“Futbol 90 dakikalık basit bir oyundan mı ibarettir?

Futbola miyop bakanlar için evet, ama biraz daha yakından bakınca futbol topunun içinde büyük bir dünya saklı, rengarenk bir film… Maçın başlama düdüğünden çok önce festival başlar sokaklarda, bir cümbüş futbol rüzgarına karışır, insanların içi kıpır kıpır, en güzel kıyafetlerini donanırlar, renk renk bayramlıklarını…”

"Bana mutluluğun resmini yapabilir misin Abidin?" demiş usta şair Nazım Hikmet. Abidin Dino ise yalnızca farklı mutlulukların resimlerini yapmakla kalmamış, filmini bile çekmiş: “GOAL”! Bununla da kalmamış “Abidin Londra'da Dünya Kupası Maçlarını Filme Alırken” isimli kitabını yazmış ve içine koyduğu 84 el çizimi desenle sokaklardan yeşil sahanın içine kadar bize futbolun doyumsuz güzelliklerini yaşatmış.

Abidin Dino, G. Afrikalı yönetmen Ross Devenish ile birlikte 1966 İngiltere Dünya Şampiyonası'nı yalnızca oyuncuları, seyircileri ve maçları ile değil; aynı zamanda Londra'nın ara sokakları, farklı yaşamların futbolla kesiştiği noktaları başarıyla filme aktarmış. Abidin Dino çektiği “GOAL” filmi ile futbolun tüm güzelliklerini sanat ile harmanlamış, tarihi anlara tanıklık etmiş ve aynı zamanda 'Bir film nasıl yapılır?' sorusuna alternatif bir yanıt aramış. FLAHERTY Ödülünü kazanan bu filmi ile Abidin Dino, futbolun güzelliklerinin yanı sıra, futbolcuların ve seyircilerin tüm duygularını, mutluluk ve mutsuzluklarını da yakalamayı başarmış. Ünlü ressam, filmin çekiminden önce yüzlerce resim çizerek maçların hangi anlayışla çekileceğini, kameraların hangi açıdan, hangi derinlikle bakacaklarını titizlikle kararlaştırmış ve futbola sanatçı yaklaşımının en güzel örneklerinden birini sergilemiş. Abidin Dino, filmi ne zorluklarla gerçekleştirdiğini kendi ağzından şöyle aktarıyor:

"Yazdığınız gibi, filmin kurgusu için geceli gündüzlü çalıştım. Bu uğurda, üçer kişilik, dört grup kurgucunun başında, aralıksız bir seçme sorumluluğunu yüklendim. 300,000 feet filmden gerekli parçayı bulup yerine yerleştirmek için, belleğimizi fazlası ile kullanmamız gerekiyordu. Tokyo Olimpiyat filmini 8 ay boyunca kurgulayan Japon sinemacıların bol vaktine karşılık, bana verilen zaman bir tek aydan ibaretti. Ayrıca, bir ay seslendirme ile renkli denetleme eklenirse, 2 ay gibi rekor sayılabilecek bir süre içinde, filmi kontrat tarihine yetiştirdik.

Ancak belirtmek istediğim nokta bu değil…

Filmin çekişinden önce, yüzlerce resim çizerek, maçların hangi anlayışla çekileceğini, kameraların ne zaman, hangi zaviyelerden, hangi irilikte, nasıl yaklaşmalar ve uzaklaşmalarla konuyu deşeceklerini kararlaştırdım. Başka başka sahanlıklarda yerleştirilen kameraların planlanmasından başka, final maçında Wembley'de 4 kamerayı çukurlara oturtmak uğruna, federasyon başkanı Sir Stanley Rous ile az mı tartıştık!..

Alanın düzeyinden tut da, kale arkasına, ya da ışık kulelerine varıncaya kadar her şeyin hesaplanması önemli idi. Kameraları gezer konuşurlarla (walkie-talkie) yönetmek de bana düşüyordu. Fakat her şeyden daha fazla, çizgili senaryonun fayda sağladığını düşünüyorum. Rejisör olarak seçilmem de, bu hazırlık çalışması sonrası kesinleşti. Elbette ki, rejisörün, bir maçtaki olayları peşin olarak bilmesine imkân yok, ancak belli bir durumda operatörden beklenen şeyi anlatmak pekala mümkün oluyor.

