Çernobil Faciası, 26 Nisan 1986 tarihinde Sovyetler Birliği'ne bağlı Ukrayna Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti'nin Pripyat şehri yakınlarındaki Çernobil Nükleer Santrali'nin 4 numaralı reaktöründe gerçekleşen nükleer kazadır.

Adana Çevre Platformu Çernobil Faciasının 35. Yıldönümü Olması Nedeniyle Yazılı Bir Basın Açıklaması Gerçekleştirdi.

Platform; “İnsanlık nükleer belasıyla ilk olarak ikinci dünya savaşı bitmek üzereyken tanıştı. ABD Japonya’yı teslim olmaya zorlamak için Hiroşima ve Nagazaki kentlerine birer nükleer bomba attı. Yüzbinlerce insan anında hayatını kaybetti, yüzbinlerce insan ise daha sonraki günlerde büyük acılar çekerek radyasyon etkisiyle öldüler. ABD bunu yaparak, aynı zamanda dünyaya egemen güç olduğunu da göstermiş oluyordu” dedi.

Adana Çevre Platformunun Konuyla İlgili Basın Açıklaması Şu Şekilde;

“İzleyen yıllarda başka ülkeler de nükleer silah ürettiler ve bugün yaşamaya devam ettiğimiz nükleer dehşet dengesi oluştu. Şu anda dünya üzerindeki hayatı defalarca yok edebilecek kadar nükleer silah depolarda ve her an kullanılmaya hazır olarak bekliyor. Birleşmiş Milletler tarafından hazırlanan “nükleer silahların yasaklanması” anlaşması, yeteri kadar üye ülkenin imzalamış olmasına rağmen sonuç vermiyor.

İkinci dünya savaşını izleyen yıllarda “nükleer gücün barışçıl amaçlarla kullanılması” safsatasıyla, elektrik enerjisi üretmek için nükleer santraller kurulmaya başlandı. Bu çok tehlikeli ve aynı zamanda saçma bir karardı. Elektrik enerjisi ondokuzuncu yüzyılın sonlarında bulunmuş ve kullanılmaya başlanmıştı.

Bunun için bir ısı kaynağına ihtiyaç vardı. Isıyla su kaynatılacak, buhar haline gelen su genleşecek ve oluşan basınçla jeneratörün kanatçıklarına çarparak döndürecek, böylece Isıl enerji kinetik enerjiye ve elektrik enerjisine dönüşecekti. Isı kaynağı olarak önceleri kömür ve petrol kullanılıyordu, nükleer santral projesinde ise nükleer reaksiyon ısı kaynağı oluyordu.

Kısacası, suyu kaynatmak için atomu parçalıyorsunuz, çıkan ısıyla buhar elde ediyorsunuz ve bunu günler, yıllar boyunca sürekli tekrar ediyorsunuz. Bunun akıllıca bir iş olmadığı başından belliydi. Çünkü, maddenin doğasıyla oynandığında, onun en küçük parçası parçalandığında ısıyla birlikte yüzlerce, binlerce yıl zararlı etkisini sürdürecek radyoaktif parçacıklar ortaya salınıyordu.

Bunları zaptedebilmek, etrafa saçılmasını önleyebilmek için görülmemiş kalınlıkta beton ve çelik kafesler yapmak zorunluluğu vardı. Bu yüzden nükleer santral kurulum maliyeti çok yüksek rakamlara ulaşıyor ve aynı sebepten ömrünü tamamlamış bir nükleer santralin söküm ve zararsız hale getirme maliyeti de yüksek oluyordu.

Kullanılmış yakıt çubuklarının binlerce yıl muhafaza edilmesi zorunluluğu da ayrı bir dertti ve ayrı bir masraf gerektiriyordu. Önce 30 yıl asit havuzlarında bekletmek, sonra da çevreye radyasyon saçmaması için çelik kaplarda yüzlerce, binlerce yıl bekletilmesi gerekiyordu.

Nükleer atıkların ne olacağı, nerede ve nasıl muhafaza edileceği konusu bugün dahi çözümsüz bir konu olmaya devam ediyor. Nükleer santral normal çalışma şartlarında, yani kaza olmasa bile atmosfere ve kullanılıp deşarj edilen soğutma suyuna zararlı radyoaktif maddeler salar. Fransa’da nükleer santralin 5 km. yakınında yaşayan çocuklarda normalin 5 katı fazla lösemi ve gırtlak kanseri vakası görülmüştür.

