“Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne, muhalifler hep iktidarlar tarafından tasfiye edilmek istendi. 12 Mart, 12 Eylül, 15 Temmuz sonrası süreç… Hep tasfiye operasyonları yaşandı. Bu ülkede sendikacı olmayacaksın, barışı savunmayacaksın, demokrasi mücadelesinin bir parçası olmayacaksın. Kadın hakları, çevre mücadelesi, insan hakları savunusu yaptığında seni ‘öcü’ gibi görüyorlar.”
Habere Güven Genel Yayın Yönetmeni Güven Boğa, Serkan Kartal’ın hazırlayıp sunduğu 3S Haber programına konuk olarak KHK süreci, demokratikleşme, sendikal mücadele, OHAL Komisyonu'nun çalışmaları ve siyasi partilerin bu süreçteki rollerini kapsamlı bir şekilde ele aldı. Programda, Boğa'nın kişisel deneyimlerinden yola çıkarak Türkiye'deki muhaliflere yönelik baskılar, KHK adaletsizlikleri ve sendikal hareketin durumu detaylı bir şekilde değerlendirildi.
Güven Boğa'nın KHK Süreci ve Geçmişi 677 sayılı Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile görevinden uzaklaştırılan bir kamu emekçisi olan Güven Boğa, meslek hayatının yaklaşık 20 yılını biyoloji öğretmenliğine adadı. Bu süreçte Eğitim-Sen Adana Şube Başkanlığı, Eğitim Sekreterliği, Toplu İş Sözleşmesi (TİS) ve Hukuk Sekreterliği gibi çeşitli sendikal görevlerde aktif rol üstlendi. Boğa'nın mücadelesi sendikal alanla sınırlı kalmayarak, Uluslararası Af Örgütü Denetleme Kurulu Üyeliği, Türkiye Barış Meclisi ve Halkların Demokratik Kongresi (HDK) Sözcülüğü görevlerini de içerdi.
2014-2016 yılları arasında Seyhan Belediyesi’nde Kültür ve Sosyal İşler Müdürlüğü ile Basın Yayın Müdürlüğü görevlerini yürüten Boğa, 22 Kasım 2016 tarihinde, hakkında herhangi bir yargı kararı bulunmaksızın, 677 sayılı KHK ile ihraç edildi. Boğa, bu durumu, “2016’dan bugüne hakkımda hiçbir suç bulunmadı ama göreve iade edilmedim” sözleriyle özetlerken, KHK adaletsizliğini yaşayanların binlerce kişiden oluştuğunun altını çizdi.
Türkiye’de Muhalif Olmanın Bedeli: "Öcü Gibi Görülmek Demek" Güven Boğa, programda muhaliflere yönelik baskının Türkiye tarihinde süreklilik gösteren bir olgu olduğunu belirtti. Boğa, “Cumhuriyetin kuruluşundan bugüne, muhalifler hep iktidarlar tarafından tasfiye edilmek istendi. 12 Mart, 12 Eylül, 15 Temmuz sonrası süreç… Hep tasfiye operasyonları yaşandı” diyerek tarihsel bir perspektif sundu. Konuşmasına devam eden Boğa, “Bu ülkede sendikacı olmayacaksın, barışı savunmayacaksın, demokrasi mücadelesinin bir parçası olmayacaksın. Kadın hakları, çevre mücadelesi, insan hakları savunusu yaptığında seni ‘öcü’ gibi görüyorlar” ifadeleriyle muhaliflerin karşılaştığı algı ve baskıyı gözler önüne serdi. KHK’lıların yalnızca mesleklerinden değil, ekonomik ve sosyal haklarından da mahrum bırakıldığını vurgulayan Boğa, hatta deprem bölgesinde dahi desteklerden dışlandıklarını hatırlattı.
