GÖZETLENEN CASUSLAR, CASUSLAŞAN TOPLUM

Abone Ol

Son zamanlarda gündemi meşgul eden siyasi konulardan biri casusluk olayıdır. Casus denildiğinde, bilginin gücüyle tehlikenin sınırında yürüyen bir figür gelir akla. Bir yandan görünmezdir; gölgeler arasında dolaşır, kimliğini sürekli değiştirir. Ama öte yandan, o görünmezlik içinde zekâ, gizem, entrika, psikolojik çözümlemeler ve manipülasyon aracılığıyla iktidarın en çıplak hâline tanıklık eder.

Bu kavramlara yönelmemin sebebi, yaklaşık on yıl önce okuduğum bir kitap: Cambridge Beşlisi. İlk okuduğumda beni derinden etkilemişti. Kitaptaki olaylar, günümüz casusluk hikâyelerinden çok daha farklı ve çok daha derin bir duruma işaret ediyordu.

Kısaca konusuna değinecek olursak; 1930’larda Cambridge Üniversitesi’nde okuyan beş parlak genç, Komünizme sempati duydukları için gizlice Sovyet istihbaratı tarafından devşirilir. Daha sonra İngiliz gizli servisi MI6’ta önemli pozisyonlara gelirler. Uzun yıllar boyunca İngiltere ve ABD’nin en gizli bilgilerini Moskova’ya ileterek, Batılı emperyalist güçlerin ittifakını içeriden zayıflatır ve siyasi dengeyi Sovyetler lehine çevirirler. Bu kitap, casusluğun yalnızca bilgi değil, ideolojik bir mücadele alanı olduğunu da gösterir. Gerilimle örülmüş hikâyesiyle, okuyuculara da tavsiye ederim.

Elbette 1930’ların dünyasıyla bugün yaşadığımız dünya arasında büyük farklar var. Panoptikon ’un tersi olan Sinoptikon kavramı, çok sayıda insanın az sayıda güç veya otorite figürüne odaklandığı toplumu tanımlar. Günümüzde bu kavram yalnızca tartışılmıyor; aynı zamanda bizzat yaşanıyor.

Gerçeğin sürekli yeniden üretilmesi, gerçeğin artık var olmadığını gösteriyor. İnsanlar, gerçeklikten koparak sanal bir dünyanın içine hapsolmuş durumda. Bugünün sinoptik toplumunda, televizyon ya da sosyal medya aracılığıyla küçük bir azınlık, büyük çoğunluğa ne gösteriyorsa bizler de onu görüp ona inanıyoruz. Ya da daha doğru bir ifadeyle, inanmamız istenen şeye inanıyoruz.

Ve artık, masum insanları sadece hoşlanmadığınız için “casus” olarak göstermek, hatta hapse attırmak bile mümkün. Dijital çağda bu tür işlemler, bir tuşla yapılabilecek kadar kolay hâle geldi.

Belki de asıl soru şu:
Gerçeği kim görüyor.

Casuslar mı, biz mi, yoksa bizi izleyen görünmez gözler mi?