Fyodor Mihayloviç Dostoyevski, Rus ve Dünya edebiyatının en ünlü roman yazarıdır. Bu yazımızın konusu, bütün zamanların en büyük romancısı olacak, sizlerle birlikte ‘Kurgunun Efendisi’nin zihin haritasında kısa bir yolculuk yapacağız…

Onun eserlerini okurken karşımıza çıkan duvarların arkasında, kahramanlarının dış görünüşünün altında ölüm, çılgınlık, ebedi bir gece ve karamsarlığın hüküm sürdüğü kolayca anlaşılır. Dostoyevski’nin karakterleri Edvard Munch tablolarından fırlamış melankolik heyulalar gibidir. Ve okuyucular, huzursuzluğun kitabını okumaya davet edilir.

Hayatının uzun yılları, bütün gençlik çağları karanlıklarla örülüdür, kendisini anlamamıza, ona yaklaşmamıza izin vermez. Sessiz, gölgelerin arasında vahşi bir adam, daha doğrusu o bir ‘zemheri kurdu’dur.

Kendini ta derinden tanımayı başarabilmiş olan bir birey, insanlığın en uç sınırlarına kadar varmış olan Dostoyevski'yi de iyice tanıyabilecektir. Dostoyevski'de her şey aşırıdır ve her şey ölçüsüzdür. Nietzsche onun için; “Dostoyevski... Psikolojide bana bir şeyler öğreten tek insandır.” demiştir.

Yazarlık mesleğini sürdürdüğü otuz yıl boyunca Dostoyevski sara hastalığının, dâhilerin başının belası olan bu kutsal hastalığın, pençesinden kendini kurtaramamıştır. Tolstoy sağlığına ve zenginliğine ne kadar çok şey borçlu ise Dostoyevski’de hastalığına ve kederine o kadar çok şey borçludur.

Hastalığı onu, normal insanların hissedemeyeceği insan ruhunun derinlikleri ve kişiliğin çelişkilerine ulaşabilmesini sağlamıştır. Bütün zamanların en büyük romanı kabul edilen Karamazov Kardeşler; aynı bedende aziz ve hayvanı bir araya getirebilmiştir. Bir melek gibi kutsal olan Alyoşa (Dostoyevski’nin 3 yaşında ölen oğlunun adı da, Alyoşa’dır.) ‘zalim bir şehvet örümceği’ olan Fyodor'un oğludur.  Karşıtlıklar hep iç içe geçmiş durumdadır. Onun evreni cennet ve cehennem, Tanrı ile şeytan arasında durur.

Hayatındaki aşırılıklar, çektiği ıstırapların büyüklüğü, ona hayatın Tanrısal ve kavranılması mümkün olmayan, mistik ve anlaşılmaz yönlerini sevdirtmiştir. Daha rahat ve sakin bir hayat sürmek istememiştir; hayatının daha yoğun, daha şiddetli olmasını arzu etmiştir; iç ve dış tehlikelerden hiçbir zaman kaçmamıştır; bunları, sinirlerini kamçılayan, duyulanı keskinleştiren imkânlar olarak görmüştür.

Dostoyevski

Kendini ebedi güçlere bağlı kılan, esrarlı bir adamdır. O; belgelere dayanan çağımızın açıklığına tepki geliştiren, mistik dönemlerin nesli tükenmiş ozanlarını kendi kişiliğinde yeniden canlandıran, gaipten haber veren bir şamandır.

Ömrünün sonuna doğru da kim olduğu bilinmeyen, mektuplaştığı bir hanıma şöyle diyecektir: “Ben gönülleri kurtaran, ruhları halâs eden, acıları dindiren biri miyim sanıyorsunuz yoksa? Çok kimseler yazıyorlar bunu bana ama eminim ki ben, daha çok mutsuzluk ve tiksinti uyandıran bir kimseyim.”

Dostoyevski, derin çelişkileri, tedirginlik veren huzursuzluğuna rağmen gökyüzündeki en parlak yıldızlar gibi zihinlerimizi aydınlatmaya devam edecektir.

Editör: TE Bilisim