlik, dijital politikalara da rehberlik etmelidir; yoksa dijital demokrasi, “herkes için demokrasi” olmaktan çıkabilir.
-
Yanlış Bilgi, Propaganda ve Kutuplaşma: Dijital platformlar, kontrolsüz bilgi akışına olanak tanıdığından, dezenformasyon v
e nefret söylemi gibi sorunlar da demokratik süreçleri tehdit ediyor. Özellikle sosyal medya, yanıltıcı haberlerin hızla yayılmasına uygun bir zemin sağlıyor. Mizansen haberler, komplo teorileri veya itibarsızlaştırma kampanyaları, dijital kanallarda kısa sürede milyonlara ulaşarak kamuoyunu yanlış yönlendirebiliyor. Bu durum, rasyonel tartışma ve sağlıklı demokratik karar alma ortamını bozuyor. Örneğin bir seçim sürecinde bot hesaplar ve troller vasıtasıyla bir politikacı hakkında asılsız içerikler yayılabilir; bu da seçmenin özgür iradesini sakatlayabilir. Demokratik dijitalleşmenin idealinde bilgiye erişim ve bilinçli karar verme vardır; fakat pratikte dijital mecralar bilgi kirliliği ve kutuplaşma tuzağına düşebiliyor. Algoritmalar, kullanıcıların sadece hoşuna giden içerikleri göstererek “filtre balonları” yaratıyor; insanlar farklı görüşleri görmemeye başlıyor, bu da toplumsal diyaloğu zayıflatıyor. Sonuçta toplum içinde uzlaşma zemini bulmak zorlaşıyor, her kesim kendi dijital yankı odasında yaşar hale geliyor. Bu sorunlar sosyal medya ve dijital kamusal alanın doğasında var ve tüm demokratik hükümetler bu konuda zorlanıyor. Sosyal demokrat bir perspektifle bakarsak, ifade özgürlüğünü koruyarak yanlış bilginin yayılımını önlemek için yenilikçi çözümler bulmak şart. Örneğin, medya okuryazarlığını artırmak, sosyal platformlarla işbirliği yaparak seçim dönemlerinde yanlış bilgileri işaretlemek gibi yöntemler geliştirilebilir. Ayrıca kutuplaşmayla mücadele için dijital diyaloğu teşvik eden, farklı görüşten insanları bir araya getiren çevrimiçi forumlar oluşturmak da sosyal demokratik sivil toplumun görevi olabilir. Eğer bu riskler yönetilmezse, dijitalleşme demokrasiyi güçlendirmek bir yana, tam tersine demokratik yorgunluğu ve güvensizliğiartırabilir. -
Demokratik Yorgunluk ve Katılım Paradoksu: İlginç biçimde, dijital araçların fazlalığı bazen insanlarda bıkkınlık ve yorgunluk hissi yaratabilir. Sürekli her konuda fikir beyan etmek, anketlere yanıt vermek, haber akışını takip etmek bireylerde demokrasi yorgunluğuna yol açabilir. Özellikle e-katılım süreçleri kötü yönetilirse (mesela halka sorup sorup sonuçları dikkate almamak gibi), vatandaşlar “nasıl olsa bir şey değişmiyor” duygusuna kapılabilir. Bu da katılım oranlarının zamanla düşmesine neden olur. Örneğin bir belediye her projesinde online anket yapıp sonra sonuçları yok sayıyorsa, halk bir süre sonra bu anketlere cevap vermemeye başlayacaktır. Ya da çok sık ve karmaşık katılım çağrıları, meşgul vatandaşları süreçten soğutabilir. Buna literatürde “katılımın sürdürülebilirliği” sorunu deniyor. Dijital demokraside az katılımcıyla yüksek gürültü durumu oluşabilir: Bağıran bir avuç insan ve sessiz çoğunluk. Bu da temsil sorununu beraberinde getirir. Dolayısıyla sosyal demokratik bakış, vatandaş katılımının nitelikli ve dengeli olmasına odaklanmalıdır. İnsanların enerjisini boşa harcatmayan, görüşlerini gerçek kararlara bağlayan mekanizmalar kurulmalıdır. Aksi halde dijital demokrasi iyi niyetli bir proje olarak başlayıp bir müddet sonra işlevsizleşebilir. Bununla bağlantılı olarak, karar alıcıların katılımcı girdilere karşı duyarlılığı çok önemlidir. Eğer siyaset kurumu dijital platformlarda söylenenleri ciddiye almazsa, toplumda demokrasiye güven azalması (demokratik yorgunluk sendromu) baş gösterebilir. Bunun emarelerini çeşitli ülkelerdeki düşen seçim katılım oranlarında, gençlerin siyasetten uzaklaşmasında görmek mümkün. Dijitalleşme bu trende çare olabileceği gibi, yanlış yönetilirse süreci hızlandırabilir de. O yüzden, dijital katılıma açılan her kapı, arkasından gerçek eylem ve dönüşümle desteklenmelidir ki vatandaş kendi katkısının değerli olduğunu hissedebilsin.
