Siyaset

Özgür Özel: “Komisyon zamana yayıyor, harekete geçmiyor”

Abone Ol

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, tv100’de katıldığı canlı yayında gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu. TBMM’de kurulan Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nun çalışmalarını eleştiren Özel, “Suriye’deki gelişmeler nedeniyle önce kurulması geciktirilen komisyon, şimdi de zamana yayan, sadece dinleyen, harekete geçmeyen bir pozisyonda. Oysa Türkiye’yi demokratikleştirecek koca bir liste var; en başta hasta ve tutuklu hükümlülerle ilgili hızlı bir düzenleme yapılması, ardından kayyum konusunun ele alınması gerekiyor” dedi.

Özel, tv100 canlı yayınına katıldı, gündeme ilişkin açıklamalarda bulundu.

Özgür Özel, "iktidarı değiştireceklerine inanıp inanmadığına" ilişkin soru üzerine, "Hiç şüphem yok. Şöyle olsa şüpheye kapılırım; hemen Ekrem Başkanı ve arkadaşlarımızı salsalar, hemen bir demokratikleşme zemini oluşsa, Erdoğan dese ki ‘Ya savcılar biraz da abartmışlar, yanlış olsa’ dese, kayyumlar iade edilse ‘eyvah’ derim, demek ki bunlar kaybedeceklerini gördüler de demokrasicilik oynuyorlar" dedi.

"Millete Emanet kitabının bütün geliri bu süreçten zarar görenlerin ailelerine sahip çıkmak için"

Yavuz Oğhan’ın kaleme aldığı “Millete Emanet” kitabı hakkında da konuşan Özel, “Bu kitabın bütün geliri bu süreçten zarar görenlerin ailelerine sahip çıkmak için. Üniversite öğrencisi, bursu kesmişler, burs vermek için; yurttan atılmış, yurda koymak için; bürokratmış maaşı kesilmiş, çocukları için. Ne Yavuz Oğhan buradan bir lira alıyor, kimse cebine bir kuruş koymadan buna harcanıyor. Yavuz Oğhan kitabı bitirmiş, getirdi bana ve önsöz yazmamı istedi. Ben de ‘Ekrem Başkan yazsın’ dedim. Ekrem Başkan da ‘Olur mu ya Genel Başkan yazsın’ demiş. Kitap pinpon topu gibi gitti geldi. En son ‘Önsözünü ben yazayım, son sözünü de Ekrem İmamoğlu söylesin, ben başlatmış olayım o bitirsin’ dedim” ifadelerini kullandı.

Bu süreçte hapishanede oldukları için aileleri zor durumda olanlara yönelik “Aile Dayanışma Ağı” kurduklarını ifade eden Özel, “Dilek İmamoğlu bu işin başında. İl Başkanımız ili koordine ediyor, Genel Merkez adına da Genel Başkan Yardımcımız Suat Özçağdaş var. Mümkün olduğu kadar az sayıda insan da yok, hepsine bakıyoruz; tutuklulara, tutukluluktan sonraki öğrencilerin durumuna, içerideki arkadaşlarımızın dışarıdaki ailelerine. Ama tabii hazıra dağ dayanmıyor. Onun için de bir de dayanışma göstermek istiyorlar insanlar. O yüzden ‘Millete Emanet’ kitabı bu amaçla yazıldı ve bu amaçla satılıyor” bilgisini verdi.

"En başta ‘pazarlık yok’ denildi. Buna illa pazarlık demek zorunda değilsiniz"

Özel, bir soru üzerine, partisinin terörün sonlanmasını, "Terörsüz Türkiye" diye ifade edilen çalışmanın tamamen bitmesini, terör ögütünün kendisini lağvetmesini, silah bırakmasını ve milletin kaynaklarının teröre değil, kalkınmaya ve insanlara harcanmasını hep savunduğunu ve bunun da her zaman Meclis çatısı altında yönetilmesi gereken bir süreç olarak tanımladığını belirtti.

