SOSYAL MEDYA: BAĞLANTI MI, BAĞIMLILIK MI?

Sosyal medya bizi bağlıyor ama ruh sağlığımızı sessizce yıpratıyor olabilir.

Abone Ol

Telefon elimizde, gözümüz ekranda… Bağ kurmak için başladığımız bu yolculuk, farkında olmadan ruh sağlığımızı yıpratıyor olabilir. Türkiye’de günde ortalama 2 saat 43 dakika sosyal medyaya harcanıyor — bu, önerilen sürenin çok üzerinde.


Sabah alarmını sustururken ilk yaptığınız şey bildirimlere bakmak mı? Kahvaltınızı yaparken ekrana göz atıyor, otobüste ya da molalarda sürekli parmağınızı ekran üzerinde mi gezdiriyorsunuz? Eğer cevabınız “evet” ise, yalnız değilsiniz. Türkiye’de internet kullanıcılarının %90’ı sosyal medyada aktif. Günde ortalama 2 saat 43 dakika bu platformlarda vakit geçiriyoruz. Bu süre, haftada yaklaşık 19 saat demek. Yani neredeyse yarım iş günü…

Elbette sosyal medya tamamen kötü değil. Bize arkadaşlarımızla, ailemizle ve dünyanın dört bir yanındaki olaylarla anında bağlantı kurma imkânı veriyor. Yaratıcılığımızı gösterebiliyor, yeni şeyler öğrenebiliyor, benzer ilgi alanlarına sahip insanlarla tanışabiliyoruz. Ancak madalyonun bir de diğer yüzü var.

Sosyal medyada paylaşılanlar, hayatın filtrelenmiş bir versiyonu. Herkesin yalnızca en mutlu, en başarılı, en keyifli anlarını gördüğümüzde, kendi hayatımızı sorgulamaya başlıyoruz. “Benim hayatım neden böyle değil?” sorusu, zamanla özsaygıyı zedeleyen bir düşünce döngüsüne dönüşebiliyor. Psikoloji literatüründe bu durum “sosyal karşılaştırma” olarak bilinir ve uzun vadede depresyon, kaygı bozukluğu ve yalnızlık hissini artırabilir.

Üstelik “beğeni” ve “takipçi” sayısı da farkında olmadan birer onay ölçütüne dönüşüyor. Bir paylaşım az beğeni aldığında moralin bozulması, çok beğeni geldiğinde kısa süreli bir mutluluk yaşanması… Bu döngü, sosyal medyayı bir iletişim aracından çok bağımlılık yaratan bir oyun haline getiriyor.

Uzmanlar, ideal sosyal medya kullanım süresinin günde 30 ila 120 dakika arasında olması gerektiğini belirtiyor. Fazlası, zihinsel yorgunluğu artırıyor, odak süresini kısaltıyor ve uyku düzenini bozuyor. Özellikle yatmadan önce ekrana bakmak, beynin melatonin salgılamasını geciktirerek uykuya dalmayı zorlaştırıyor.

Peki, çözüm ne? Sosyal medyayı tamamen hayatımızdan çıkarmak gerçekçi değil. Ancak onu bilinçli kullanmak mümkün. Kendimize “dijital sınırlar” koymak, bildirimleri kısıtlamak, belirli saatlerde ekran detoksu yapmak ve gördüklerimizi “mutlak gerçek” olarak değil, “paylaşılmış an” olarak değerlendirmek büyük fark yaratabilir.

Unutmayalım; hayat, filtrelerin ve hashtag’lerin ötesinde, yaşadığımız anın içinde saklıdır. Telefon ekranını bir süreliğine kapattığımızda, belki de uzun süredir fark etmediğimiz gerçek manzarayı görme şansımız olur.