İhraç Sürecinin Temel Nedenleri: "Belediyeye Gitmeseydim de İhraç Edilecektim" Programda izleyicilerden gelen “Belediyeye geçmeseydin ihraç edilir miydin?” sorusuna Güven Boğa oldukça net bir yanıt verdi. Boğa, “Evet, yine ihraç edilirdim. Çünkü uzun yıllar Eğitim-Sen Adana Şube Başkanlığı yaptım. Barış mücadelesinde aktif oldum. HDK sözcülüğü yaptım. Ekolojiden kadın haklarına, sendikal mücadeleden insan haklarına kadar birçok alanda muhalif duruş sergiledim” diyerek, ihraç edilmesinin belediyedeki göreviyle değil, temel olarak sendikal ve muhalif kimliğiyle ilgili olduğunu vurguladı.
Hukuksuzluk ve "İrtibat ve İltisak" Kavramının Linç Edici Gücü Güven Boğa, KHK sürecinin temelindeki hukuksuzluğu ve mağduriyetin kaynağını “irtibat ve iltisak” kavramı üzerinden derinlemesine açıkladı. Hakkındaki tüm davalardan beraat etmesine rağmen KHK nedeniyle göreve iadesinin hala gerçekleşmediğini belirten Boğa, “Şu anda mahkemem kalmadı. Sadece KHK sürecim Anayasa Mahkemesi’nde 1,5 yıldır bekliyor. Komisyonlarda hâlâ ‘incelemede’ deniyor. Bize yöneltilen tüm suçlamaları çürüttük ama ‘irtibat ve iltisak’ denen iki sihirli kelimeyle linç ediliyoruz” ifadeleriyle binlerce, hatta yüz binlerce KHK’lının aynı durumu yaşadığının altını çizdi.
Sendikal Mücadeledeki Tıkanma ve Keskin Eleştiriler Boğa, KHK’lı kamu emekçilerinin yanı sıra, 15 Temmuz sonrası kayyum atanan belediyelerden işten çıkarılan işçilerin de ciddi mağduriyetler yaşadığını ifade etti. Bu süreçte sendikalardaki eksikliği sert bir dille eleştiren Boğa, “Örneğin Genel-İş Sendikası’nın elinde bu konuda veri yok. Kamuoyuna yansımış bir çalışması da bulunmuyor. Kaç işçi KHK ile atıldı, akıbetleri ne oldu, geri dönebildiler mi bilmiyoruz” diyerek sendikaların KHK adaletsizlikleri konusunda yeterince aktif ve veri sahibi olmadığını belirtti.
Hem işçi hem de memur sendikalarının hak mücadelesinde ciddi sorunlar yaşadığını dile getiren Boğa, “İktidara yakın sendikalar çalışanlar adına sözde pazarlık yapıyor ama bu bir satış süreci. Milyonlarca insan korkudan bu konfederasyonlara üye oluyor. Emek mücadelesi olmayan yerde hak savunulamaz” değerlendirmesinde bulundu. Memur sendikacılığındaki yapısal soruna dikkat çeken Boğa, aidatların devlet tarafından ödenmesinin sendika bağımsızlığını yok ettiğini savundu: “İşçi sendikalarında aidat işçinin maaşından kesilir. Ama memur sendikalarında aidatı devlet ödüyor. İşveren sana aidat veriyorsa, sen nasıl işverene karşı mücadele edeceksin? Böyle sendikacılık olmaz” yorumuyla mevcut sendikal yapının işlevsizliğini vurguladı.
"Mücadele Etmeden Hak Alınmaz" Çağrısı ve Sessizliğin Eleştirisi Kamu çalışanlarının sessizliğini eleştiren Boğa, maaş artış tekliflerinin yetersizliğine dikkat çekerek güçlü bir çağrıda bulundu: “%6 zam teklifine karşı milyonlarca memurun sokağa çıkması gerekir. Çağrılara kim ne çağrı yapıyor bakmalı, mücadele edenin yanında olmalı. Sessizlik, sürece teslim olmaktır. Mücadele etmeden hak elde edilemez”. Boğa, KESK’in ve bağlı sendikaların öncülüğünde bağımsız, tabandan güç alan bir sendikal anlayışın zorunlu olduğunu vurguladı.