-
Teknokrasi ve Algoritmik Yönetişim Tehlikesi: Bir diğer tartışma konusu, dijitalleşmenin aşırı teknokratik bir yönetime evrilme riski. Kararları insanlar yerine algoritmaların vermesi, yapay zekânın önyargıları pekiştirme
si gibi konular ciddiye alınmalı. Örneğin adil olması umuduyla geliştirilen bazı algoritmaların, beslendiği verilerdeki eşitsizlikleri yeniden ürettiği görülüyor. Sosyal yardımları dağıtacak bir yapay zeka düşünün: Öğretilen veri toplumsal önyargılar içeriyorsa, AI kararları da ayrımcı olabilir. Bu nedenle, dijitalleşmenin insan denetiminden kopmaması, algoritmik şeffaflık ilkesinin benimsenmesi önem arz eder. Sosyal demokrat bir vizyon, teknoloji-insan dengesini gözetmelidir. Teknoloji kolaylaştırıcı ve destekleyici olmalı, ancak son söz ve değer yargısı her zaman demokratik toplumun temsilcilerinde ve hukukun üstünlüğünde kalmalıdır. Aksi takdirde, insanlar kendi kaderlerinin anlaşılmaz kara kutular tarafından çizildiği hissine kapılır ki bu demokrasiyle bağdaşmaz.
Yukarıda sayılan fırsat ve riskler ışığında, dijitalleşmenin sosyal demokratik politikaları hem ileriye taşıyabileceği hem de dikkat edilmezse geriye götürebileceği sonucuna varabiliriz. Anahtar mesele, dijital araçların hangi amaçla ve nasıl kullanıldığıdır. Eğer amaç yurttaşı güçlendirmek, yönetime ortak etmek, devlet gücünü denetlemek ise dijitalleşme sosyal demokrasiyi çağımıza uygun şekilde güncelleyen bir dosttur. Ama eğer amaç kitleleri gözetlemek, propagandayla yönlendirmek veya elit bir kesimin çıkarına hizmet etmek olursa, dijitalleşme sosyal demokrasi için bir truva atına dönüşebilir. Bu nedenle sosyal demokrat hareketler, dijital dönüşüme dair kendi ilkelerine dayanan güçlü bir vizyon ve etik çerçeve geliştirmelidir. Gözetim riskine karşı dijital haklar bildirgesi, dijital uçuruma karşı dijital dahil etme politikaları, dezenformasyona karşı şeffaf iletişim stratejileri ortaya koymalıdır. Yine unutulmamalı ki dijital platformlar, demokrasinin yerini tutan sihirli araçlar değil, onu tamamlayan ve besleyen yöntemlerdir. Yüz yüze siyasi tartışma, örgütlü sivil toplum, özgür basın gibi demokrasinin geleneksel unsurları zayıflarsa, dijital mekanizmalar tek başına sağlıklı bir demokrasi yaratamaz. Bu bağlamda dijitalleşmeyi, kapsayıcı ve çoğulcu bir demokrasi ekosisteminin parçası yapmak esas hedef olmalıdır.
