Kapıcılar Kralı: Bu film, 1970'lerde Türkiye'de iktidarın nasıl belirlendiğinin
güzel bir örneğidir.

1976 yapımı Kapıcılar Kralı, Türk sinema tarihinin en iyi filmlerinden biridir. Filmin yönetmeni Zeki Ökten Türk sinemasında çok önemli filmlere imza atmış, değerli bir sinemacıdır. Bu film ile Antalya Altın Portakal'da en iyi yönetmen ödülünü kazanır. Kapıcılar Kralı'nda Kemal Sunal'ın sergilediği performans ona Altın Portakal'da en iyi erkek oyuncu ödülünü kazandırır. Sosyolog senarist Umur Bugay bu filme can veren diğer önemli etkendir. Kapıcılar Kralı “İyi senaryo, iyi film.” kuralının bir tezahürüdür.

Bu film, 1970'lerde Türkiye'de iktidarın nasıl belirlendiğinin güzel bir örneğidir. Mesajını izleyiciye aktarabilmek için kendi gerçeğinin dışında bir başka simgede; bir apartman üzerinden parçadan bütüne giderek Türkiye'de meydana gelen büyük zihinsel kırılma, filmin temel hikâyesidir.

Filmdeki bazı karakterlere kısa bir bakış yapalım: İlk apartman yöneticisi (Can Kolukısa), karısı tarafından hor görülen, iyi niyetli, dürüst ama sorunları çözme kararlılığından yoksun, zayıf bir kişiliktir. İlk yönetici, apartman sakinlerinin baskısıyla Oto Galericisi (Güner Sümer) karısıyla olan kavgasına müdahale eder. Ancak galericinin eşi (Mine Zeren) dayak yemesine rağmen, eşine sahip çıkar. Bu sahne kadın hakları konusunda toplumsal seviyenin ne durumda olduğuna dair acı bir göndermedir. Zorba Galerici, eşini döver ve bütün apartman sakinleri işler kızıştığında müdahale etmek yerine, evlerine kaçar. Verilmek istenen mesaj; toplumun bir şeyleri değiştirmek adına sorumluluk almasının ehemmiyetidir. Ve ilk yönetici, görevi bırakır.

Koltuğu ondan devralan Emekli Albay (Bilge Zobu) ise bütün sorunları çözebileceği iddiasındaki çağdaş ve disiplinli bir adamdır, askerin Türkiye'deki iktidarını temsil eder. Kapıcı Seyit (Kemal Sunal) ise serbest piyasa ekonomisiyle ortalığa çıkan, sığ ama kurnaz bir kişiliktir. Yozlaşan Türkiye'nin geleceğini temsil eder. Memur Ferit (Mete Sezer) apartmanda en kalabalık nüfusa sahip, yetersiz maaşından dolayı sürekli borçlanmak zorunda kalan ve Kapıcı Seyit'in bile acıdığı mahzun bir karakterdir. Apartmanda zemin katta oturması, onun toplumsal hiyerarşideki yerine bir atıftır.

Emekli Albay'ın yönetici olmasından sonra, baskıyla militarist bir toplum yaratma isteğinin nelere yol açacağı çarpıcı bir sahne ile yansıtılır. Yönetici Albay göreve gelir gelmez, sabah sporu diyerek kapıcı ve ailesini sıraya dizmiştir ve onları küçümseyerek 'bonjour' der. Seyit ailesi çok kötü bir telaffuz ile kendisine 'bonjour' cevabını verir ve sabah sporuna başlanır. Bu sahne tepeden inmeci Türk modernleşme serüveninin en çarpıcı anlatımıdır. Oysa sosyal yasa toplumların baskı ile değil, bilgi ve sabırla değişeceğidir.

Filme devam edelim: Kapıcı, apartmanın en üst katında oturan rantiyeci sınıfın temsilcisi komprador burjuva, faizci Üveyit Bey (Feridun Çölgeçen) ile işbirliği sayesinde apartmanın kira paralarını faize vererek zenginleşir ve apartmanın % 51 hissesine sahip olur. Filmin sonunda Kapıcı Seyit'in apartmanın çoğunluk hissesini alması ülkemizde cahil ve çıkarcı zihniyetin geleceği noktayı ifade eder.

Filmin en ilginç olan yanı, apartmanın asıl sahibi olan kişinin hiç görülmemesidir. Asıl sahip, Almanya da çalışmakta olan ve işleri başından aşkın bir gurbetçidir. Apartman metaforu ile Türkiye'nin gerçek sahibinin Batı olduğu mesajını verilir.

Editör: TE Bilisim