Mücadeleci Kimliğini Yitiren Sendikacılar ve Sınıf Mücadelesinden Kopuş Güven Boğa, sendikal hareketin sınıf mücadelesinden uzaklaştığını ve bazı sendikacıların işçiden tamamen koparak adeta “aristokrat” bir kesime dönüştüğünü savundu. Boğa, “Mehmet Türkmen şu anda Gaziantep’te cezaevinde. Oysa bir sendikacının görevi sınıf mücadelesindeki yerini göstermek, hak için bedel ödemekten kaçmamaktır. Ama bugün ‘Kamuoyunda görünürlük dışında faaliyet göstermeyen sendikacılar’ dediğim bir kesim var; işçiden kopmuş, kendini yalıtmış, işçiyi sadece cebini dolduran bir unsur olarak gören, ona yabancılaşmış kişiler bunlar” sözleriyle mevcut durumu sert bir şekilde eleştirdi. Bu pasif tavrın siyasetin de işine geldiğini belirten Boğa, “Sendikacılar gerekli tepkiyi göstermeyince siyasetçiler çok daha rahat hareket ediyor” dedi. Geçmişteki güçlü işçi direnişlerine atıfta bulunarak, “Oysa bir sendikacı işçinin hak ve çıkarlarını savunmada ciddi bir çaba gösterse, siyasetçiler de kendini ona göre şekillendirmek zorunda kalırdı. Geçmişte yüz binlerce işçi, sendika yasasına karşı 15-16 Haziran 1970’te sokağa çıkmıştı. Bugün ise grev yasaklandığında ne yasaklanan işçiler ne de onlarla dayanışması gereken işçi sınıfı tepki gösteriyor” diyerek günümüzdeki pasifliği eleştirdi. Boğa, grev yasaklarına karşı kitlesel direnişin önemini ise şu sözlerle vurguladı: “Cumhurbaşkanı bir gece yarısı kararıyla grevi yasakladı. On binlerce İşçi sokağa çıkıp tepkisini ortaya koysaydı, direnseydi ne olurdu? En azından bir direnç gösterilmiş olurdu. Ama bugün sendikacılar nostalji yapıyor, o mücadele ruhu artık yok”.
Uygulanmayan Mahkeme Kararları ve Hukuk Sistemindeki Keyfiyet Boğa, KHK’lılarla ilgili kazanılmış davaların bile uygulanmadığını hatırlatarak Türkiye’deki hukuk sistemindeki aksaklıklara dikkat çekti. “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nde farklı süreçlerde dört dava kazandım. Anayasa Mahkemesi’nde de iki davayı kazandım” diyen Boğa, AİHM’deki bir kararın öğretmen olmadan önce gazeteci olarak gözaltına alınıp işkence gördüğü bir sürece dönük Türkiye’nin mahkumiyetini içerdiğini, diğer lehine verilen kararların ise sendikal hak ve özgürlüklerle ilgili olduğunu belirtti. Boğa, bu kararların dikkate alınmadığını vurgulayarak, “İhracımla ilişkilendiren bazı kararları mahkemelere sunduk ama dikkate alan yok. Barış Akademisyenleri ve bazı KHK’lılar lehine verilmiş birçok karar var ama işleme koyan yok. Anayasa Mahkemesi karar veriyor ama idari mahkemeler, Danıştay, işe iade yönünde adım atmıyor. Bu tamamen keyfi bir durum” sözleriyle hukuki belirsizliğe ve keyfiyete tepki gösterdi.
OHAL Komisyonu’nun Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin (AİHM) yönlendirmesiyle kurulduğunu ancak hukuki sürecin “keyfiyetten arındırılması” için Türk Ceza Kanunu ve ilgili mevzuatın yeniden düzenlenmesi gerektiğini de ifade etti.
