Avşar, Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı Murat Kurum tarafından cevaplanması istemiyle konuya ilişkin yazılı soru önergesi verdi.
Önergede, Kanal İstanbul’un kurum görüşlerine, bilimsel ve teknik analizlere ve bilirkişi raporlarına rağmen inadına yapılmak istendiğini, Boğaz güvenliği yerine haksız kazanç ve barındırdığı risklerle gündem de olduğunu belirten Avşar, Projeyle, su kaynaklarının tehdit altına gireceği, deprem açısından jeolojik riskler taşıdığı, tarım ve çevreye karşı tehdit oluşturduğu, şehir planları ve yargı süreçlerini hiçe sayıldığı, emsal artışları ve plan değişiklikleri ile haksız kazanç elde edildiği ve büyük güvenlik riskleri de taşıdığını ifade etti.
Avşar, bununla birlikte İstanbul’un, yeni 2 milyonu kaldıramayacağını, Kanal’ın 698 m’lik eniyle aynı güvenlik riskini taşıdığını, kamusal yarardan çok, belirli sermaye gruplarına hizmet ettiğini, Sazlıdere Barajının içme suyu kaynağı olmaktan çıkarıldığını, Terkos Gölünün risk altında olduğunu, tatlı yer altı su rezervlerinin bozulacağını, tarım ve orman arazilerinin yok olacağını, Çevre Düzeni Planının keyfe keder değiştirildiğini ve yargı süreçleri ile bilirkişi raporlarının yok sayıldığını belirtti.
Avşar sorularında; Proje kapsamında, plan değişikliğiyle imara açılan alanın yüz ölçümünü ve emsal artışlarıyla elde edilen yaklaşık ekonomik kazancı, taşıdığı risklere karşı bakanlığın bir master planının olup olmadığını, projenin toplam maliyeti ve finansman modeli ile yapılan ihaleleri ve merkezi bütçeden ayrılan kaynağı, Sazlıdere Barajı, içme suyu kaynağı olmaktan çıkarılmasını ve su kaybının nasıl telafi edileceğini, imara açılan bölgede planlanan yapıların yüzde kaçının sosyal konut ve lüks konutlardan oluştuğunu, bilirkişi raporlarına rağmen projeye devam etme durumunu, İstanbul’un mevcut durumuna 2 milyonu aşkın yeni nüfus eklenmesini, yapılan imar planı değişiklikleri ile oluşan haksız kazanç durumu ve getirdiği güvenlik riskine karşı ne tür tedbirlerin alındığı gibi birçok konuya ilişkin Bakan Kurum’a bir takım soru sordu.
Avşr Soru önergesinde şu ifadelere yerverdi.
Kanal İstanbul Projesi, ülkemizin ekonomisi, sanayisi, turizmi, kültürü, sanatı, bilimi ve diplomasisiyle en büyük ve en gelişmiş şehri İstanbul için; gündeme geldiği 2011 yılından bu yana kamuoyunda en çok tartışılan, teknik, güvenlik, çevresel ve ekonomik yönleriyle büyük endişelere yol açan bir projedir. Bu proje yalnızca Boğaz’daki gemi trafiğini azaltmak iddiasıyla değil; aynı zamanda etrafında oluşturulacak yeni şehir planları, imar düzenlemeleri, altyapı yatırımları ve bunlara bağlı haksız kazanç beklentileri ile de gündemdeki yerini korumaktadır. Söz konusu projenin tarım alanları, su havzaları ve doğal sit alanları üzerindeki etkisinin önlenmesi ve ilgili alanların korunması hususunda hangi tedbirlerin alındığı hususu belirsizdir.
Uzmanlar, ilgili meslek odaları ve resmî belgelere göre; Projeyle, güzergahta bulunan İstanbul’un su kaynaklarının tehdit altına gireceği, deprem riski açısından jeolojik olarak uygun olmadığı, tarım ve çevreye karşı tehdit oluşturduğu, şehir planları ve yargı süreçlerinin hiçe sayıldığı, emsal artışları ve plan değişiklikleri ile haksız kazanç elde edildiği ve bununla birlikte büyük güvenlik riskleri de taşıdığı belirtilmektedir.