Özgür Özel, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bu süreç sonradan haberdar olduğumuz, 1-1,5 yıldır devlet yetkililerinin ve Abdullah Öcalan’ın görüştüğü, silah bırakmak üzerinde bir mutabakata varıldığı ve bunun karşılığında da bir takım demokratik adımların atılacağı bir süre var. En başta ‘pazarlık yok’ denildi. Buna illa pazarlık demek zorunda değilsiniz. Çatışmalı bir süreci bitiriyorsunuz, bir terör örgütü silah bırakıyor, br terör örgütü bir irade koyuyor ve buna razı olması için de birtakım düzenlemeler yapılacak. Bu mesele milletin gözünün içine bakıp da böyle anlatılmak yerine ‘Efendim hiçbir pazarlık yok, kayıtsız şartsız silah bırakılacak. Çağrı Suriye’yi de Irak’ı da şurayı da burayı da kapsayacak merak etmeyin’ dedikleri için millete karşı samimi olmadıkları için... Hatırlayın bu süreç ilk çıktığında ben ‘Destekleyeceğiz, Meclis’te olacağız, terörsüz ve demokratik bir Türkiye. Kürt sorununu demokratikleşme çerçevesinde çözmeliyiz, bir... İki, şehit ailelerinin, gazilerinin gözünün içine bakamayacağımız işler yapmamalıyız, onların rızalarını almalıyız'... Bakın şehit ve gazi ailelerimizin derneklerini Yankı Bağcıoğlu ziyaret etti, görüşlerini aldı. En son bu komisyon başladığında Ankara’ya geldiler. Tüm partilere heyetler gitti, ben oları Ankara'daki yerlerinde ziyaret ettim. Birlikte konuştuk. Onlar, ‘Biz yandık, başkası yanmasın, başka annelerin gözleri yaşlı kalmasın. Biz her türlü fedakarlığı yaparız ama samimi olunsun. Doğru işler yapılsın, bizleri rencide edecek işler yapılmasın’ dediler. Bu kadar saygın, bu kadar net bir tutum içindeler.

"Hasta ve tutuklularla ilgili hızlı bir düzeneme yapılması lazım"

Şimdi tabii Suriye’de bir takım gelişmeler olunca bu komisyonun önce kurulması geciktirildi, şimdi de zamana yayan, sadece dinleyen, harekete geçmeyen bir pozisyonu var. Oysa önümüzde Türkiye’yi demokratikleştirecek koca bir liste var. Bu listenin en başında hangi görüşten olursa olsun hasta ve tutuklu hükümlüler var, bu insanlarla ilgili hızlı bir düzenleme yapılması lazım. Ardından kayyumla ilgili düzenleme gerek. Bunlar niye Suriye’yi bekliyor, bizimle ilgili meseleler? İnfaz rejimi, dünya kadar cezaevlerinde yeni infaz düzenlemesi bekleyen insan var, bu konuda çalışma yapılması lazım. Hepsinin hızla düzenlenebilecek maddeleri var. Biz artık Meclis’in de açılmasıyla birlikte hızlı şekilde belli yasal düzenlemelerin yapılması gerektiğini düşünüyoruz. Bu konuda da CHP en aktif katkıyı vermeye devam edecek. Şunu söyleyim, sana bunları yapanlarla beraber bir komisyonda oturulur mu? Komisyon AK Parti’nin, Cumhur İttifakı’nın komisyonu değil. TBMM’nin, milletin komisyonu. Bakın biz o komisyonda asla bir araya gelemeyeceğimiz ama millet oraya yolladı diye oturan milletvekilleriyle, partilerle bir arada duruyoruz, dünya görüşümüz taban tabana zıt da olsa bir masanın etrafındayız. Çünkü Türkiye'nin fotoğrafı o Meclis. Vatandaşın oyu var her birinde ve bu oylara hürmeten biz bu süreçte orda olmak durumundayız.