Siyasi Partilerin KHK Sürecindeki Rolü ve Beklentiler Program sunucusu Serkan Kartal, KHK’lılar konusunu gündeme getirmesindeki kişisel motivasyonunu açıklayarak, “Benim derdim sadece KHK’lılar değil; bu ülkede hak, hukuk, adalet arayan, hukuksuzluk yaşayan kim varsa ona destek olmaya çalışıyorum” dedi. Kartal, Devlet Bahçeli'nin öne sürüldüğü "infaz düzenlemesi" tartışmalarını ve bu düzenlemede KHK’lıların yer alıp almayacağı belirsizliğini gündeme taşıdı. Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) seçim öncesi KHK’lılarla yan yana fotoğraflar veren liderlerine rağmen, sonrasında randevu vermediği ve konuya daha az eğildiği iddialarını Sayın Özgür Özel üzerinden sorguladı.
Güven Boğa ise, CHP’nin tamamen uzak durduğunu düşünmediğini belirterek, “Özgür Özel, Yozgat mitinginde açıkça KHK’lıların iade edilmesi gerektiğini söyledi. Sezgin Tanrıkulu da komisyon çalışmalarına başlamadan önce Diyarbakır’da güçlü bir konuşma yaptı” dedi. Boğa, 20 Temmuz 2016 sonrası CHP’nin, Yıldırım Kaya, Gülizar Biçer Karaca, Yüksel Taşkın’ın da içinde yer aldığı KHK’larla ilgili bir komisyon kurduğunu ve illerde toplantılar yaptığını hatırlattı. O dönem çok daha aktif olmalarına rağmen sonrasında görünürlüğün azaldığını ancak zaman zaman yine gündeme aldıklarını ekledi.
Aynı şekilde DEM Parti, Saadet Partisi ve DEVA Partisi’nin de cesaretle KHK konusunu işlediğini, hatta DEVA Partisi’nin Türkiye’deki temel sorunlarla ilgili 23 maddelik bir eylem planı açıkladığını ve KHK’lara özel bir kitapçık çıkardığını belirtti.
Ancak Boğa, asıl altı çizilmesi gereken noktanın sendikaların bu süreçteki tutumu olduğunu vurguladı. “Bugün yüz binlerce KHK’lı aynı zamanda bir sendika üyesiydi. KESK’li ihraçların sayısı yaklaşık 4500 idi ama 100-150 bin kişi farklı sendikalara üyeydi. Buna rağmen sendikalar, kendi üyelerinin ihraç edilmesine karşı tutum almadı. Memur-Sen ve Kamu-Sen, KHK’lı kamu çalışanlarını görmezden geldi. Bazı sendikalar, üyelerinin yanında durmak yerine bu konudan tamamen uzaklaştı. Oysa emek mücadelesi veren bir örgütün bunu yapması kabul edilemez” ifadeleriyle sendikaların sorumluluklarını yerine getirmekteki yetersizliğini sert bir şekilde dile getirdi.
Boğa, siyasi partilerin KHK sürecindeki hak arayışına gösterdikleri duyarlılığı kabul etmekle birlikte, umudun sadece siyasi partilerde olmaması gerektiğini vurguladı. “Bizzat kendi içimizde bulunduğumuz, örgütlü olduğumuz sendikalar da bu konuda üzerlerine düşeni yapmak zorundaydı” diyerek sendikalardaki eksikliklere dikkat çekti. Hatta KESK içerisinde KHK’lıların sendikal yönetimlerde yer almasını istemeyen kesimlerle karşılaştıklarını ifade ederek, “Siyasi partilere vurmaktan öte, sendikaların bu konuda sınıfta kaldığını hepimiz gördük” dedi. Türkiye’de gerçek anlamda sendikalaşmanın kalmadığını ve bunun nedeninin mücadeleci kimliğini yitirmiş sendikalar olduğunu belirtti.
