Emek

KESK: “Geçinemiyoruz! Halk İçin Bütçe, Demokratik Türkiye!”

Ahmet Karagöz: "Milyonlar geçinemiyor ama iktidar halktan değil, sermayeden yana bütçeler hazırlamaya devam ediyor” dedi.

Abone Ol

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK), “Geçinemiyoruz – Halk İçin Bütçe, Demokratik Türkiye!” sloganıyla ekonomik krize ve adaletsiz bütçe politikalarına tepki gösterdi.

Tüm Emekçileri, Yoksullaştırılan Halkı, Emekten, Halktan Yana Bütçe, Demokratik Bir Ülke İçin Birleşmeye Çağırıyoruz!

Sizler de yakından takip ediyorsunuz. 2026 yılı Bütçe Yasa Teklifinin TBMM Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeleri devam ediyor.

Bütçe süreci 7 Eylül’de Orta Vadeli Programın (OVP) açıklanması ile başlamıştı. O süreçte KESK olarak Orta Vadeli Programa ilişkin yaptığımız basın toplantısında, “Perşembe’nin gelişi çarşambadan, Bütçenin gelişi de bu OVP’den belli” demiştik. Tam da öyle oldu.

Bütçe yasa teklifini TBMM’ye vermeden hemen önce 16 Ekim’de “Bütçe Bağlama Töreni” düzenlenmiştir. Burada konuşan Cumhurbaşkanı yardımcısının her cümlesi nasıl bir bütçe ile karşı karşıya olduğumuzu göstermiştir.

Ülkedeki mevcut tablo iktidar bloku tarafından adeta 86 milyonla dalga geçercesine toz pembe bir tablo gibi sunulmaktadır. Nitekim Bütçe Bağlama Töreni’nde konuşan Cumhurbaşkanı yardımcısı aynen şu sözleri sarf etmiştir.

“Türkiye yüzyılında ülkemizi en yüksek insani gelişmişlik seviyesine ulaştırdık. Şimdi de yüksek gelir grubundaki hak ettiği yere taşımaya kararlıyız”

Sayın Cumhurbaşkanı hangi ülkeden, hangi “en yüksek insani gelişmişlik seviyesinden” bahsediyor? Hangi ülkede yaşıyor? Açıkçası bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey var. Biz bu ülkede, Türkiye’de yaşıyoruz.

Bu ülke; çarşıda, pazarda, mutfakta yaşanan enflasyonu yarı yarıya düşük gösteren sanal TÜİK verilerine göre bile OECD ülkeleri içinde, AB ülkeleri içinde açık ara birinci sırada, dünyada ise 5. Sırada olan bir ülke. Gıda enflasyonunda AB ortalamasını 10’a, OECD ortalamasını 8’e katlayan bir ülke.

Bu ülke; ranttan, vurgundan beslenen uluslararası sermayeye en yüksek faizi veren ülkeler sıralamasında, dünya ikincisi konumunda olan bir ülke.

Bu ülke; her 3 çocuktan 1’nin okula aç gittiği, 5,5 milyon çocuğun yoksulluktan bir oyuncaktan dahi yoksul bırakıldığı bir ülke.

Bu ülke; işsizlikte de ne yazık ki AB birinciliğini kimseye kaptırmayan bir ülke. Geniş tanımlı işsizliğin %30’lara dayandığı, işsiz sayısının 12 milyonu aştığı bir ülke. Geniş tanımlı kadın işsizliğinin %40’a geniş tanımlı genç kadın işsizliğinin ise %45’e dayandığı bir ülke.

Bu ülke; 2,3 milyon gencin ne eğitimde ne istihdamda (NEET), yer almadığı, Avrupa ülkelerindeki genç işsizliğin en yüksek olduğu bir ülke.

Bu ülke; işverenlerin iş arayan üniversite mezunu gençlere asgari ücret karşılığında uzun mesai saatler boyunca kölece bir çalışmayı teklif ettiği bir ülke.

Bu ülke; son altı yılda bulma ümidini kaybettiği için iş aramayanların sayısının 4 kat arttığı bir ülke.

Türkiye’de mevcut iktidar kişi başına milli gelirin 2025 yılı itibari 17 bin 748 dolara ulaşacağını önümüzdeki yıl bu rakamın 18 bin 621 dolara ulaşmasının hedeflendiğini söylüyor. Yani ortalama dolar kuru verileri ile kişi başına gelirin 2025 yılı için aylık 60 bin TL’ye ulaşacağını söylüyor.

