Merhaba Sevgili HABERE GÜVEN okuyucuları. Tam kapanmanın ikinci günündeyiz, 1 Mayıs 2021.

1 Mayıs eve sığar mı, sığmaz mı bir kere daha deniyoruz.  Bu, evlerde geçireceğimiz, apartmanımızın balkonundan 1 Mayıs marşı açıp söyleyeceğimiz ve komşularımızın tuhaf bakışlarına maruz kalacağımız ikinci 1 Mayısımız çünkü...

Peki, nasıl bir 1 Mayıs, bu 1 Mayıs? Tabi ki buruk. Sokaklarda olamadığımız, hep bir ağızdan haykıramadığımız her 1 Mayıs buruktur bizim için çünkü…

1 Mayıs kültürü her ne kadar ailede aşılanmış olsa da bana, ilk 1 Mayıslarımı üniversite hayatımda yaşamaya başladım.

Dil ve Tarih Coğrafya fakültesinin meşhur orta bahçesi… 1 Mayıs sabahlarında biraz çiğ çiğ kokan o ilk çayı, bayram çocukları olarak biz orta bahçe devrimcileri içerdik. Erkenden giderdik okula. Ankara’da bir güzel Mayıs havası… Hepimizde ayrı bir kortej telaşı. Bir hafta öncesinden başlamış, afiş ve pankartlarımıza duvar kapma savaşından yeni çıkmışız. Güler oynar dövizler yazardık o 1 Mayıs sabahlarında hep birlikte…

O yaşlarımda her sene farklı bir oluşuma sempati duyar yavaşça yakınlaşır, sessizce bakardım. Öyle iyi bir devrimci de değildim zaten. Duygusal, çekingen, meraklı ve güler yüzlü bir genç kadındım işte.

Çok takı toka takmak, sürekli gülümsemek gibi büyük hatalarım vardı... Çok kabul edilmezdi o yıllar hatırlarsınız bu tarz durumlar. Yav arkadaş ne çektik ya o dönem özellikle biz kadınlar; o sol  gelenekten, devrimci ahlaktan… Yani diyeceksiniz ki belki de “Artık kalmadı o tabular” Biz kadınlara sorarsanız, hala da var. Dar ediliyor bize siyaset alanları, sendikalar ve 1 Mayıslar… Tabi şu olumlu tarafı da söylemezsek haksızlık olur, sol gelenek toplumsal cinsiyet eşitliği konusunda kadınlı erkekli büyük bir gelişme de gösterdi. Memleket ortalamasına bakarsak arş-ı alada bile sayılabiliriz ama yine de hala şunu göremiyor erkeklerin büyük bir kısmı. Yani konu emek sömürüsüyse “Biz bir susalım da, kadınlar konuşsun hepimizden önce.” diyemiyorlar bir türlü…

 TUiK Haziran 2020 verilerinde Türkiye’de erkek istihdamı %58,9, kadınlarda ise bu oran %26,3 olarak görünüyor.  Esnek çalışma sisteminin ise nerdeyse tamamen kadınlar için uydurulduğunu, daha önceki bir yazımda ayrıntılı bir şekilde incelemiştim. Kadınların ev içi işçisi olarak bedava çalıştırıldığı, artan zamanlarında da güvencesiz işlerde yarı zamanlı olarak çalıştığını görüyoruz. Kadınların çalıştığı bu yarı zamanlı işler, erkeklerin çalıştığı işlere nazaran ilerlemenin mümkün olmadığı, rahatsız edici, gelişim veya tatmin sağlamayan, niteliksiz ve ağır işler olarak tanımlanabilir. Devlet tarafından evini ücretsiz bir şekilde fırçalamaya mahkum edilen kadın, sermaye tarafından da güvencesiz bir şekilde başkasının tuvaletini fırçalamaya mahkum ediliyor ne yazık ki…  

Tutunacak hiçbir dalı olmayan kadınların, bir de bütün bunlar yetmiyormuş gibi ev içi şiddete maruz kaldığını ve maruz kaldığı bu şiddeti hukuki yollarla onaramadığını görüp de feminist olmamak mümkün mü arkadaşlar?  Bu arada kutsal aile yapısında kadının görevinin olumlu olmak, eşine neşe, çocuklarına bakım ve sevgi vermek olduğunu düşündükçe ciğerimize koca bir öküz oturuyor ki hiç sormayın.  Gloria STEINEM’ın  “Feminist değilsen, mazoşistsin.” söylemi gelir hep aklıma Türkiye’deki bu tabloya bakınca…

