“Adil Okay, insan için bütünsel bir yaklaşımla yaşamı, yaşam için sevgiyi ve iletişimi öne çıkaran bir yazıncı. Tam da böylesi bir somutluğun acıklı öyküsünü yaşamına yatırmış bir yazıncının, yaşamı ve sanatı savunan çığlığı gibidir “TUHAF BULUŞMALAR METROSU”.  

Belli bir düzey tutturmaya çalıştığı oyununda, estetikle bağını koparmadan, onu ihmal etmeden, yaşamla ve ülkemizin “yaşam-sanat karşıtı” gerçekleriyle ilişki kurarken, hiç de kaba toplumcu bir çizgiye düşmediği gibi; sanatsallığın içini doldurarak sanatı yüceltiyor:

“Düşünüyorum… Neden “O Kadın” sen olmayasın… Aradığım…

-Ne zamandır arıyorsun?

-Üç vakittir…

-Üç darbe mi demek istiyorsun?

-Üç on yıldır…

-Kaç yaşındasın?...”(V. Sahneden)

Sebahattin Ali damarı, haklı yerine yeniden oturacak gibi. Şiirde nazım, Romanda Yaşar Kemal damarı da... Yadsımanın gizemli görkemi, ne postun, ne de modernizmin yeni fildişi kulelerini kurtaramadı, kurtaramaz da. Çünkü insan neredeyse yaşam orada, yaşam neredeyse sanat oradadır.”  

Künye: Adil Okay, Tuhaf Buluşmalar Metrosu, Tiyatro, Klaros yayınevi, Haziran 2021, Ankara

ŞABAN AKBABA

***

‘Tuhaf Buluşmalar Metrosu’ adını verdiğim bu oyuna, aşk temasını da irdelediğinden ilgi çeksin diye eski Türk filmlerini çağrıştıran adlar da verebilirdim. Örneğin ‘Sıra dışı bir aşkın doğuşu’ gibi.  Ancak her durumda, oyun kahramanları içinde bulundukları toplumdan çok da bağımsız olamayacağından, aşk da sorgulanacaktı. Paradoks gibi gelebilir ama kapitalizmin toplumsallığı, yalnızlık duygusunu arttıran bir toplumsallıktır. 21. Yüzyıl insanı, kalabalıklarda yalnız yaşar. Bu koşullarda, aşk da yara almıştır. Kapitalizm Mecnun’a, Leyla’ya olan aşkını unutturmuş, onu geçim sıkıntısı nedeniyle intiharın eşiğine getirmiştir. Bu gün Leyla, Mecnun’dan umudunu kesmiş, hak arama nümayişlerinde slogan atmaktadır.

İzleyeceğiniz bu oyunda, ‘Yeni Dünya Düzeni’nin yaraladığı − savurduğu insanların yalnızlığını, yanlış adres ve zamanlarda mutluluk arayışlarını irdelemeye çalıştım.  Tabi sanatın kadife sesinden kopmamaya, popülizmin tuzağına düşmemeye özen göstererek. Zira kuru ajitatif bildiriler, sloganlar veya kiç − arabesk söylemler, sanatın yarattığı etkiyi yaratamıyor. Belki de sanat, her gün yaşadığımız ya da ötekilerin yaşayıp kanıksadığı hatta yok saydığı acı−tatlı gerçekliğin bize, sanatın kadife sesiyle yeniden yeniden sunulmasıdır..

Şimdi sıra, eksik sacayağın tamamlanmasında. Yeni siz okurlarda, seyircilerde…  

ADİL OKAY

Editör: TE Bilisim