Örneğin oyuncularla hakemin kavgasının hangi maçta patlak vereceğini bilmiyordum, ama çekicilere bu durumda nasıl çalışacaklarını anlatmış durumdaydım. Nitekim Arjantin-İngiltere maçında resimlerim fazlasıyla gerçekleşti. Yaralanma, kovulma, penaltı, seyircilerin tutumu, takımların özelliğine göre çekiş cinsinden birçok konuyu önceden açıkladım. Hiçbir kamera başıboş çalışmamıştır. Renk konusu, maçlardan önce, Tecnicolor'un uzmanları ve çekicilerle başka başka saatlerde ve hava şartlarında yapılan deneylerle araştırıldı. İngiltere'de, yağmurlu bir günde, saat 19:00'dan sonra biten bir maçı renkli olarak çekmek olanaksız sayılıyordu, bunu başardık. Filmin renkli baskısında, laboratuarda ayrıca önemli değişiklikler yapıldı. Bugün artık belirli bir negatiften bambaşka renkler elde edilebiliyor, kimi söndürülebiliyor, hatta büsbütün değiştirilebiliyor.

İş bununla da bitmiyordu: Maçlar sönük geçseydi, ne yapılacaktı?

O takdirde, maçlar kadar, maçlar sırasında Londra şehrindeki hayata, maç dışı futbol tutkusuna geniş yer verilecekti. Vakit kaybetmemek için, bu parçalar çekildi de…

Bir saatlik filmi sürdürecek kadar bir Londra hikayesi duruyor kutularda…

Prodüktör Octavio Sonoret, bu alanda sınırsız yetki vererek, Portobello Road mahallesinde acayip yaratıklardan tut da, Bibas Boutique'teki tavus kuşu misali kızlara varıncaya kadar, küçük buluşlarla futbola bağlanmış anlatımları çekmemizi gereksiz bulmadı. Fakat maçlar ilginç olunca, kurgu sırasında bu sahneler, biraz üzüntü ile tekrar kutulara döndü. Müzik ve konuşma üstüne verilecek kararlar da az önemli değildi. Hele seyirciler üstüne, büyük kısmı kullanılamayan neredeyse sosyolojik bir araştırma bile yaptık. Rastlantı değildi bunlar…

Filmde kalan parçalar bile, bu bakımdan belki ilginç…

Bunları anlatmaktaki maksadım, bu genişlikteki bir konuyu kavramanın sırf bir kurgu işi olmadığını anlatmak için… Tokyo Olimpiyat filminin Ichikava gibi bir rejisöre çektirilmesi, gelecek Kış Sporları Olimpiyatlarının Lelouch ve Reichenbah gibi iki ünlü sanatçıya birden verilmesi bu çeşit konuların kurgudan öte zorluklar göstermesinden ileri geliyor."

Abidin Dino, İngiltere'nin ilk ve tek Dünya Kupası zaferini yaşadığı 1966 yılındaki Dünya Kupası'yla ilgili çekmiş olduğu “GOAL” filmi bugüne kadar futbolla ilgili yapılmış filmlerden daha sıra dışıdır. Dino, başka hiçbir spor ya da oyunun sahip olmadığı o sihirli dünya da büyülü meşin topun, milyonları peşinden koşturmasındaki sırrı, sanatçı ve edebiyatçı gözüyle hem filmini yaparak hem de kitabını yazarak araştırmış.

Maçlar oynanırken sokakların sessizliği, saha içi çekimleri, meşin yuvarlakla kramponun buluştuğu anda çıkan “çufff” sesi… Futbolun beşiği İngiltere, şampiyonluk için tıngır mıngır sallanırken, Abidin Dino'nun kamerası sahanın içinde, tüm o gürültüden patırtıdan uzak, sadece futbolla ilgilenmiş.

Yakın çekimler, gol sevincinde saha kenarına kadar uzanmış taraftarlarla buluşmalar bir tarafta. Pele'nin aldığı darbeler yüzünden çektiği acının dakika dakika kaydedilişi, Eusebio'nun dikkatli gözlerle bakıldığında sadece genetik özelliklerini değil, karakter özelliklerini de Cristiano Ronaldo'ya devrettiğini rahatlıkla görebiliyorsunuz. Onları birer efsane haline getiren şeyin, salt teknik ve yetenek olmadığını “GOAL” filminde görmek mümkün.

Abidin Dino'nun kamerası futbolcuların takımlarına nasıl liderlik ettiklerini, inançlarını, duygularını yakın çekimlerle gözler önüne seriyor. Dino'nun “GOAL” filmi baştan sona futbol olmasına karşın, futbolun ötesinde bir film…

Editör: TE Bilisim