Orada bir zamana yayma ve geciktirme mevzusu var. O konunun kendisi de iktidar tarafından izaha muhtaç. Ama ben yine de sürece zarar vermemek için, ben yine de devletin belli bir görüşmeyi yapıyor ve sonu alacaksa b noktada zarar vermemek… Sonuçta bu fırsat kaçarsa bir daha ne zaman gelecek belli değil."

"Türk milliyetçilerini de Kürtleri de memnun edebilecek bir ortak başarı yakalanmalıdır"

Özgür Özel, geçmişteki "barış süreci"ne ilişkin, “O masanın etrafında oturan bütün siyasiler siyasetten tasfiye edildiler. Sonra hendek olayları başladı. Yanılmıyorsam 800’ün üzerinde güvenlik görevlisi hayatını kaybetti. O günden bugüne dünya kadar şehit verdik. Ve bugün hepimizin bildiği bir şey var; bu tür süreçler başarısız olursa çatışmalar çok daha şiddetli geri dönüyor" dedi.

Türkiye içinde PKK’nın eylem kabiliyeti bulunup bulunmamasının başka bir konu olduğunu ifade eden Özel, şunları söyledi:

"Ama sonuçta PKK’nın Avrupa’da bir lobi gücü var, Suriye, Irak ve İran’da Türkiye’nin başına dert olabilecek çok yerde etkinliği var. Şu an çözüm ümidi varsa inanın bundan kimse kaybetmez. Ben şöyle düşünemem burada; 'Partim zor durumda, ben bu komisyondan çekileyim, ben olmazsam bu süreç olmaz, bu süreci baltalayayım'… Bu süreç baltalandığında ne olacak? Yeniden kan akacaksa, yeniden şehit cenazesi gelecekse, Türkiye’nin paraları yeniden mermilere, bombalara gidecekse doğru değil ki bu. Aklı başında herkes destek açıklaması yapar ama endişeli olanların endişelerine şu yönüyle hak veriyorum. Süreci kötü yönetiyorlar, düne kadar en ağır sözleri söyleyenler, bugün öyle cümleler kuruyorlar, öyle travmalar yaratıyorlar ki bunu vatandaşa doğru anlatmıyorlar. Bunun vatandaşa doğru anlatılması lazım, böyle olacak, bunun sonunda da Türkiye şu avantajları elde edecek diye. Ama bunu bir parti kendine çıkar için, bir ittifak iktidar için falan… Efendim CHP masadan kalksın, Kürtleri kaybetsin; masada otursun Türkleri, Türk milliyetçilerini kaybetsin... Ben Türk milliyetçilerine de çok saygılıyım. Ne Türk milliyetçilerini üzebilirim ne de Kürt düşmanı olabilirim. Bu ülkeyi benim kadar çok seven dünya kadar Kürt arkadaşım var. O yüzden Türk milliyetçilerini de Kürtleri de memnun edebilecek bir ortak başarı yakalanmalıdır. Biz ‘Millet İttifakı’ değil, Türkiye ittifakı olarak devam ediyoruz."

"F-35’ler Türkiye’ye verilsin diye Cumhurbaşkanı Yardımcısı'nın talimatlarını talimat kabul ederim"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile ABD Başkanı Donald Trump'ın yaptığı görüşme sorulan Özel, şunları kaydetti:

