Bu yazımızda Kemal Tahir'in epik destanı Devlet Ana kitabı ve eserin tarihi yorumlama biçimini inceleyeceğiz. Yazar, Devlet Ana romanında; Batıdan kanunlar, inanç, iktisadi ve sosyal bakımdan farklılıklarımız ve kendimize has, özgün bir tarihimiz olduğu iddiasındadır.

Kemal Tahir, kültürel mirasın fosil yakıtlar gibi, çok uzun zamanlar boyunca derlenen ve damıtılan paha biçilmez bir bilgi biçimi olduğunu bilen, kültürel miras ve bilimsel bilgiyi bir arada kullanabilen bir 'Bilgi Arkeoloğu 'dur.

Devlet Ana; Doğulu toplum modelini tarih boyunca hep durağan, değişimlere kapalı ve irrasyonel bir gerilik olarak kabul edenlere karşı ilk büyük itiraz olur.

Kemal Tahir, Devlet Ana'yı 1967 yılında yayımlamıştır. Konusu; Ertuğrul Gazi'nın savaş atı eğitimcisi olan Demircan ve nişanlısı Liya'nın öldürülmesi üzerine gelişen olayların yanı sıra Türk kadınının cesareti ve yiğitliği, adalet, inanç özgürlüğü ve daha nice detay… Ana eksende ise Osmanlı Devleti'nin hangi amaçla ve nasıl kurulduğu ile ilgili süreçteki olaylar anlatılmıştır.

Devlet Ana Osmanlı tarihine ilişkin getirdiği alternatif bir tarih yorumunun yanı sıra, içerdiği dil özellikleriyle de Türk romanının en önde gelen eserlerinden biridir. Kemal Tahir, eserinde nasıl bir romancı olduğunu Türk dilinde nelere muktedir olduğunu bütün boyutlarıyla ortaya koymuştur. Yazarın Türk Dil Kurumu ödülü almasını da sağlayan eserde Türkçe, aktüalitenin dar kalıplarından çıkarak bütün tarihsel birikimiyle âdeta resmigeçit yapar. Ancak dilin tarihsel hüviyeti değildir eseri önemli kılan; yazar bu dili kullanırken arkaik veya anakronik diye ifade edilebilecek bir kullanıma düşmez; Kemal Tahir'in Devlet Ana'da kullandığı dil, büyük oranda Dede Korkut etkisi taşımaktadır.

Devlet Ana, Osmanlı'nın feodal bir örgütlenmeye sahip olmadığı iddiasındadır. Kemal Tahir'e göre toplumumuzda feodal bir çekirdeğin olduğunu iddia etmek feodaliteden önce Batı'dakine benzer bir kölelik sisteminin de var olduğunu kabul etmek anlamına gelecektir. Anadolu toprakları tarihin her aşamasında merkezî birliklerin kurulmasını zorunlu kılmıştır. Hititler, Bizans, Selçuklular ve Osmanlı Devleti göz önüne alındığında Anadolu'da merkezi devletlerden başka yapılanmaların hüküm sürmesinin imkânsız olduğu görülmektedir.

Kemal Tahir ise Türk toplum gerçeğini anlamak için özellikle Asya Tipi Üretim Tarzı (ATÜT) kavramına başvurmuştur. ATÜT üzerine çalışmaları, Türk toplum yapısını anlayıp açıklamak amacıyla yürütmüştür. Onun bu yöndeki çalışmalarının belki de en önemli yeniliği, Osmanlı'nın evrensel sosyal şablon içindeki yerel özgünlüğüdür.