Oysa bu ülke çalışan her iki kişiden birine açlık sınırı altında kalan asgari ücretin, her dört emekliden birine açlık sınırı altında kalan bir aylığın dayatıldığı, ortalama kamu emekçisi maaşının eriye eriye yoksulluk sınırının yarısına kadar gerilediği, ücret-maaş artışlarının TÜİK’in sanal enflasyon verileri ile sınırlandığı bir ülke.

Daha da önemlisi bu ülke; gelir adaletsizliğinde de AB ve OECD birinciliğini kimseye kaptırmayan bir ülke. En zengin %20’nin toplam gelirin yarısına yakınını aldığı geri kalan %80’nin diğer yarısını paylaştığı bir ülke.

Bu ülke; sadece semt pazarlarında arta kalanları akşam karanlığında toplayanların sayısının hızla arttığı bir ülke değil. Aynı zamanda dolar milyoneri sayısının bir yıl içinde %8 artışla 58 ülke içinde en çok arttığı, dolar milyoneri sayısının 68 bin kişiye ulaştığı bir ülke.

Bu ülke; her 100 vatandaştan 60’nın 1 haftalık tatil masrafını karşılayamadığını, dolayısıyla tatil yapamadığı bir ülke.

Tüm bunlara rağmen ne yazık ki iktidar sözcüleri, bakanlar “işsizleri işsizliğin sebebi” olarak gösterecek kadar, SGK Genel Müdürü ise emekli maaşlarının düşüklüğünü “emeklilerin artık daha uzun yaşamasına” bağlayacak kadar pervasızlaşmıştır.

Kamu emekçisinden işçisine, gencinden çocuğuna, asgari ücretlisinden emeklisine toplumun ezici çoğunluğunu oluşturanların adım adım içine itildiği işsizlik, yoksulluk, gelir dağılımı adaletsizliği tablosunda geldiğimiz yeri özetlemeye çalıştık.

Peki, böyle bir tablo karşısında bir iktidar bütçe sürecinde ne yapar?

Toplumun ezici çoğunluğunun ihtiyaçlarını, taleplerini dikkate alır. Bütçe kaynaklarını bunun için kullanır. Doğru olan budur.

Ne yazık ki Türkiye’de tam tersine bütçeler yoksulun cebinden alıp zengine aktarmanın aracı haline gelmiştir.

Üstelik iktidar 2026 yılı bütçe teklifi ile yıllardır emekçilerin, yoksul halkın omuzlarına yıkılan vergi yükünü daha da katmerli hale getirmeyi hedeflemektedir.

Ülkenin kaynakları, attığımız her adımda ödediğimiz, maaşlarımızdan, ücretlerimizden peşin peşin kesilen vergiler, sermayeye, patronlara, yandaşlara faiz, rant, hazine garantisi, teşvik, vergi muafiyeti, istisnası olarak aktarılmak istenmektedir.

OVP’ye göre 2026 enflasyon hedefi %16 olarak açıklanmıştır.

Ama 2026 bütçe yasa teklifine göre:

  • Bütçe giderleri %28,5, bütçe gelirleri ise %27 oranında artırılmaktadır.
  • Bütçe gelirlerinin %85’ini yükü emekçilerin omuzlarına yıkılan vergi gelirlerinden karşılanacaktır.
  • Vergi adaleti daha baştan dolaylı dolaysız vergi ağırlığı ile alt üst edilmektedir. Vergi gelirlerinin %64’ü halkın tüketiminden alınan başta KDV ve ÖTV olmak üzere dolaylı vergilerden oluşmaktadır.
  • Bütçeye en büyük katkı sağlayan doğrudan vergi kalemi olan ve büyük bölümü ücretli emekçilerden alınan gelir vergisinin, toplam vergi gelirleri içindeki payı 2025 bütçesine göre 6,5 puan arttırılarak %19’dan %25,5’e çıkarılmaktadır.
  • Sermayeden alınması planlanan Kurumlar Vergisi’nin toplam vergi gelirleri içindeki payını ise yalnızca %11,7 ile sınırlamaktadır.
  • Buna ek olarak 2026 bütçesinden patronlara destek için 713 milyar TL ayrılmakta, ‘vergi harcaması’ adı altında, büyük bölümü sermaye lehine olmak üzere, toplamda 3 trilyon 597 milyar liralık bir gelirden vazgeçmektedir.