“Almanya ve İspanya’da sosyal demokrat partiler iktidarda. Biz de Sosyalist Enternasyonel’de birlikte çalışıyoruz. O yüzden etkili oluyoruz. Biz dünyadaki 77 ülkeden 89 partiye Türkiye Cumhuriyeti lehine pek çok yerde imza attırıyoruz. Avrupa Birliği’ne tam üyelik meselesine verecekleri destek bunun başında olmak üzere. Almanya’da 19 Mart’ta Tayyip Erdoğan, Ekrem İmamoğlu’na ve CHP’ye darbe yapınca Almanlar destek verdiler. Hiç de bizden bir şey beklemeden zaten biz on anda canımızla uğraşıyorduk. O zamanki şansölye, Türkiye’deki başbakan gibi düşünün, Türkiye’ye Eurofighter verilmesini engelleyeceklerini açıkladı, veto etti. Bunu ilk duyduğumda ‘Eyvah’ dedim. Çünkü bu kötü bir şey. Sonra kendilerine ilk görüşmemizde dedim ki ‘Bizim meselemizde bize destek verin, Erdoğan’ı eleştirin, onu demokrasiye davet edin ayrı. Eurofighter vermemezlik yapmayın, o Türkiye’nin meselesi. Yani CHP-AKP meselesi değil.

Türkiye’de şöyle bir güçlük var. Bizim F-16’larımız var maalesef. Bunların modernizasyonunu dahi yapamadık, ABD buna dahi engel oldu. Bizim envanterimize 11-12 yıldır uçak girmiyor. Bu büyük bir zafiyet ve AK Parti’nin büyük bir başarısızlığı. Sana F-35’i vermiyorlarsa en acil çözüm Eurofighter almaktı. Buna Almanlar engel oluyordu. Ben söyledim, hatta Ekrem Başkan’dan da mektup yazdırdık, engel çıkartmasınlar diye. Almanya bu yasağı kaldırdı, çok sevindik.

F-35 meselesi Türkiye’nin uğradığı en büyük haksızlıktır. Çünkü biz F-35 projesinin ortağıydık. Parası ödenmiş 6 tane F-35’imiz ABD’de hangarda duruyor, üstünde Türkiye bayrağı var. Onları bize vermiyorlar. Bu noktada üstüme ne düşüyorsa yaparım. Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı bu konuda bana kendi partisinden bir bakana veya bir arkadaşına bilgi ve talimat veriyorsa ben bunu talimat kabul ederim, F-35’ler Türkiye’ye verilsin diye. Çünkü bu mesele başka mesele. Biz yurt içinde Ana Muhalefet Partisiyiz, yurtdışında Türkiye’nin partisiyiz. Bunu hep söylüyorum. Yurtdışında ‘Türkiye’de bize darbe yapmışlar, demokrasiyi ortadan kaldırıyorlar.’ Bunu anlatmak başka bir şey, Türkiye’nin ortak çıkarlarını savunmak başka bir şey. Bugün F-35’te, size veriyoruz deseler altı F-35’imiz duruyorsa bunları alırız. ‘Geri kalanı vereceğiz’ deseler 10 yılı var zaten. Mesela Boeing alıyoruz, 2030’da teslim edilecek. 2030’a kadar siparişler dolu. O yüzden o dönemde Türkiye’yi biz yönetiyor olacağız zaten.

"Hedef 2033'e kalabilir' diyorlar"

KAAN’da Hakan Fidan maalesef doğru söylüyor. Bizdeki bilgi de o. KAAN uçaklarına takılacak, aynen Hakan Fidan’ın dediği gibi jet motorlarını CAATSA yatırımları içinde, bize yaptırılan yaptırımlar içinde şu anda vermiyorlar. O motorlar gelmezse bu uçaklar uçamaz."

Özel, TUSAŞ’ı ziyaret ettiğinde KAAN'ın yerli ve milli motorla uçması için hedefin 2032 olduğunun belirtildiğini anlatarak, "2033’e de kalabilir’ diyorlar. Hassasça çalışmışlar. O güne kadar dışarıdan gelen motorla uçacak. Bu motorla ilgili geliştirme çalışmaları yapılıyor ama bir jet motorunu takıp da seri üretime geçecek şekle getirmek bugünden yarına olacak iş değil. Dedikleri 2032-2033" dedi.

