Özgür Özel'in açıklamalarından öne çıkanlar şöyle:
Bugün Türkiye'nin dört bir yanından konuklarımız var. Ankara'nın Türkiye'nin dört bir Ankara'nın Türkiye'nin ve dünyanın dört bir yanından konukları vardı. Pazar gününden başladı, dün, bugün devam ediyor. Dün 10 Kasım'dı ve milyonlar Anıtkabir'e aktılar.
Her biriniz dün Anıtkabir'deydiniz. Hep beraber atamızın huzurundaydık. Ömrünü bu güzel ülkeye, bu aziz millete adayan Mustafa Kemal Atatürk'ü daha 57 yaşında bundan 87 yıl önce ebediyete uğurlamıştık. Dün saat 09.05'te bizler anıtkabirdeyken, aracını durdurup aracının önünde, vapurun güvertesinde, çalan siren sesinde, fabrikada çalıştığı tezgahın önünde, bahçesinde, tarlada tek başına başını öne eğen, elini kalbine koyan ve bu güzel vatanı borçlu olduğumuz Gazi Mustafa Kemal'i büyük bir sevgiyle, özlemle, minnetle anan herkesin önünde saygıyla eğiliyorum.
Minnetlerimizi bir kez daha ifade ediyoruz. Allah rahmet eylesin. Öldükten, yitirildikten 87 yıl sonra böyle bir sevgi, böyle bir coşku, ona duyulan bu kadar yüksek minnet duyguları boşuna değil. Bunu yaşamının her alanına dönüp şöyle bir baktığınızda görebilirsiniz. Ben son zamanlarda okuduğum bir anekdottan etkilendim. Bugün onu paylaşacağım sizinle. Bir gün mecliste bir milletvekili İstanbul ya da Ankara illerinden birine Atatürk'ün adını verilmesini, böylelikle Atatürk'ün adının şehrin temellerine kazılmasını önermiş. Bunu duyuyor Paşa. Milletvekilini çağırıyor ve şöyle diyor. Bir ismin dillerde kalması için şehrin temellerine sığınmasına gerek yoktur. Bakın şehrin ismi İstanbul ama Fatih Sultan Mehmet'i hemen hatırlıyoruz. Eğer ben bir şey yapabildiysem şehrin temellerime ismini yazarak değil, milletin kalbine yazarak anılmak isterim. İşte kalbine milletin kalbine yazıldığının en iyi göstergesi. Dün biz Sayın Erdoğan'ın başkanlığındaki devletimizi, meclisimizi, milletimizi temsil eden heyetle huzurdaydık.
ANITKABİR'DEKİ O SÖZLERE YANIT VERDİ
Birlikte Misak-ı Milli Kulesine geçtik. Sayın Erdoğan deftere yazdı. Bize okudu. Tabii orada kendine bir şey söylenmez. Doğru değil Atanın huzurunda. Ama şöyle okuyor. Yüce Atatürk diyor. En büyük eserim dediğin Cumhuriyete sahip çıkacağız. Çok güzel. Atatürk'ün o sözünün o kadarını alan ve Atatürk'ün diğer büyük eserine bugünkü zulmü yapana, Atatürk'ün partisine kayyum atamaya çalışana, İstanbul'da kayyumlar atayana, davalar açana, partisi üzerinde hesaplar yapana, belediye başkanlarına haksız saldırılarla ithamlarla bir yıl geçirene o cümlenin doğrusunu söyleyeyim.
Diyor ki Gazi Mustafa Kemal Atatürk. Benim iki büyük eserim var. Bunlardan birisi Cumhuriyetse diğeri Cumhuriyet Halk Partisidir. Biz onun Cumhuriyetle birlikte ikinci büyük eseri olan Baba ocağımızın Cumhuriyet Halk Partisi'nin çatısı altında onu bir kez daha özlemle, onun partisinde görev yapmanın verdiği gururla...
