Ülkemiz, jeolojik ve coğrafi konumu, iklim özellikleri nedeniyle doğal ve bazen de insan kaynaklı afetlere maruz kalabilmektedir. Son günlerde yaşadığımız deprem, sel ve su baskınları, fırtınalar, deniz ve göl su seviye değişimleri, kuraklık, salgın hastalıklar, orman yangınları gibi doğal afetler; sosyal, ekonomik ve kültürel faaliyetleri önemli ölçüde aksatmakta ya da durdurmakta, can ve mal kayıplarına, yaralanmalara sebep olmakta, çevresel yaşamı olumsuz etkilemekte, normal hayatı ve insani faaliyetleri sekteye uğratmakta ya da durdurmaktadır. Bu afetler sonrasında oluşan çevresel kayıplar, yaralanmalar, ölümler ve maddi kayıplar sebebiyle bireylerin ve ailelerin ruh sağlığı da olumsuz şekilde etkilenmektedir.

Bu kriz ortamları psikolojik travmaların yaşanmasına sebep olmaktadır. Ancak bu travmaların etkisi psikolojik olarak, her bireyi aynı seviyede etkilememektedir. Travma sonrası oluşan tepkisel davranışlar kalıcı nitelikte değildir ancak bazı bireylerde travma sonrası oluşan psikolojik etkilenme, hayat kalitesini uzun bir süre etki altına alabilmektedir. Bireylerin ileriki yaşamında yaşanabilecek uzun dönem (majör) depresyon gibi psikopatolojilerin görülmesine sebep olabilmektedir.

Travmatik olayların ardından, afet bölgesinde yaşayan ve afetin etkilerine maruz kalanlar gibi duruma tanık olanlar, mağdurlar ile kişisel ya da ailevi bağı bulunanlar, yardım çalışmalarında görev alan arama-kurtarma, itfaiye, emniyet, sağlık çalışanları, sosyal çalışmacılar vb. kişiler, afetin etkilerini ve afetzedeleri kitle iletişim araçları ile medya üzerinden takip eden bireyler de travmatik stres belirtisi gösterebilmektedirler. Bu tepkiler, tükenmişlik sendromu, ikincil travmatik stres, üstlenilmiş travma gibi farklı isimlerle ele alınmaktadır. Travmatik olaylara doğrudan ve dolaylı olarak maruz kalmanın olumsuz etkileri benzerdir. Bu sebeple hem doğrudan hem de dolaylı olarak maruz kalan gruplara donanımlı ruh sağlığı çalışanları tarafından gerekli psikolojik desteğin verilmesi sürecin sağlıklı işleyişi açısından önem arz etmektedir.

Afet sonrası oluşacak somatik ve travmatik tepkiler, afetin etkilerine maruz kalma süresi, afet olayının genişliği ve şiddeti, kişinin kayıpları, afet sonrasında geçen süre ile ilişkilidir. Bu tepkisel süreç dört dönemde değerlendirilebilir. Bunlar;

1. PSİKOLOJİK ŞOK DÖNEMİ

Psikolojik şok dönemi ilk yirmi dört saat veya daha uzun sürebilmektedir. Bu dönemde gözlenen tepkiler;
•Aşırı hassasiyet, kısıtlanma duygusu, ani fizyolojik uyarılma
•Mantıklı düşünememe ve karar verememe  Dikkati yoğunlaştırmada güçlük
•Görünen her durumun gerçek dışı görünmesi (dissosiyasyon)  Duyguların taşlaşması (küntleşme) ve kısa süreli şok durumu yaşanması şeklindedir.

2. TEPKİ DÖNEMİ

Bu dönem iki ile altı gün sonrasında görülmeye başlamaktadır. Bu süreçte;
•Umutsuzluk, kaygı bozuklukları (fobiler, panik bozukluğu gibi), saldırganlık, öfke, suçlama, güvensizlik, yalnızlık gibi duygusal karmaşalar
•İştah kaybı, halsizlik, titreme, bulantı, baş dönmesi, kardiyak sorunları (çarpıntı gibi), uyku sorunları, yerinde duramama gibi bedensel tepkiler görülmektedir.

3. ZİHİNSEL İŞLEME DÖNEMİ

Bu dönem, yaklaşık bir haftanın sonunda başlamaktadır. Bir hafta sonrasında oluşabilecek travmatik tepkiler ise şu şekildedir:
•Olayı hatırlatan uyaranlardan kaçınma ve olayla ilgili konuşmak istememe
•Kayıplar için yas tutma
•Afet ile ilgili tekrar eden düşünceler ve hayaller (flashback)
•Üzüntü ve özlem gibi duyguların yoğun olarak yaşanması •Hafıza ve odaklanma problemleri
•Kişiler arası ilişkilerde çatışma

4. İYİLEŞME VE YENİDEN UYUM DÖNEMİ

Afet olayının üzerinden fazlaca vakit geçtiği ve yaşama uyum sağlama döneminin başladığı bu dönemde;
•Direnç göstermede yavaşlama ve yaşama uyum gösterme •Duygusal olarak iyi hissetme ve gelecek planları kurma •Yaşanılan afetin anıların bir parçası olması ve zihni ilk zamanlardaki gibi yoğun olarak meşgul etmemesi gibi tepkiler görülmektedir.