Türkiye için politika önerileri ve sosyal demokrasinin dijitalleşmeden güç alması: Yukarıdaki analizler doğrultusunda, Türkiye’nin dijital çağda sosyal demokratik değerleri pekiştirmesi için kapsamlı bir stratejiye ihtiyacı olduğu görülmektedir. Demokratik dijitalleşme, kendi kendine gerçekleşecek bir olgu değil; aksine bilinçli politik tercihler ve yatırımlar gerektiriyor. Bu kapsamda Türkiye’de sosyal demokrasi perspektifiyle hayata geçirilebilecek bazı politika önerileri şunlardır:
-
Dijital Erişim ve Altyapı Seferberliği: Demokratik dijitalleşmenin temeli, herkesin hızlı ve güvenilir internete erişebilmesidir. Türkiye’nin coğrafi ve sosyoekonomik farklılıkları göz önüne alındığında, ulusal bir genişbant altyapı planı devreye sokulmalıdır. Kırsal bölgeler ve dezavantajlı yöreler için özel teşvik programlarıyla fiber internet yatırımları yapılmalı, uydu ve mobil genişbant çözümleriyle en ücra köylere kadar internet ulaştırılmalıdır. Ayrıca düşük gelirli hanelere uygun fiyatlı veya ücretsiz internet erişimi sağlanması (örneğin ihtiyaç sahibi öğrencilere ücretsiz kota verilmesi) sosyal devlet anlayışının bir gereğidir. İnternet erişimi, bugün eğitim ve bilgiye erişim için temel bir haktır; dolayısıyla sosyal demokrasinin fırsat eşitliği ilkesi kapsamında değerlendirilmelidir. Devlet, özel sektörle işbirliği yaparak 81 ilde ve tüm ilçelerde halka açık ücretsiz Wi-Fi alanları oluşturabilir, interneti bir kamusal hizmet olarak sunabilir.
-
Dijital Okuryazarlık ve Kapsayıcılık Programları: Fiziksel erişim kadar, dijital okuryazarlık da kritik bir konudur. Türkiye’de geniş kesimlerin dijital becerilerinin artırılması için ulusal eğitim programları başlatılmalıdır. Bu kapsamda öneriler:
-
Okullarda müfredata erken yaştan itibaren dijital okuryazarlık, eleştirel medya okuryazarlığı dersleri konulması.
-
Yetişkin nüfus için halk eğitim merkezlerinde ücretsiz bilgisayar ve internet kullanımı kurslarının yaygınlaştırılması.
-
Özellikle kırsal kesimdeki kadınların ve yaşlıların teknolojiyle tanışması için yerel yönetimlerin köylerde gezici dijital eğitim birimleri kurması.
-
STK’lar ve belediyelerin işbirliğiyle dijital gönüllüler ağının kurulması (gençlerin, yaşlı veya okuryazar olmayan bireylere internet öğretmesi gibi).
-
Tüm kamu web sitelerinin ve e-hizmetlerin erişilebilirlik standartlarına uygun hale getirilmesi (engelli bireyler, okuma yazma bilmeyenler, görme engelliler için sesli/yazılı yönlendirmeler vb.).
Bu adımlar, dijital dünyada hiç kimsenin geride kalmamasını hedefleyen kapsayıcı bir dijital dönüşüm için şarttır. Toplumun en kırılgan kesimleri teknolojiye erişimde desteklenmelidir ki dijitalleşme eşitsizlikleri azaltan bir araç olabilsin.
-
-
Açık Veri ve Şeffaflık Yasaları: Türkiye’de merkezi idare ve yerel yönetimlerde şeffaflığı kurumsallaştırmakiçin açık devlet verisi politikasını hukukî zemine oturtmak gerekir. Bir Açık Veri Yasası çıkarılarak tüm kamu kurumlarının uygun olan veri setlerini belirli bir takvimle kamuyla paylaşması zorunlu kılınabilir. Aynı şekilde ihale süreçlerinin, kamu harcamalarının gerçek zamanlı izlenmesini sağlayacak dijital platformlar devletçe kurulmalıdır. Örneğin, vatandaşların belediyelerinin bütçe giderlerini kalem kalem görebileceği paneller, Meclis tutanaklarının ve oylamalarının dijital ortamda anlık erişilebilir olması, milletvekillerinin oy ve yoklama bilgilerinin şeffaflık portallarında sunulması gibi uygulamalar hayata geçirilmelidir. Böylece yöneticilerin hesap verme yükümlülüğü dijital araçlarla desteklenir. Ayrıca Bilgi Edinme Hakkı kanunu dijital çağın gereksinimlerine göre güncellenerek, başvuruların daha hızlı ve kapsamlı cevaplandığı bir sisteme geçilmelidir. Açık veri ve şeffaflık, yurttaşların devlete güvenini artıracağı gibi, sivil toplumun ve akademinin de kamusal sorunlara çözüm üretmesini kolaylaştıracaktır.