Dolayısıyla teklif bu hali ile geçerse 2026 bütçesi, bugüne kadar emekçinin sırtına en çok vergi yükü bindiren bütçe olacaktır.

Üstelik bu vergiler faize, silahlanmaya ve sermayeye kaynak aktırmak için kullanılacaktır.

  • Nitekim bütçe giderlerinin %14,5’i faiz giderlerine ayrılmaktadır.
  • Faiz harcamalarına ayrılan kaynak bir önceki yıla göre %41 arttırılarak 2 Trilyon 742 Milyar TL’ye çıkarılmaktadır.
  • Bütçeden sosyal yardım ve desteklere ayrılan tutar ise 917 Milyar TL ile faiz harcamalarının üçte biri düzeyinde kalmaktadır
  • Ülkede son bir yıldır, silahların tamamen susmasına ve kalıcı bir barışın tesis edilmesine ilişkin önemli bir süreç yürütülüyor. Ancak 2026 bütçe teklifinde savunma ve güvenlik harcamaları bir önceki yıla göre %34 arttırılarak; Cumhurbaşkanlığı’na bağlı örtülü ve yedek ödenekler, iç ve dış güvenliğe ilişkin bazı kalemler ve kayıtlara geçmeyen ‘gizli harcamalar’ hariç 2 Trilyon 155 Milyar TL olarak belirlenmiştir. Bütçenin %11,5 gibi önemli bir bölümü savunma ve güvenlik harcamaları adı altında hala silahlanmaya ayrılmaktadır.
  • KÖİ projeleri çerçevesinde köprüler, otoyollar ve Avrasya Tüneli ile yap-kirala-devret modeliyle yaptırılan şehir hastanelerine toplam 280 milyar lira ayrılmıştır. Bu rakam 2025 yılına göre %38,6 artış anlamına gelmektedir.
  • Tüm bunların soncunda bütçe açığının bir önceki yıla göre %40 artarak 2 trilyon 713 milyar liraya çıkması öngörülmektedir.
  • 2002 bütçesinden genel kamu hizmetlerine ayrılan pay%42 iken, bu oran 2025 itibariyle yüzde 29’a kadar gerilmiştir. 2026 bütçe teklifindeki faiz harcamaları ve bütçe açığı kamu hizmetlerine ayrılan payda kaynak daralması anlamına gelmektedir. Nitekim bakanlık bütçelerine bakıldığında söz konusu bütçelerin %80’ni aşan kısmının personel maaşı ve SKG gideri gibi zorunlu harcamalara ayrıldığı görülmektedir.
  • Geçtiğimiz bütçe teklifinde 30 milyar TL olarak belirlenen özelleştirme hedefi 185 Milyar TL’ye çıkarılmıştır. Bu devasa artış köprü ve otoyollar başta olmak üzere kamunun elinde kalan son varlıkların da sermayeye, yandaşlara peşkeş çekileceğini göstermektedir.
  • Bunlara ek olarak toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme bir kez daha göz ardı edilmektedir. Bütçeden kadınlar, gençler, engelliler, emekliler, işsizler için ayrılan kaynaklar sembolik düzeyde kalmaktadır.

Sonuç olarak iktidarın “Türkiye Yüzyılı vizyonunun somut yansıması, olarak sunduğu bu bütçe, gerçekte emek karşıtı, sermaye yanlısı, güvenlikçi ve eril bir yıkım bütçesidir.

Biz KESK olarak her zaman demokrasinin, adaletin işçiler ve emekçiler açısından ekmek kadar, su kadar vazgeçilmez olduğunu vurguluyoruz.

2026 bütçe teklifi ile halka, emekçilere dayatılmak istenen ağır tablo elbette ki halk iradesini yok sayan, en küçük itirazı bile baskı ve şiddet politikaları ile susturmayı hedefleyen, gittikçe otoriter hale gelen, emeğin haklarını yok sayan, uluslararası ve yerli sermayenin çıkarlarını temel alan anti demokratik bir sistemden beslenmektedir.

Dolayısıyla KESK olarak, bu yakıcı süreçte yıllardır kim iktidarda olursa olsun savunduğumuz değerlerimize sahip çıkacak, Emekten, Halktan Yana Bütçe Demokratik Bir Ülke İçin mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz.