Tüm bu tepkiler kişiden kişiye farklılık göstermektedir. Afet öncesi kişilerin sahip oldukları bazı özellikler afete verilen tepkide belirleyici rol oynar. Bu özellikler kişinin çevresel kaynakları, sosyal desteği, eğitimi, iş durumu, geliri, kişilik özellikleri (iyimserlik, deneyime açıklık gibi), daha önce karşılaşılan travmatik yaşantılar ve bunlarla nasıl baş ettiği ve kişinin başa çıkma yollarıdır (problem odaklı veya duygusal başa çıkma gibi).
Kişinin yaşı da afet tepkilerinin en önemli belirleyicilerindendir. Doğal afet deneyimi çocukluk döneminde yaşanması beklenilen bir deneyim değildir. Bu süreçte özellikle yaşam tecrübeleri az olan ve yaşam farkındalığı kazanmakta yeterli bilgi düzeyine sahip olmayan çocuk ve ergenler, afet gibi oldukça ağır travmatik yaşantılardan yetişkinlerden daha fazla etkilenmektedirler. Afet sonrası çocuk ve ergenlerde iştah bozuklukları, altını ıslatma, konuşma ve artikülasyon bozuklukları, kabus görme, uyku bozuklukları, huzursuzluk hali, yeni çevrelerden korkma, ayrılma kaygısı, suçluluk duygusu, olayın tekrarlanacağı endişesi, içine kapanma ve yas davranışları, davranışlarda gerileme (bebek gibi konuşma vs.), saldırganlık, okula gitmek istememe, afet ile ilgili hikâye okuma ve resim yapma, söz dinlememe ve yetişkinlere güvenmeme, odaklanma güçlüğü, öğrenme bozuklukları, okul başarısında düşme gibi tepkiler gözlenmektedir. Afetlerin en hassas ve savunmasız mağdurları çocuklar ve ergenlerdir. Bu süreçte onlar da psikolojik desteğe ve eğitimlere ihtiyaç duyacaktır.

Afetin gerçekleştiği yerdeki azınlıklar, engelliler, yaşlılar, sokakta yaşayanlar, düşük sosyo-ekonomik düzeydeki aileler, tek ebeveynli aileler, sağlık problemleri nedeniyle herhangi bir kısıtlılığı olanlar, dil engeli olanlar, öz bakım becerilerini yerine getiremeyenler gibi dezavantajlı veya özel ihtiyacı olan grupların da afetten etkilenmeleri farklı olacaktır.

Acı çeken ve desteğe ihtiyacı olan afetzedelere psikolojik ilk yardım sunulmalıdır. Psikolojik ilk yardım, afetten etkilenen stres altındaki kişilerle ilk temasa geçildiği anda sağlanabilir. Genellikle afet sırasında ya da afetten hemen sonra uygulanır. Afet ve kriz durumlarında uygulanan psikolojik ilk yardım, bilinen psikolojik yardımdan farklıdır. Psikolojik ilk yardım müdahalelerinde amaç, yaşanan afet durumunun anlamlandırılmasına yardım etmek, kaygı ve ihtiyaçları belirlemek, konuşmaya zorlamadan dinlemek, rahatlayıp sakinleşmelerine yardımcı olmak, insanlara hizmetler ve sosyal destekler hakkında bilgi vermek ve bu desteklere ulaşmaları için yardım sağlamak, gelecekteki olası zararlardan kişileri korumak, normale dönmeyi kolaylaştırmak, ileride psikolojik sorun geliştirme riski taşıyan bireylere bir an önce ulaşılarak gerekli müdahale için yönlendirme yapmaktır.

Afetin üzerinden geçen süreyle birlikte afete maruz kalanların bir kısmı uyum sürecine girerek hayatlarını yeniden inşa etmeye başlayacakken bir kısım afetzede de bir süre daha yapılandırılmış psikolojik yardım hizmetlerine ihtiyaç duyacaktır. Bu noktada psikolojik ilk yardım hizmetleri artık yeterli gelmeyecektir. Travmatik yaşam olayının üzerinden uzun zaman geçmesine rağmen normale dönemeyen bireyler için travma yönelimli psikolojik danışma veya psikoterapiler devreye girmelidir.

Doğal afetlerle sık sık karşılaşan ve bundan sonra da yaşadığımız coğrafya nedeniyle karşılaşma ihtimali yüksek olan toplumumuzun, afetlerin olası zararlı psikolojik sonuçlarından korunabilmesi için yeterli destek birimlerinin oluşturulması ve genel olarak topluma stresle, korkularla başa çıkma yollarının öğretilmesi önemlidir.

Editör: TE Bilisim