Şöyle ki;
Mevcut durumda projenin sadece bir ulaşım veya güvenlik projesi olmadığı, İstanbul'un doğal varlıklarını, çevresini, su kaynaklarını ve tarım arazilerinin yok olma tehlikesi taşıdığı görülmektedir. ÇED raporunda da anlaşıldığı üzere projenin hayata geçmesi durumunda Karadeniz, Karadeniz’e akan nehirler ve Azak Deniz’inde oluşacak su seviyesinin azalmasının ülkemiz için hayati bir risk taşıyacağı ve bu durumun dikkate alınmadığı ifade edilmektedir. Yapılan açıklamalar ve planlar yeni şehir için planlanan nüfusun başlangıçta ifade edilen 500 bin kişinin çok üzerinde olacağını, planlanan tesislerin kapasitesinin 2 milyonluk bir eşdeğer nüfusa işaret ettiğini ortaya koymaktadır.
Proje gerekçesi, olarak Boğaz'daki gemi trafiği ve kaza riski öne sürülürken, Kanal güzergahı çevresinde yeni bir şehir kurmak kanalın en dar yeri olan 698 m ve gemiler riskli durumlarda çift yönlü geçiş yapabildiği hatta güvenli dönüş yaparak geri çıkabildiği, İstanbul Boğazı çevresinde yaşayanlar için öne sürülen risklerin, kat ve kat fazlası Kanal açıldığında çevresindeki yerleşim alanları için de geçerli olacaktır.
Özellikle ‘özel proje alanları’ adıyla genişletilen bölgelere tanınan ayrıcalıklar, yoğunluk ve emsal artışları, inşaat alanı transferi gibi imkanlar, projenin kamu yararından ziyade belirli sermaye gruplarının çıkarına hizmet ettiği de kamuoyunda ciddi rahatsızlıklara yol açmıştır. TOKİ eliyle yürütülen on binlerce konutluk inşaat, hukuki süreçler devam ederken ve planlar mahkemelerce iptal edilirken dahi İstanbul'un kritik su havzaları, meraları ve tarım arazileri üzerinde hız kesmeden devam etmektedir.
Kanal İstanbul projesinin yıkıcı sonuçlarından bir diğeri de İstanbul'a yılda ortalama 55 milyon m3 su sağlayan, kentin toplam su depolama kapasitesinin önemli bir bölümünü oluşturan Sazlıdere Barajı, Projesi nedeniyle tamamen ortadan kaldırılacağıdır. Ayrıca baraj, İSKİ'nin kullanım hakkı ve yasal koruma statüsü bulunmasına rağmen, Cumhurbaşkanlığı kararıyla içme suyu kaynağı olmaktan çıkarılmıştır.
Kentimizin bir diğer önemli su kaynağı olan Terkos Gölü de Kanal nedeniyle risk altındadır. Kanal kazısı, gölün doğu havzasından beslenmesini engelleyecek, gölden kanala doğru su kaçaklarına neden olabilecek ve gölün su kalitesini bozacaktır. Terkos kumulları ve tarihi kumul ağaçlandırmasının zarar görmesi, gölün içme suyu özelliğini tehlikeye atacaktır.
Proje güzergahı, İstanbul'un stratejik yeraltı suyu rezervlerinin bulunduğu alanları da içermektedir. Kanal kazısı, yeraltı suyu akışını bozacak, tatlı yeraltı su rezervlerinin tuzlanmasına ve kalitesinin bozulmasına yol açacaktır.
Kanal projesi, aynı zamanda İstanbul'un gıda güvencesi ve ekolojik dengesi için hayati öneme sahip tarım ve orman arazilerini de yok etmektedir. Binlerce hektar verimli tarım ve mera arazisi, beton yığınlarına dönüşme tehlikesiyle karşı karşıyadır. İstanbul'un nefes borusu olan Kuzey Ormanları'nın önemli bir bölümü, kanal ve bağlantı yolları, yeni yerleşimler ve inşaatlar için açılacak ocaklar nedeniyle geri dönülmez biçimde tahrip edilecektir.
Kamuoyuna yansıdığı üzere Kentin anayasası niteliğindeki 1/100.000 ölçekli Çevre Düzeni Planı defalarca değiştirilmiş, alt ölçekli planlar sürekli revize edilmiştir. Bu durum, projenin plansızlığını ortaya koymaktadır.
Bunun yanında gerek yerel yönetimlerin gerekse ilgili meslek odaların açtığı çok sayıda davada, bilirkişi raporları projenin sakıncalarını net bir şekilde ortaya koymakta ve yürütmeyi durdurma kararına rağmen yeni bir karar ile işleme devam edildiği görülmektedir. Bu durum, yargı süreçlerine olan güveni de zedelemektedir.
Bu bağlamda;
1. Kanal İstanbul Projesi kapsamında, şu ana kadar imara açılan toplam alanın yüzölçümü nedir? Söz konusu arazilerin plan değişikliğiyle imara açılması ve emsal artışlarıyla elde edilen yaklaşık ekonomik kazanç nedir? Bu değer artışından kimlerin faydalanmıştır?