Bu konuda çok değerli bir kitabı olan Prof. Sencer Divitçioğlu ATÜT fikrini Kemal Tahir'den aldığını saklamaz ve bir söyleşisinde “…Ben yazmadan önce, Türkiye'de bu konuyla bilimsel olarak ilgilenişin ancak 10 yıllık bir geçmişi vardı. Ben de ilk kez Kemal Tahir'den işittim…”

Asya tipi üretim tarzı, Asya toplumlarında (Çin, Hindistan, İran, Osmanlı) yöneticinin sulama gibi büyük iktisadi faaliyetleri kendi tekelinde tuttuğu köylerde yaşayan üreticilerin artı ürününe el koyduğu iktisadi bir sistemdir. Bu sistemde merkezi otorite, gücünü muhafaza etmek ve yetkilerini paylaşmamak için ülke topraklarını belirli bir bireye ya da aileye mülk olarak devretmez ancak onun belirli şartlar altında ve kendisine bağlı kalacağına inanması suretiyle kullanma hakkını devrederdi.

Kemal Tahir ATÜT'ü rum genci Mavro'nun ağzından anlatır: Domaniç Yaylasının üç yanı bataktır. Eskilerde batak matak yokmuş, imparatorumuz güçlüyken… Konya Sultanı'nın gücü yettiğinde de, Porsuk, Sakarya böyle akamazmış başıboş… Bakımsızlıktan kudurmuş sular… Tarlaları, otlakları basmış… Yolları yutmuş batak… Kervan işlemez olmuş. Babam rahmetli, "Buraların yoksulluğu bundan" derdi, "yoksulluk, yıkılsın gitsin, dersen kayzerimizin, ya da Konya Sultanı'nın, güçlü olmasına dua edeceksin" derdi. Aklı erenlere bakarsan, Frenklerle Moğolların başı altından çıkmış bugünlerin rezilliği… Ülkeyi batıdan Frenkler basmış, doğudan Moğollar… Vergi, haraç alamaz olmuş kayzerimizle Konya Sultanı… Vergisiz, haraçsız nasıl dizginlersin bunca azgın suyu? Sular kudurgan olursa ekin olmaz, ekin olmazsa köylü olmaz, köylü olmazsa ekmek olmaz, ekmek olmazsa dünya batar.

Kemal Tahir, kendisiyle yapılan bir söyleşide şunları söylemiştir: "Ben, 'Devlet Ana'da, herhangi bir topluma onur verecek bir tarihsel başlangıcımız olduğunu ve buna lâyık insan birikimine sahip olduğumuzu belirlemek istedim. Anadolu insanının taşıdığı potansiyele duyduğum sonsuz saygıyı dile getirmeye çalıştım.”

Büyük Türk sosyoloğu Baykan Sezer de bir toplumun dünyada söz sahibi olması ile büyük romancı yetiştirmesi arasında birebir bir ilişkinin olduğunu belirtirken, özellikle Dostoyevski romanı sonrası Rusya'nın durumunu örnek verir, Kemal Tahir'in romanlarının da Dostoyevski romanları çapında olduğunu ve Türk toplumunun gelecekteki potansiyeline işaret ettiğini belirtir. Baykan Sezer, Fransa'da ünlü tarihçi Fernand Braudel'e asistan olarak gidip, bir süre sonra geri döndüğünde, Braudel'in kitaplığında Türkçe olarak yazılmış bir tek kitap bulunduğunu, onun da Devlet Ana romanı olduğunu söylemişti.

Türk siyasetinin en nitelikli isimlerinden Bülent Ecevit'in Kemal Tahir'e olan ilgisi o kadar önemli boyutlardadır ki, Devlet Ana yayımlandıktan sonra hakkında ciddi bir değerlendirme kaleme almış ve Kemal Tahir'in bu eserle açtığı yolu "Anadolu Türk Rönesans'ı için bir sıçrama tahtası" olarak tanımlamıştır.

Son sözümüz henüz Kemal Tahir'i tanımamış, hele ki Devlet Ana'yı okumamış olanlara; olay örgüsündeki muhteşem detaylar, ince kalem işçiliği ve şiirsel anlatımıyla 'nadide mücevher' sabırla ona sahip olmanızı bekliyor. Ha gayret!

Editör: TE Bilisim