Plastik Çağı: Mikroplastikler Bedenimizin Her Yerinde — Beyinde, Kanımızda, Akciğerimizde, Plasentada
Nasır Nesanır, TTB Halk Sağlığı Kolu Başkanı
Son yıllarda yayımlanan bilimsel çalışmalar, mikroplastik kirliliğinin yalnızca çevresel bir sorun olmadığını; insan bedeninin hemen her yerinde, her yaş grubunda tespit edildiğini açık biçimde ortaya koymaktadır.
İnsanlık tarihinde ilk kez, ürettiği sentetik bir maddeyi kendi bedeninin her hücresinde taşımaktadır.
Mikroplastik Nedir?
Mikroplastikler, 5 milimetreden küçük plastik parçacıklardır. Daha da küçük olan nanoplastikler, hücre zarlarını aşabilecek boyutlara kadar parçalanabilmektedir.
Mikroplastikler kaynağına göre birincil ve ikincil olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır.
Birincil mikroplastikler, kozmetik ürünler, temizlik malzemeleri, endüstriyel aşındırıcılar ve sentetik tekstiller gibi ürünlerde başlangıçtan itibaren mikro boyutta üretilen plastik parçacıklardır.
İkincil mikroplastikler ise plastik poşetler, PET şişeler, ambalajlar ve diğer büyük plastik ürünlerin güneş ışığı, ısı, sürtünme ve kimyasal süreçler sonucunda zamanla parçalanmasıyla ortaya çıkmakta ve suya, toprağa, havaya ve gıda zincirine karışmaktadır.
Mikroplastikler: Bedenimizin Her Yerinde
Bilimsel araştırmalar, mikroplastiklerin insan vücuduna yiyecek, içecek ve solunum yoluyla girerek kan dolaşımına karıştığını ve beyin, akciğer, karaciğer, böbrek, kemik iliği ve plasenta gibi birçok organa ulaştığını göstermektedir.
Plasentada mikroplastiklerin saptanmış olması, bu parçacıkların anne–fetüs bariyerini aşabildiğini ve daha doğmamış bebeklerin bile plastik kirliliğine maruz kaldığını ortaya koymuştur.
Otopsi çalışmalarında insan beyin dokusunda tespit edilen mikroplastik miktarının yıllar içinde arttığı, karaciğer ve böbrek gibi detoksifikasyon organlarında belirgin birikimler oluştuğu bildirilmiştir.
Bu bulgular, maruziyetin yalnızca yaygın değil, zamana yayılan ve biriken bir nitelik taşıdığını göstermektedir.
Çocuk Sağlığı ve Okul Ortamları
Çocuklar mikroplastik maruziyetine karşı biyolojik olarak daha kırılgan bir gruptur.
Okul kantinlerinde plastik ambalajlı gıdalar, PET şişeler, plastik suluklar, tek kullanımlık kaplar ve oyuncaklar çocukların günlük maruziyetini artırmaktadır.
Gelişmekte olan organ sistemleri nedeniyle bu maruziyet, çocuk sağlığı açısından nesiller arası bir risk oluşturmaktadır.
Gıda Zinciri ve Tarım Boyutu
Mikroplastikler yalnızca doğrudan temasla değil, gıda zinciri yoluyla dolaylı biçimde de insan bedenine girmektedir.
Tarım topraklarında biriken mikroplastikler sulama yoluyla bitkilere geçmekte; balıklar, deniz ürünleri, tuz, bal ve şeker gibi temel gıdalarda mikroplastik varlığı saptanmaktadır.
Bu durum, sorunun bireysel tercihlerle sınırlı olmadığını, yapısal bir üretim ve tüketim sorunu olduğunu göstermektedir.
Sağlık Üzerindeki Etkiler
Bilimsel literatür, mikroplastiklerin ve taşıdıkları kimyasalların;
* Endokrin bozucu etkiler,
* Hormon sistemi bozuklukları,
* Metabolik dengesizlikler,
* İnflamasyon ve oksidatif stres
ile ilişkili olabileceğini ortaya koymaktadır.
Bazı çalışmalar, uzun süreli mikroplastik maruziyetinin kronik hastalıklar, üreme sağlığı sorunları ve kanser riskinde artış ile ilişkili olabileceğini göstermektedir.
Bu riskler özellikle çocuklar, gebeler ve sosyoekonomik olarak dezavantajlı gruplar üzerinde yoğunlaşmaktadır.
Plastik atık ithalatı, depolama alanları ve yakma tesisleri çoğunlukla yoksul ve kırılgan bölgelerde yoğunlaşmaktadır.
Türkiye’nin Plastik Atık Gerçeği
Türkiye, son yıllarda Avrupa başta olmak üzere birçok ülkeden yüksek miktarda plastik atık ithal eden ülkelerden biri hâline gelmiştir.
Bu atıkların önemli bir bölümü geri dönüşüme uygun değildir.
Bugün ithal edilen plastik atıklar, yarın sağlık bütçesinde ağır bir yük oluşturabilir.
Açıkta depolama ve yakma uygulamaları sonucu ortaya çıkan dioksinler, furanlar ve toksik partiküller; solunum yolu hastalıkları, kanser ve üreme sağlığı sorunlarıyla ilişkilidir.
Plastik atıkların yakılması yalnızca çevreyi değil, doğrudan halk sağlığını tehdit etmektedir.
Endüstri, Geri Dönüşüm Miti ve Sorumluluk
Plastik kirliliği çoğu zaman bireysel davranışlara indirgenmekte; asıl sorumluluk plastik üretimini sürekli artıran endüstriyel üretim rejiminden gizlenmektedir.
“Geri dönüşüm” söylemi, plastik üretimini sınırlamadan sürdürülebilirlik yanılsaması yaratmaktadır.
Uluslararası Hukuk ve Türkiye’nin Yükümlülükleri
Türkiye, Basel Sözleşmesi ve Dünya Sağlık Örgütü’nün çağrıları doğrultusunda plastik atık ticareti ve halk sağlığı riskleri konusunda uluslararası yükümlülüklere sahiptir.
Plastik atık ithalatının sürdürülmesi yalnızca etik değil, hukuki bir sorumluluk ihlali niteliği de taşımaktadır.
Siyasal Duyarsızlık ve Toplumsal Farkındalık Eksikliği
Bilimsel kanıtlar bu kadar açıkken plastik atık ithalatının sürmesi ve halk sağlığı boyutunun politika yapımında geri plana itilmesi ciddi bir siyasal sorumluluk sorunudur.
Bu durum, toplumda risklerin yeterince kavranamamasına ve meselenin bireysel “önlem” ya da “duaya bırakma” gibi yaklaşımlarla geçiştirilmesine yol açmaktadır.
Oysa sorun bireysel değil toplumsal ve politiktir.
Plastik kirliliğinin bedeli artık yalnızca doğaya değil, doğrudan insan bedenine de ödetilmektedir.
Bilimsel gerçekler karşısında sessiz kalmak değil; önleyici, toplumcu ve halk sağlığını merkeze alan politikalar üretmek tarihsel bir zorunluluktur.