Ukrayna’da bulunan Çernobil nükleer santralinde 26 Nisan 1986’da en büyük nükleer felaket yaşandı. Santrali Rosatom adındaki devlet şirketi kurmuştu ve kaza insan hatası sonucunda olmuştu. Kaza anında ve sonrasındaki temizlik çalışmalarında binlerce insan hayatını kaybetti. Yakın çevrede yaşayan ve yüksek seviyede radyasyona maruz kalan on binlerce insan sonraki yıllarda büyük acılar çekti, çoğu hayatını kaybetti. Yaşanan kazadan sonra “Çernobil kurbanları” deyimi kullanılır oldu.

Çernobil’in 30 km. çevresindeki alan boşaltıldı, halen de bu alana girilmesi yasak. Çekirdek erimesinin bugün de devam ettiği santralde alınması gereken koruyucu tedbirler için Ukrayna Hükümeti’nin bütçesi yetersiz kalınca Avrupa Birliği’nden yardım istendi. Buradan sağlanan çok büyük miktarda para ile Çelik ve betondan oluşan bir koruyucu kubbe yapıldı. Bu çalışmanın da geçici olduğu, yüksek radyasyon sonucu bu kubbenin de zayıflayacağı, çekirdek erimesinin yüzyıllarca süreceği açıklandı.

Çernobil’de yaşanan bu nükleer felaketten toplam 800 bin insanın etkilendiği tahmin ediliyor. Şu ana kadar toplam insan kaybı konusunda resmi makamlar bir açıklama yapmadı, nükleer lobinin de gerçeklerin açıklanmamasında etkisi olduğu düşünülüyor. Avrupa Nükleere Karşı Hekimler Birliği örgütü toplam insan kaybının 30 bin olduğunu açıkladı. Bu sayıyı 200 bin olarak söyleyenler de bulunuyor.

Akkuyu nükleer santralini aynı Rus şirketi, yani sabıkalı Rosatom yapacak. Şirketin Rus yetkilisine Akkuyu’da keşif için bulunan davacı kurum temsilcileri şu soruyu sordular: “Nükleer santrallerde söz konusu olan birçok hayati risk konusunda ne düşünüyorsunuz?” Şu cevabı verdi: “Ticaret yapıyoruz. Ticarette risk her zaman olur.”

Aynı yetkiliye Akkuyu nükleer santralinin atıkları sorulduğunda ise şu cevabı verdi: “ Rus Hükümeti nükleer atıkları kendi ülkesine kabul etmez.”

Türkiye’yi yönetenler, karar alıcılar bütün bu riskleri neden göze alıyorlar? “Elektrik üretimini yeterli hale getirmek için” diye cevap veriliyor. Bu cevap doğru değil. Şu anda Türkiye’nin 97.000 MW elektrik üretim kapasitesi var. 22.500 MW’lık santral de yapım aşamasında bulunuyor. Şu ana kadar kullanılan en yüksek nokta ise 49.000 MW olmuştur. Yani, üretim kapasitemizin ancak yarısını kullanıyoruz. Nükleer santral teknik bir zorunluk hiç değil, politik ve tehlikeli bir tercihtir. Şu nokta açık olarak ortada durmaktadır: Yatırım miktarı ne kadar büyükse, rant da o kadar büyüktür.

Nükleer enerji yerli ve milli mi? Uranyum yurt dışından gelecek, teknolojinin ve santralin sahibi Ruslar olacak, sorunun cevabı ortadadır.

Nükleer enerji ucuz mu? Türkiye’de bugünkü serbest piyasada elektriğin kilowat saati 5 cent’in altında, oysa yapılan anlaşmaya göre Akkuyu nükleer santralinin üreteceği elektriği Rus'lardan 15 cent’e alacağız. Dolar kuru da sürekli yükseliyor.

Ham maddesi bedava olan güneş ve rüzgar gibi enerji türleri varken, ülkemiz bu konuda oldukça zenginken ve hiç ihtiyacı yokken neden nükleer santral kurmak gibi tehlikeli bir karar alınır? Çünkü, o ülkede gerçeklere ve halkın sesine kulaklar kapalıdır. Çünkü o ülke yöneticilerinin derdi elektrik üretimi değildir, büyük rantlar ve başka hesaplar söz konusudur. Politik çıkarlar ve hesaplar öne çıkarılmakta, ülke coğrafyası, insanları ve tümüyle yaşam kolaylıkla gözardı edilebilmektedir. Nükleer santral belasından uzak durmak için daha kaç Çernobil, kaç Fukuşima felaketinin yaşanması gerekmektedir?

Ne Akkuyu’da, ne Sinop’ta, ne de dünyanın herhangi bir yerinde nükleer santral istemiyoruz.

Ders çıkarılması dileğiyle, 35. yılında Çernobil kurbanlarını saygıyla anıyoruz.”

26 Nisan 2021

Editör: TE Bilisim