Halktan, Emekten Yana Bir Bütçe İçin:

  • Öncelikle bütçe hakkımızın önündeki engellerin kaldırılmasını istiyoruz.
  • Vergide adalet istiyoruz. Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınmasını istiyoruz.
  • Kamu hizmetlerinin piyasalaştırılmasına, tasfiyesine ve özelleştirme soygununa son verilmesini istiyoruz.
  • Kamu hizmetlerine ve yatırımlarına bütçeden ayrılan payın artırılmasını istiyoruz.
  • Toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçenin hayata geçirilmesini istiyoruz.
  • Emeğe kölelik dayatan politika ve uygulamalara son verilmesini istiyoruz.
  • Yoksulluğu önleyici, dar gelirlileri, koruyucu tedbirlerin hayata geçirilmesi için bütçeden ayrılan payın arttırılmasını istiyoruz.

Bu çerçevede:

  • Bütçe görüşmeleri süresince işkollarımız kendi bakanlık bütçelerinin görüşüldüğü günlerde değerlendirme ve taleplerini içeren basın açıklamaları, basın toplantıları, işyeri faaliyetleri vb. eylem ve etkinlikler düzenlemeye devam edecek.
  • 22 Kasım’da Samsun ve Adana’da, 29 Kasım’da ise Van ve İzmir’de bölge mitingleri gerçekleştireceğiz.
  • Bunun için KESK Yürütme Kurulu üyeleri ve bağlı sendikalarımızın MYK üyeleri olarak önümüzdeki haftadan itibaren bölge mitinglerimizi örgütlemek üzere il çalışmaları yürüteceğiz.
  • Aralık ayı başında bütçe TBMM Genel Kurulunda görüşülmeye başlanacak. Yine aralık ayı içinde tüm çalışanlarını yakından ilgilendiren asgari ücret artışı süreci devam edecek.
  • Bu süreçte KESK olarak bütçeye ve insanca yaşamaya yetecek ücrete ilişkin taleplerimizin karşılanmaması halinde, “üretimden gelen gücümüzü kullanma dahil işyerlerinden, alanlara uzanan bir mücadele hattını oluşturmaya devam edeceğiz.

Altını bir kez daha çizelim ki 2026 bütçe teklifi ile toplumun ezici çoğunluğunun, hepimizin geleceği daha da karartılmak istenmektedir.

Dolayısıyla KESK olarak bu süreçte sömürü, yoksulluk, talan düzeninin emek, barış, toplumsal cinsiyet karşıtı sermaye yanlısı bütçelerine karşı halkın, emekçilerin ezici çoğunluğunun ortak mücadelesini örmek en önemli önceliğimiz olacaktır.

Bunun için buradan başta tüm kamu emekçileri olmak üzere, “ bu sömürü ve kölelik düzenine itirazım var” diyen her yurttaşımızı, her sendika, konfederasyonu, emek ve demokrasi örgütünü “Emekten, Halktan Yana Bütçe, Demokratik Bir Ülke” mücadelesinde omuz omuza vermeye çağırıyoruz.

Yürütme Kurulu

Yapılan basın açıklamasında konuşan KESK Eş Genel Başkanı Ahmet Karagöz, milyonlarca kamu emekçisinin, emeklinin ve dar gelirlinin giderek yoksullaştığını vurguladı. Karagöz, “Her gün artan fiyatlar karşısında maaşlarımız eriyor, kiralar, faturalar, temel gıda fiyatları aldı başını gidiyor. Milyonlar geçinemiyor ama iktidar halktan değil, sermayeden yana bütçeler hazırlamaya devam ediyor” dedi.

Tüm Emekçileri, Yoksullaştırılan Halkı

Emekten, Halktan Yana Bütçe

Demokratik Bir Ülke İçin Birleşmeye Çağırıyoruz!

Açıklamayı KESK Eş Genel Başkanı Ahmet Karagöz okudu. Basın toplantısına KESK ve bağlı sendikaların MYK üyeleri katıldı.

Değerli Basın Emekçileri,

Sizler de yakından takip ediyorsunuz. 2026 yılı Bütçe Yasa Teklifinin TBMM Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeleri devam ediyor.

Bütçe süreci 7 Eylül’de Orta Vadeli Programın (OVP) açıklanması ile başlamıştı. O süreçte KESK olarak Orta Vadeli Programa ilişkin yaptığımız basın toplantısında, “Perşembe’nin gelişi çarşambadan, Bütçenin gelişi de bu OVP’den belli” demiştik. Tam da öyle oldu.