Yaptırımların mutlaka kaldırılması ve KAAN'ın uçurulması gerektiğini ifade eden Özel, "Bu arada yurt dışına satılacak olan KAAN’lar. Onun da bizim ihtiyacımız varken erkenden dışarı vermemek lazım. Ama onlar da dışarıdan gelecek motorlarla gidecek" diye konuştu.

“Türkiye - Amerikan ilişkileri arasından berbat bir durumda olduğumuzu düşünüyorum"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın ABD ziyaretinin "büyük bir başarı" olarak gösterilmeye çalışıldığını belirten Özel, şöyle devam etti:

"Ben Türkiye-Amerikan ilişkileri arasından berbat bir durumda olduğumuzu düşünüyorum. Kurumsal ilişkiler, kurumlar ve kurallar lafa kalkmış, Trump’ın tarzıyla kişisel ilişkiler üzerinden laf salatasıyla, bizi avutan, her şeyi alan, hiçbir şey vermeyen bir anlayışla karşı karşıyayız. Hatta övünüyorlar, Erdoğan’la Trump’ın arası iyiymiş. Hayırlı olsun. Trump Almanya’da kimi destekliyor? Alternative für Deutschland’ı, yani AFD’yi. Aşırı sağ ve Türk düşmanlarını destekliyor. Beğendikleri, sevdikleri Trump Almanya’da Türk düşmanlarını destekliyor. Le Pen’i destekliyor Fransa’da, faşist partiyi destekliyor. Nerede bir otokrat varsa, nerede birisi demokrasiyi mahvediyorsa onu destekliyor. Trump’ın destekleri Almanya’da iktidar olsa Türk vatandaşlarımıza zulmedecekler. Onlar güçlendikçe Türkler korkuyorlar. Ne katliamlara uğradık ne Türk mahallelerinde yangınlar çıktı. Bunları yapan anlayışı Trump destekliyor. Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim."

"Devlet kurumlarını belli cemaatler parsellemiş"

Özeli "Belli cemaatler devlet kurumlarına mı sızıyor?" sorusuna da şu yanıtı verdi:

“Sızıyor değil, tapulamışlar, parsellemişler, aralarında pay ediyorlar. Eskiden FETÖ sızıyordu. Şimdi çeşitli tarikatlar, cemaatler, bakanın da özel olarak başına geçmesi ile birlikte bir cemaat tarafından ele geçiriliyor, tamamıyla ele geçiriliyor. Bu konuda hiçbir şüphe yok. Onlara dersen Süleyman Soylu gibi birini koysun, o da MHP’ye yakın ülkücü kanattan gelenleri atasın, o zaman ‘kahramanlar’ atandı. Liyakata göre atama olacak kardeşim. Bu Manisa’ya ülkücü emniyet müdürü de geldi. Liyakatli dört dörtlük iş yapıyordu. Siyasi görüşünü bilmediğimiz emniyet müdürü de geldi, liyakatli dört dörtlük iş yapıyordu. Sadece belli bir cemaatten diye öyle kötü adamlar getirdiler, öyle berbat işlerde hepsini gördük. Ben solcu gelsin, sağcı gelsin diye değil; liyakatli biri gelsin diye bakarım. Biz iktidar olduğumuzda da siyasi görüşü değil. Zaten böyle polisin siyasi görüşünün ön plana çıkması, devlet memurlarının siyasi görüşlerinin ön plana çıkması son derece yanlış işler. Bu işlerin eski düzene doğru, daha doğrusu olması gereken noktaya doğru çekilmesi gerekiyor. Bunu açıkça söylemek lazım.

"Bugüne kadar bizi güçlü getiren de üçümüzün arasından su sızmamasıdır"

Özel, Cumhurbaşkanlığı için Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş'ın isminin "güçlü bir aday" olarak geçtiği yorumu üzerine, partisinin erken seçim istediği ve ağır saldırı altında olduğu dönemde Cumhurbaşkanı adayını belirleme kararı aldıklarını anlattı.