OHAL Komisyonu'nun Çalışmaları ve Siyasi Dinamiklerin Karmaşıklığı Güven Boğa, 40-50, hatta 100 yıllık bir sorunun kısa zamanda çözülemeyeceğine dikkat çekerek, OHAL Komisyonu’nun misyonunun sınırlı olduğunu ancak önemli bir rol üstlendiğini söyledi. Komisyon içerisindeki siyasi dinamiklerin de karmaşık olduğuna işaret eden Boğa, özellikle CHP’nin komisyondaki konumunun hem kendisi hem de Türkiye demokrasisi için önemli olduğunu dile getirdi. MHP’nin Erzurum’da komisyonun çalışma yönelimine ilişkin toplantı yapmasını dikkat çekici bulduğunu da ifade etti.
CHP’nin komisyonu terk etmemesi, partinin Türkiye genelindeki tabanıyla bağını koruması açısından kritik. Ayrılması, CHP’nin bir zümrenin partisi haline gelmesi riskini doğurabilir. İyi Parti’nin de komisyona katılması partinin süreci daha yakından takip etmesini sağlayabilirdi.
İnfaz Düzenlemesi ve Siyasi Pazarlıkların KHK'lılar Üzerindeki Etkisi Boğa, infaz düzenlemeleri ve KHK’lıların iadesi konusunun OHAL Komisyonu'nun gündeminde olduğunu belirtti. Ancak sürecin siyasi pazarlıkların odağı haline geldiğini savunarak, AKP ve MHP arasında yeni anayasa, seçim barajı gibi meselelerin de pazarlık masasında olduğunu ve bu tür pazarlıkların KHK’lıların geleceğini de doğrudan etkileyebileceğini dile getirdi. Erken seçim gibi konularda şu anda herhangi bir yönelimin olmadığını vurgulayarak, “AKP, bu süreci çok dikkatli bir şekilde komisyonlar üzerinden inşa etmek istiyor” dedi. Belediye başkanlarının yakın zamanda bırakılacağını beklemediğini belirten Boğa, belediye başkanlarının siyasi anlamda iktidar tarafından “tutsak” olarak alındığını ve CHP’nin bunu zayıflatmaya yönelik bir operasyonun parçası olduğunu söyledi. Ancak CHP’nin halkta yükselen bir hareketle süreci “yıkım” değil, “yeniden inşa” olarak gördüğünü ve mücadeleye devam ettiğini belirtti.
Hukuk Sisteminin Yeniden Dizaynı Gerekliliği ve Yeni Anayasa Tartışmaları Güven Boğa, Türkiye’de hukuk sisteminin yeniden şekillendirilmesi gerektiğini vurguladı. “Mevcut hukuk sistemiyle, hiçbir suçu olmayanalrın irtibat ve iltisak denilerek uzun yıllar cezaevlerinde tutulabiliyor” diyerek yaşanan adaletsizliklere dikkat çekti. Yeni anayasanın ise iktidara göre şekillenen bir yapı olmaması gerektiğini; temel hak ve özgürlüklerin, değiştirilemez hükümler olarak anayasanın merkezinde yer alması gerektiğini belirtti.
İnfaz düzenlemeleri ve hasta tutukluların tahliyesi gibi konular komisyonun öncelikli gündem maddeleri arasında yer almalı. Ancak KHK adaletsizlikleri açısından bu düzenlemelerin yeterli olup olmayacağı, siyasi pazarlıklarda bir “koz” olarak kullanılıp kullanılmayacağı tartışma konusu.
Sonuç ve Mücadele Kararlılığı 22 yıllık AKP iktidarının halka sunduğu deneyimlerin göz önünde olduğunu söyleyen Boğa, halkın artık bu argümanların eskidiğini kabul ettiğini ifade etti. Komisyonun ve erken seçim olasılığının AKP tarafından iktidarını sürdürmek için dikkatle yönetildiğini belirtti. Boğa, Aralık ve Ocak aylarında komisyon kapsamında bazı ilerlemelerin yaşanabileceğini umut ettiğini söyledi.
Program sonunda KHK sorununu haftalarca gündemde tutmanın önemine değinen programın yöneticisi Serkan Kartal, “KHK’lıları konuk almaya devam edeceğim. Linçlere rağmen inadına sesimizi duyuracağız” dedi.