Bütçe yasa teklifini TBMM’ye vermeden hemen önce 16 Ekim’de “Bütçe Bağlama Töreni” düzenlenmiştir. Burada konuşan Cumhurbaşkanı yardımcısının her cümlesi nasıl bir bütçe ile karşı karşıya olduğumuzu göstermiştir.

Ülkedeki mevcut tablo iktidar bloku tarafından adeta 86 milyonla dalga geçercesine toz pembe bir tablo gibi sunulmaktadır. Nitekim Bütçe Bağlama Töreni’nde konuşan Cumhurbaşkanı yardımcısı aynen şu sözleri sarf etmiştir.

“Türkiye yüzyılında ülkemizi en yüksek insani gelişmişlik seviyesine ulaştırdık. Şimdi de yüksek gelir grubundaki hak ettiği yere taşımaya kararlıyız”

Sayın Cumhurbaşkanı hangi ülkeden, hangi “en yüksek insani gelişmişlik seviyesinden” bahsediyor? Hangi ülkede yaşıyor? Açıkçası bilmiyoruz. Bildiğimiz tek şey var. Biz bu ülkede, Türkiye’de yaşıyoruz.

Bu ülke; çarşıda, pazarda, mutfakta yaşanan enflasyonu yarı yarıya düşük gösteren sanal TÜİK verilerine göre bile OECD ülkeleri içinde, AB ülkeleri içinde açık ara birinci sırada, dünyada ise 5. Sırada olan bir ülke. Gıda enflasyonunda AB ortalamasını 10’a, OECD ortalamasını 8’e katlayan bir ülke.

Bu ülke; ranttan, vurgundan beslenen uluslararası sermayeye en yüksek faizi veren ülkeler sıralamasında, dünya ikincisi konumunda olan bir ülke.

Bu ülke; her 3 çocuktan 1’nin okula aç gittiği, 5,5 milyon çocuğun yoksulluktan bir oyuncaktan dahi yoksul bırakıldığı bir ülke.

Bu ülke; işsizlikte de ne yazık ki AB birinciliğini kimseye kaptırmayan bir ülke. Geniş tanımlı işsizliğin %30’lara dayandığı, işsiz sayısının 12 milyonu aştığı bir ülke. Geniş tanımlı kadın işsizliğinin %40’a geniş tanımlı genç kadın işsizliğinin ise %45’e dayandığı bir ülke.

Bu ülke; 2,3 milyon gencin ne eğitimde ne istihdamda (NEET), yer almadığı, Avrupa ülkelerindeki genç işsizliğin en yüksek olduğu bir ülke.

Bu ülke; işverenlerin iş arayan üniversite mezunu gençlere asgari ücret karşılığında uzun mesai saatler boyunca kölece bir çalışmayı teklif ettiği bir ülke.

Bu ülke; son altı yılda bulma ümidini kaybettiği için iş aramayanların sayısının 4 kat arttığı bir ülke.

Değerli Basın Emekçileri;

Türkiye’de mevcut iktidar kişi başına milli gelirin 2025 yılı itibari 17 bin 748 dolara ulaşacağını önümüzdeki yıl bu rakamın 18 bin 621 dolara ulaşmasının hedeflendiğini söylüyor. Yani ortalama dolar kuru verileri ile kişi başına gelirin 2025 yılı için aylık 60 bin TL’ye ulaşacağını söylüyor.

Oysa bu ülke çalışan her iki kişiden birine açlık sınırı altında kalan asgari ücretin, her dört emekliden birine açlık sınırı altında kalan bir aylığın dayatıldığı, ortalama kamu emekçisi maaşının eriye eriye yoksulluk sınırının yarısına kadar gerilediği, ücret-maaş artışlarının TÜİK’in sanal enflasyon verileri ile sınırlandığı bir ülke.

Daha da önemlisi bu ülke; gelir adaletsizliğinde de AB ve OECD birinciliğini kimseye kaptırmayan bir ülke. En zengin %20’nin toplam gelirin yarısına yakınını aldığı geri kalan %80’nin diğer yarısını paylaştığı bir ülke.

Bu ülke; sadece semt pazarlarında arta kalanları akşam karanlığında toplayanların sayısının hızla arttığı bir ülke değil. Aynı zamanda dolar milyoneri sayısının bir yıl içinde %8 artışla 58 ülke içinde en çok arttığı, dolar milyoneri sayısının 68 bin kişiye ulaştığı bir ülke.