Sendikalarda kadın oranlarına bakalım mı bir de? Kadının hak arayışına girmesi bile toplumumuz tarafından öyle kabul görmez bir durum ki… Bakın bu rakamlar tam da bu konunun somut birer ispatı. “Sen gel evinle çocuklarınla ilgilen, ne işin var hakla, sendikayla? “ diyen erkekler, kadınları o kadar ikna etmiş ki örneğin DİSK’te 141 yöneticinin sadece 18 i kadın.  HAK-İŞ’te ise 103 yöneticiden 9’u kadın. TÜRK-İŞ’te 180 yöneticiden 5’i kadın ve şimdi sıkı durun AKP’nin iktidara geçmesinden sonra en çok üyeye sahip olarak, Türkiye’nin en büyük memur sendikası olan MEMUR-SEN’ de hiç kadın yok. Evet hiç! 79 yöneticisi de erkek. 

Şimdi KESK’ten bahsedeceğim bu örneklerin üstüne ama kendi konfederasyonunu övüyor diyeceksiniz ama demeyin efendim. KESK eşit temsiliyeti örnekleyen Türkiye’deki tek sendika. 

Eş başkanlık, kadın sekreterleri, kadın meclisleri uygulamalarıyla Türkiye’deki tek örnek sendikacılık sistemini yürütüyor ve geliştiriyor olduğunu gururla söylememiz mümkün.  Dikkatinizi çekerim geliştiriyor diye ifade ettim. Çünkü öyle kolay olmuyor. Sendikamızda aktif olarak sürdürülen 20 yıllık bir feminist mücadeleden bahsetmek mümkün ama yıllarca genetiğimize işlenmiş bu eril gelenekler, öyle birden soyunup da vestiyere bırakılamıyor. Biz de kendi içimizde bir gelişim ve devinim çabasındayız. Ama yol alındı, önemli bir yol alındı, çok da emek verildi, benim gibi genç kadın sendika yürütücülerine bugün sunulan bu eşitlikçi ortamda, çok arkadaşlarımızın emeği ve mücadelesi var. 

Bizim en önemli emanetimiz bence bizden öncekilerin vermiş olduğu bu mücadelelerle kazanılmış ve bize hazır olarak sunulmuş bu haklarımız.  Tabi ki kazanılmışa sahip çıkmak da yeterli olmamalı bizler için, bir de eklememiz gerekenler var bu kazanımlara. Derinleşen ekonomik krizin karşısında biz kadınlar daha da bileniyor ve gelişiyoruz aslında.

Türkiye’deki kadın hareketine bakınca, muhalif hareketler içinde en umut veren hareket olduğunu söylememiz mümkün. Pandemi günlerinin engellerini bile tanımayarak ne eylemler yapmaktayız bir düşünsenize. Feminist dayanışmayla direndik ve direnmeye daha da güçlü bir şekilde devam ediyoruz.  O zaman bu yarı buruk 1 Mayıs yazısını “ Kadınlar olarak 1 Mayıs’a hangi taleplerle giriyoruz?” sorusuna cevaplar vererek bitirelim ki bunlar da mücadele başlıklarımız olsun:

Gittikçe derinleşen ekonomik krizin kadın emeği sömürüsüyle, sarılmaya çalışılmasını kabul etmiyoruz.

Pandeminin yarattığı yeni yaşam şeklinin; devlet desteği ile değil, kadın emeği ile yürütülmesini kabul etmiyoruz.

Sermaye grubunun başta kadınları hak ihlaline uğratan esnek çalışma modelini dayatıyor olmasını kabul etmiyoruz.

Güvencesizliğin ve yoksulluğun kadınların omzuna yüklenmesini kabul etmiyoruz.

Eşit işe eşit ücret alamamayı kabul etmiyoruz.

Aşısız bir şekilde en riskli çalışma alanlarında çalıştırılmayı kabul etmiyoruz.

Sosyal politikaların hala kadın dostu olmuyor oluşunu kabul etmiyoruz.

Ebeveynlik izninin olmadığı çalışma sistemini kabul etmiyoruz.

İstanbul sözleşmesinin kaldırılması başta olmak üzere kadınların kazanımlarına yönelik her türlü saldırıyı tüm gücümüzle reddediyoruz.

YAŞASIN 1 MAYIS, YAŞASIN KADIN DAYANIŞMASI!

Editör: TE Bilisim