-
Katılımcı Dijital Platformların Yaygınlaştırılması: İstanbul ve İzmir örneklerinde görülen dijital katılım platformları tüm Türkiye’ye yayılmalıdır. Her belediye, kendi ölçeğine uygun bir e-katılım portalı kurarak vatandaşlarına karar süreçlerinde söz hakkı tanıyabilir. Bu portallar şu işlevleri içermelidir:
-
Belediye kararı öncesi danışma anketleri (örneğin önemli projeler, imar planları hakkında halkın görüşü).
-
Öneri ve Şikayet modülleri (vatandaşların mahalle sorunlarını, proje fikirlerini iletebilecekleri bölümler).
-
Oylama ve bütçe önceliklendirme (katılımcı bütçe uygulamaları, projeler arasından halkın seçim yapması).
-
Geri bildirim (belediye, halktan gelen öneri/şikayetlere çevrimiçi yanıt vererek ne yapıldığını açıklamalı).
Merkezi düzeyde ise, Finlandiya’daki gibi e-vatandaş girişimi sistemi düşünülebilir. Örneğin 100 bin dijital imza toplayan bir kanun teklifinin Meclis’te görüşülmesi zorunlu hale getirilebilir. Bu, Türkiye’de uzun süredir tartışılan “plebisiter demokrasi” unsurlarına kontrollü bir geçiş olabilir. Ayrıca TBMM’nin web sitesinde halkın devam eden komisyon çalışmaları veya yasa teklifleri hakkında görüş girebileceği bir bölüm oluşturulabilir; bu görüşler ilgili milletvekillerine raporlanabilir. Teknoloji, temsili demokrasiyi daha hesap verebilir kılacak şekilde entegre edilmelidir. Unutulmamalı ki, insanlar seslerinin duyulduğunu gördükçe demokrasiye bağlılıkları artacaktır. O nedenle kurulacak platformlar göstermelik olmaktan öte, karar alıcıları gerçekten bağlayan mekanizmalar içermelidir (örneğin bir belediye anket yaptıysa sonucuna makul gerekçeler dışında uymamazlık yapmamalı).
-
-
Dijital Haklar ve Güvenlik: Türkiye’de sosyal demokrasinin dijitalleşmeden güç alabilmesi için, vatandaşların dijital haklarının güvence altında olması şarttır. Bu kapsamda:
-
Kişisel Verilerin Korunması Kanunu uluslararası standartlara (GDPR gibi) yükseltilmeli, istisnalar daraltılmalı, uygulama bağımsız denetleyicilerce sağlanmalı.
-
Devletin ve özel sektörün topladığı veriler şeffaf biçimde açıklanmalı; vatandaş hangi verisinin kimde olduğunu, nasıl kullanıldığını bilebilmeli.
-
İfade özgürlüğü dijital ortamlarda korunmalı; keyfi sosyal medya erişim engelleri, internet yavaşlatma gibi uygulamalara son verilmeli. Bu dengeyi sağlamak için yargı denetimi güçlendirilmeli, erişim engelleri ancak hukuki zorunluluk oldukça ve ölçülü biçimde uygulanmalı.
-
Siber güvenlik yatırımları artırılmalı; devlet daireleri ve kritik altyapılar için yerli ve güçlü siber savunma sistemleri kurulmalı. Kamuda çalışan BT personelinin yetkinliği artırılmalı, sürekli tatbikat ve eğitimlerle sistem açıkları kapatılmalı.
-
E-oylama gibi yüksek riskli uygulamalara girişilecekse (ileride belki diaspora oylaması veya yerel referandumlarda denenebilir), önce pilot projeler yapılmalı, bağımsız gözlemciler ve uzmanların denetiminden geçilmeli. Oy verme gizliliği ve güvenliği tam sağlanmadan böyle bir adım atılmamalı. Ancak uzun vadede vizyon olarak, yurttaşların mobil imza ve e-imza yaygınlaştıkça bazı oylamaları dijitalden yapabilmesi hedeflenebilir (Estonya gibi). Bunun için şimdiden teknik ve hukuki altyapı çalışmaları yapılmalıdır.