2. Projeyle, İstanbul’un gıda güvenliği, su havzaları, mikro iklim dengesi, deprem riski, tarımsal üretimi, güvenlik ve şehir planları üzerindeki olası etkilerine ilişkin Bakanlığımızca hazırlanmış bir master planınız var mıdır? Şayet varsa söz konusu planın hazırlık aşamasında konuyla ilgili sivil toplum kuruluşları, meslek odaları, üniversiteler ve uzmanlar tarafından hazırlanan muhtelif raporlar ve analizler dikkate alınmış mıdır?
3. Proje için öngörülen güncel toplam yatırım maliyeti ne kadardır? Projenin finansman modeli nedir? Kamu-özel iş birliği modeli uygulanmakta mıdır? Bu kapsamda kaç adet ihale düzenlenmiştir? Bu ihalelerin toplam bedeli ne kadardır ve hangi şirketler tarafından üstlenilmiştir? Ayrıca Kanal İstanbul Projesine bugüne kadar merkezi bütçeden ne kadar kaynak ayrılmıştır?
4. İstanbul’un riskli yapı stoku, depreme hazırlık durumu ve acil ihtiyaçları dikkate alındığında Proje için ayrılan söz konusu kamu kaynaklarını ‘ekonomiklik, verimlilik ve etkililik’ ilkeleri bağlamında riskli yapıların dönüşümü, ulaşım altyapısının iyileştirilmesi ve mevcut su varlıklarının korunması gibi alanlarda kullanılması hususunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu konuda bir çalışma yapmayı düşünüyorsunuz?
5. İstanbul'a yılda ortalama 55 milyon m3 su sağlayan, kentin toplam su depolama kapasitesinin önemli bir bölümünü oluşturan Sazlıdere Barajı, İSKİ'nin kullanım hakkı ve yasal koruma statüsünde olmasına rağmen Cumhurbaşkanlığı kararıyla içme suyu kaynağı olmaktan hangi kamusal yarar gözetilerek çıkarılmıştır? İstanbul’un su arzında bu kaybın nasıl telafi edilmesi planlanmaktadır? Bu hususta bir çalışmanız var mıdır?
6. İmara açılan söz konusu bölgede planlanan yapıların yüzde kaçı sosyal konut, yüzde kaçı orta ve üst grubuna hitap eden lüks konutlar ve yapılardan oluşmaktadır? Sosyal konutların başvuru koşulları nelerdir? Bu hususta kamuoyunu bilgilendirecek misiniz?
7. Projenin; kamusal yarar, şehircilik ilkeleri, tarım ve su havzaları bakımından sakıncalı olduğu gerekçesiyle meslek odaları, STK’lar ve ilgili kamu kurumları tarafından açılan ve mahkemece önemli bir kısmının yürütmesinin durdurulması ve planların iptali ile sonuçlanmasına karşın kararın tanınmayıp yeni bir karar alınarak işleme devam edilmesi hususu tarafınızca nasıl değerlendirilmektedir?
8. İstanbul'un mevcut kalabalığından, trafiğinden şikâyet edilirken, köye geri dönüş teşvik edilirken, tarımsal üretimin canlanması konuşulurken İstanbul nüfusuna 2 milyonu aşkın yeni nüfus eklenmesini yaşam standartları, şehircilik ve yönetim ilkeleri açısından nasıl değerlendiriyorsunuz?
9. Bakanlığınız, Kanal İstanbul Projesi çerçevesinde yapılan imar planı değişikliklerini halkın katılımı, çevre hakkı ve kamu yararı ilkeleriyle ne ölçüde örtüştüğünü savunmaktadır? Bu savunmalar hangi raporlara dayandırılmaktadır? Şehircilik ilkeleri bağlamında konuya ilişkin ilgili STK’lar, meslek odaları, üniversiteler ve uzmanlar tarafından hazırlanan raporlarla karşılaştırmalı analizleri yapılmış mıdır?
10. Proje gerekçesi, olarak ‘Boğaz'daki gemi trafiği ve kaza riski’ öne sürülürken Kanal güzergahında yeni bir şehir kurulması halinde Kanalın en dar yeri olan 698 m de riskli durumlarda çift yönlü geçiş yapılacağı hatta geri çıkabileceği olasılığı dikkate alındığında İstanbul Boğazındaki risklerin, kat ve kat fazlası Kanal için de geçerli olacaktır. Bu güvenlik riskine karşı ne tür tedbirlerin alınması planlanmaktadır? Bu konuda çalışmanız var mıdır?