Özel, şöyle devam etti:

"Aday belirlemede dedik ki ‘Biz bu adayı Genel Başkan tarafından ya da PM tarafından belirlemeyelim, bütün üyelere soralım.’ Mansur Bey o dönemde dedi ki ‘Ben ön seçime girmeyeyim. Ama ön seçimin sonucuna da saygılı olacağım.’ Hatta gitti oy kullandı. Oy kullandı adam daha ne yapsın? Ekrem İmamoğlu partinin ilçe başkanlığından gelen birisi. Mansur Bey diyelim ki ön seçimde geride çıktı. Kaybetmiş birisi olarak olmaz. ‘Ben güçlü bir alternatif olarak durayım ama ben ön seçim sonucunda saygılı olacağım’ dedi. Aynı gün, aynı masada Ekrem İmamoğlu da Mansur Yavaş‘a bu kulaklar duydu ki ‘Ben aday çıktım. Yürüyoruz, baktık anketler iyi değil. Veya bu işte hastalık var, hapis var, bilmem ne var, binbir türlü hali var. Siyaseten ya da insani sebeplerle adaylığıma bir şey olacak olursa ben emaneti Genel Başkan’a teslim eder, senin yanına gelirim abi’ dedi. Mansur Bey, Ekrem Bey’in ön seçim sürecine saygılı davrandı. ‘Siz ön seçim yapıyorsunuz, ben bunu tanımıyorum’ dese biz yapamazdık zaten. Ekrem Bey hatta birebir konuşmamızda Mansur Bey ‘Ön seçim doğru değil’ de dedi. Ama kamuoyuna karşı çıktığımız süreçte net bir şekilde saygılı davrandı. Bugüne kadar bizi güçlü getiren de birimiz hapiste, birimiz otobüsün üstünde, birimiz Ankara Büyükşehir’de, üçümüzün arasından su sızmamasıdır.

"Mansur Yavaş'a ‘Adayımız sensin’ demek yerine, yine bunu en toplumsal bir şekilde yaparız"

Bundan sonraki süreçte hassas davrandığımız bir nokta var. Bir, adayımız Ekrem İmamoğlu. Bunu ben de söylüyorum Mansur Bey de. Onu adaylaştırmak için her şeyi yapacağız. Ekrem Başkan’ın bir yedeği yok. Ben Mansur Bey’i bir yedek aday pozisyonuna sokamam. Ekrem Başkan adaylaşamazsa kararı ben vermeyeceğim. Artık bazı kazanımlardan geri dönülemez demokrasilerde. 23 Mart günü bir kazanımdır. Yetkili kurullar tartışır. Ama bir aday değişecekse biz bunu yine 2 milyon üyemiz ve hatta artık yanında 15 milyon karar vermiş, milletimizle birlikte kararlaştırırız. Artık biz partinin adayını milletle birlikte belirlemeye geçtik. Buradan biz geri dönmeyiz biz artık. O yüzden Mansur Bey adaylaşacaksa da üyelerimizle ve milletimizle birlikte kararlaştırırız. Onlara sorarız. Birden çok aday varsa onu da sorabiliriz. Ama Mansur Bey kuvvetli bir seçenektir ama kendisi işine odaklı. Diyor ki ‘Ben Ankara’ya bakıyorum.’ Onun tercihi günü gelmeden ne bir adaylık ilan etmek, ne de kendisine öyle bir noktaya şimdiden kanalize etmek. Onun yerine dürüstçe, namusluca, çalışkan, emek vererek Ankara Büyükşehri yönetiyor. Bunun karşılığında millet onu en güzel yerlere layık görüyor. Günü geldiğinde her şey böyleyse, kendisi de isterse ben ona ‘Adayımız sensin’ demek yerine, yine bunu en toplumsal bir şekilde yaparız.”