-
-
Toplumsal Diyalog ve Misinformasyonla Mücadele: Sosyal demokratlar, dijital çağda doğru bilgi ve saygılı diyalog ortamını korumak için çaba harcamalıdır. Türkiye’de kutuplaşmış siyasal iklim dijitalde de çok sert yansıyor. Bunu yumuşatmak adına:
-
Partiler üstü bir “Dijital Etik Mutabakatı” oluşturulabilir. Tüm siyasi aktörler, bot hesap kullanmama, nefret söylemi yaymama, yalan habere karşı birlikte tavır alma gibi prensiplerde anlaşabilir. Bu elbette zor bir süreç, ama en azından sosyal demokratlar diğerlerine örnek olmalıdır.
-
Halkın yanlış bilgilendirmeye karşı dirençli olması için eğitim kampanyaları düzenlenmeli (medya okuryazarlığı seferberliği gibi).
-
Devlet kurumları kriz anlarında şeffaf ve hızlı bilgilendirme yaparak bilgi boşluğunu doldurmalı ki dedikodu ve komplo teorileri yayılmasın.
-
Sosyal medya şirketleriyle işbirliği içinde, özellikle seçim dönemlerinde provokatif yanlış içeriklere hızlı müdahale edilecek kanallar kurulmalı. Bu ifade özgürlüğüne müdahale etmeden, şeffaf bir doğrulama ve uyarı mekanizmasıyla yapılmalı.
-
Dijital kamusal tartışma kalitesini artırmak için teşvikler verilebilir. Örneğin kaliteli tartışma yürüten forumlar, içerik üreticileri ödüllendirilebilir; troll fabrikalarıyla hukuki mücadele yapılabilir. Bu belki en çetin ceviz, ancak demokratik kültürün dijitalde de sürebilmesi buna bağlı.
-
Genel olarak, Türkiye’de sosyal demokrasi dijitalleşmeden ancak proaktif bir yaklaşımla güç alabilir. Yani dijital dönüşüm kendi haline bırakılırsa, mevcut eşitsizliklerin, otoriter eğilimlerin, kutuplaşmanın dijital aynası olur. Fakat sosyal demokratik bir vizyonla yönlendirilirse, dijitalleşme toplumsal ilerlemenin ve demokratik katılımın motoru haline gelebilir. Burada en büyük görev, bu vizyonu hayata geçirecek siyasal iradedir.
Sonuç niyetine şunu söyleyebiliriz: 21. yüzyılda demokrasi, dijital araçlarla zenginleşerek yoluna devam edecek. Sosyal demokrasi de bu araçları kendi öz değerleriyle bütünleştirerek daha katılımcı, daha şeffaf, daha insani bir yönetim modeli inşa edebilir. Türkiye, genç nüfusu ve teknolojiye adaptasyon becerisi yüksek insan kaynağıyla aslında dijital demokrasi hamleleri için verimli bir zemine sahip. Önemli olan, dijital devrimi demokratik bir devrimle el ele yürütmekararlılığını gösterebilmektir. Eğer bunu başarabilirsek, dijitalleşme sosyal demokrasiyi güçlendiren bir kaldıraç işlevi görecek; halkın yönetime güven duyduğu, yönetime aktif katıldığı, hak ve özgürlüklerin korunduğu bir gelecek ufkumuzda belirecektir. Aksi takdirde, dijital tren hızla giderken biz istasyonda kalır ve bedelini demokrasi kalitesiyle öderiz.
Türkiye’nin yol ayrımı tam da buradadır: Ya dijitalleşmeyi demokratikleştireceğiz, ya da dijital çağın pasif kullanıcılarına dönüşeceğiz. Sosyal demokrasi bize ilk seçeneğin mümkün ve arzulanan olduğunu söylüyor. Yeter ki teknolojiyi araç, insanı amaç edinme ilkesinden sapmadan ilerleyelim. Bu doğrultuda atılacak her adım, ülkemizde demokratik kültürü derinleştirecek ve sosyal adaleti pekiştirecektir. Demokratik dijitalleşme, Türkiye’nin 21. yüzyılda toplumsal barış ve kalkınma yolunda en güçlü müttefiklerinden biri olabilir. Bunun için bugünden kolları sıvamak, sosyal demokrat değerlerle teknoloji politikalarını buluşturmak tarihi bir sorumluluk olarak önümüzde durmaktadır.