Değerli konuklar, Cumhuriyet coşkusunu birlikte olmanın heyecanını hep yüreğimizde hissediyoruz. Bu salonun enerjisi, muhabbeti, neşesi aslında Cumhuriyet Halk Partisi açısından nasıl bir yolda yüründüğünü gösteriyor. Ama maalesef bu ülkenin birer ferdi olarak bu ülkede yaşadıklarımız çoklu kriz ortamı her birimizi gerçekten her bir gün bir başka üzüntüyle, bir başka çelişkiyle, bir başka felaketle, bir başka haksızlıkla yüzleştiriyor.
DİLOVASI'NDAKİ YANGIN FACİASI
Maalesef onlardan bir tanesi de Kocaeli Dilovasında iş yerindeki yangında 3 çocuk yaşta 6 vatandaşımızı kaybetmemiz de yüreklerimizi dağladı. Bu iş yerinin kaçak olduğu, kaçak işçi çalıştırdığı, çocukların emeğini sömürdüğü ortaya çıktı ve bir kez daha bir kara düzenle yüzleştik. 16 yaşındaki Cansu Esatoğlu, 17 yaşındaki Nisa Taşdemir, 17 yaşındaki Tuğba Taşdemir emekleri sömürülen çocuk işçilerimizdi. Mahallelerinden defalarca şikayet edilmelerine rağmen işlem yapılmayan ve adeta göz göre göre felaketin beklendiği bir süreç yaşandı o mahallede.
Cimer'e yapılan başvuru şu şekilde. Bakın Cimer'e yazan vatandaşımız, adı belli, sanı belli, televizyonlarda da izledik. Şöyle yazmış." Kocaeli Dilovası ilçesi Mimar Sinan Mahallesi, İş Bankası Şubesinin yanında Vahdet Cami'nin bitişiğinde ismi levhası olmayan parfüm imalat ve dolumu yapılan iş yerinde Mahallemizin kadınları ve çocukları yaklaşık 15 çalışan olup bunların çoğu sigortasız çalışıp iş güvenliği hiç olmayıp ihtiyacı olan kadınların kovulma tehdidiyle çalıştırıldığı yemek parasının 70 lira olduğu yemeği de gidin kendiniz yiyin diyerek işçi kadını sömüren bu doymaz iş yeri sahibini yüce devletimize şikayet ediyorum. Gereğinin yapılmasını arz ederim"
Devlet dediğin binalar, devlet dediğin bilgisayarlar, mail adreslerinden ibaret cansız bir yapı. Ama onu yönetmeye milletin yetki verdikleri var. İşte oradan saygıyla arz edip devletten cevap geliyor Cimer'den. İş sağlığı ve güvenliğine yönelik alınmayan tedbirlerin neler olduğunu, iş yerinin hangi kısmında ve ne zamandan beri alınmadığını, iş yerinin tam unvanını, tam adresini iki yanında bir yanında İş Bankası, onun yanında İşkur var. Bize buranın tam adresini iletişim bilgilerini belirttiğiniz takdirde başvurunuzu işleme alacağız. Yoksa almamışlar. Çocuk işçilerin ise yaşları ve kimlik bilgilerini bizimle paylaşmanız gerekmektedir. Tarif var, adres var, tespit var, ihbar var ama bunun karşısında harekete geçmeyip denetim için ayak süreyen ve dünkü felaketi bekleyen birileri var.
FACİANIN ALTINDAN TANIDIK İSİM ÇIKTI
Kaçak işçi ve çocuk işçi çalıştıran tesisin sahipleri değerli milletvekillerim bilhassa pandemide grubumuzun yarısı o dönemde de milletvekiliydi. Maalesef tanıdık çıktı. Şirket pandemide meclise tek başına kolonya ve dezenfektan tedariki yapan... Genel Kurul'da Tekirdağ'dan hareketle Meclis Başkanına Sayın Şentop'a bu firma bu ihaleyi ne zaman aldı dediğimde önce o ihalenin, o şirketin onları bedava verdiği söylenen. Sonra davet usulü ihaleler çıkan ve yurt dışına sattığı kolonyalarda metanol bulunan onu içeriye satan.