Kaynakça:
-
Akdoğan, Itır. Daktilo1984 Röportajı – Sivil Toplum ve Dijitalleşme. (2025) – **Dijital araçların çoğulculuk ve katılımcılık hedeflerine hizmet etmesi için amaç ve niyetin belirleyici olduğunu, dijital okuryazarlık eksikliği ve eşitsizlikler giderilmeden dijitalleşmenin demokratik katılıma her zaman olumlu yansımayabileceğini vurguluyor.
-
Ay, Serhat & Kılıç, Taner. Coğrafi Dijital Uçurum: Türkiye’de Dijital Dönüşümün Kentsel-Kırsal, Bölgesel ve Cinsiyet Eşitsizlikleri. Coğrafya Dergisi, Sayı 46 (2023) – Türkiye’de dijital uçurumun dört boyutunu ortaya koyan akademik çalışma. Gelişmiş ülkeler ile Türkiye arasında altyapı farkları; ülke içinde batı-doğu, kent-kır ve cinsiyet temelli dijital eşitsizlikleri verilerle gösteriyor.
-
Fiveable – Digital Democracy Tanımı. – Dijital demokrasinin tanımı ve fayda/risk dengesi üzerine bir özet.Dijital demokrasinin katılımı, şeffaflığı ve hesap verebilirliği artırma potansiyelini, ancak dijital uçurum, mahremiyet, algoritmik manipülasyon ve yanlış bilgi yayılımı gibi zorlukları da beraberinde getirdiğini belirtiyor.
-
Foreign Policy Research Institute (Viljar Veebel). E-Democracy in the EU: Lessons from Estonia. (2018) – Estonya’nın dijital toplum tecrübesini ve e-oylama uygulamasını anlatan analiz. Estonya’da kamu hizmetlerinin %99’unun çevrimiçi olduğu, 2017 itibarıyla ülkenin en ileri dijital toplum olarak görüldüğü aktarılıyor. Ayrıca dijital sistemlerde güven ve şeffaflık konusunun önemini, 2017’deki dijital kimlik kartı güvenlik açığı örneğiyle vurguluyor
-
E-Estonia Resmi Sitesi. “World’s first mostly online elections” haberi. (7 Mart 2023) – 2023 Estonya genel seçimlerinde ilk kez oyların çoğunluğunun (%51) internetten kullanıldığını duyuran haber. Estonya’nın 2005’ten beri i-voting uyguladığı ve dijital oylamada güvenlik ile şeffaflığın sağlandığı belirtiliyor
-
ThisisFINLAND. “Citizens’ initiatives prove popular in Finland as an expression of democracy.” (Mart 2023) – Finlandiya’da vatandaş girişimi uygulamasının 10 yılı aşkın tecrübesini aktaran makale. 2012’de başlayan online vatandaş inisiyatiflerinin gençler arasında çok popüler olduğu, örneğin eşcinsel evlilik yasasının 166 bin imzalı bir girişimle gerçekleştiği bilgisi veriliyor 50 bin imza eşiği ve girişimlerin parlamentoda görüşülme istatistikleri sunuluyor
-
Local Government Association (UK). “Participatory budgeting in Porto Alegre” vaka incelemesi. (2016) – Porto Alegre’nin 1989-2016 arasındaki katılımcı bütçe deneyimini özetliyor. 2002’de 17,200 kişinin katılımıyla zirve yaptığı, sürecin özellikle yoksulları ve marjinal grupları mobilize ettiği ve kaynakların en ihtiyaç duyan bölgelere yönlendirildiği belirtiliyor. Katılımcı bütçenin kentsel yoksulluğu azaltma ve demokratikleşme üzerindeki etkilerini vurguluyor.
Teknoloji bir araçtır ve onun demokratik mi yoksa antidemokratik mi olacağını belirleyen insani iradedir. Sosyal demokrasi, bu iradeyi halktan yana kullanma geleneğidir. Dijital çağda da bu geleneği sürdürmek ve güçlendirmek elimizdedir. Demokratik dijitalleşme, doğru politikalarla desteklenirse, sosyal demokrasinin 21. yüzyılda yeniden parlayacağı zemin olabilir. Aksi halde, teknolojinin yön verdiği bir dünyada sosyal demokrat değerler erozyona uğrayabilir. Bu dengeyi kurmak, bugünün ve geleceğin en önemli sonuçlarından biridir.
--
Muratcan IŞILDAK