Bu ülke; her 100 vatandaştan 60’nın 1 haftalık tatil masrafını karşılayamadığını, dolayısıyla tatil yapamadığı bir ülke.

Tüm bunlara rağmen ne yazık ki iktidar sözcüleri, bakanlar “işsizleri işsizliğin sebebi” olarak gösterecek kadar, SGK Genel Müdürü ise emekli maaşlarının düşüklüğünü “emeklilerin artık daha uzun yaşamasına” bağlayacak kadar pervasızlaşmıştır.

Değerli Basın Emekçileri;

Kamu emekçisinden işçisine, gencinden çocuğuna, asgari ücretlisinden emeklisine toplumun ezici çoğunluğunu oluşturanların adım adım içine itildiği işsizlik, yoksulluk, gelir dağılımı adaletsizliği tablosunda geldiğimiz yeri özetlemeye çalıştık.

Peki, böyle bir tablo karşısında bir iktidar bütçe sürecinde ne yapar?

Toplumun ezici çoğunluğunun ihtiyaçlarını, taleplerini dikkate alır. Bütçe kaynaklarını bunun için kullanır. Doğru olan budur.

Ne yazık ki Türkiye’de tam tersine bütçeler yoksulun cebinden alıp zengine aktarmanın aracı haline gelmiştir.

Üstelik iktidar 2026 yılı bütçe teklifi ile yıllardır emekçilerin, yoksul halkın omuzlarına yıkılan vergi yükünü daha da katmerli hale getirmeyi hedeflemektedir.

Ülkenin kaynakları, attığımız her adımda ödediğimiz, maaşlarımızdan, ücretlerimizden peşin peşin kesilen vergiler, sermayeye, patronlara, yandaşlara faiz, rant, hazine garantisi, teşvik, vergi muafiyeti, istisnası olarak aktarılmak istenmektedir.

OVP’ye göre 2026 enflasyon hedefi %16 olarak açıklanmıştır.

Ama 2026 bütçe yasa teklifine göre:

· Bütçe giderleri %28,5, bütçe gelirleri ise %27 oranında artırılmaktadır.

· Bütçe gelirlerinin %85’ini yükü emekçilerin omuzlarına yıkılan vergi gelirlerinden karşılanacaktır.

· Vergi adaleti daha baştan dolaylı dolaysız vergi ağırlığı ile alt üst edilmektedir. Vergi gelirlerinin %64’ü halkın tüketiminden alınan başta KDV ve ÖTV olmak üzere dolaylı vergilerden oluşmaktadır.

· Bütçeye en büyük katkı sağlayan doğrudan vergi kalemi olan ve büyük bölümü ücretli emekçilerden alınan gelir vergisinin, toplam vergi gelirleri içindeki payı 2025 bütçesine göre 6,5 puan arttırılarak %19’dan %25,5’e çıkarılmaktadır.

· Sermayeden alınması planlanan Kurumlar Vergisi’nin toplam vergi gelirleri içindeki payını ise yalnızca %11,7 ile sınırlamaktadır.

· Buna ek olarak 2026 bütçesinden patronlara destek için 713 milyar TL ayrılmakta, ‘vergi harcaması’ adı altında, büyük bölümü sermaye lehine olmak üzere, toplamda 3 trilyon 597 milyar liralık bir gelirden vazgeçmektedir.

Dolayısıyla teklif bu hali ile geçerse 2026 bütçesi, bugüne kadar emekçinin sırtına en çok vergi yükü bindiren bütçe olacaktır.

Üstelik bu vergiler faize, silahlanmaya ve sermayeye kaynak aktırmak için kullanılacaktır.

· Nitekim bütçe giderlerinin %14,5’i faiz giderlerine ayrılmaktadır.

· Faiz harcamalarına ayrılan kaynak bir önceki yıla göre %41 arttırılarak 2 Trilyon 742 Milyar TL’ye çıkarılmaktadır.

· Bütçeden sosyal yardım ve desteklere ayrılan tutar ise 917 Milyar TL ile faiz harcamalarının üçte biri düzeyinde kalmaktadır

· Ülkede son bir yıldır, silahların tamamen susmasına ve kalıcı bir barışın tesis edilmesine ilişkin önemli bir süreç yürütülüyor. Ancak 2026 bütçe teklifinde savunma ve güvenlik harcamaları bir önceki yıla göre %34 arttırılarak; Cumhurbaşkanlığı’na bağlı örtülü ve yedek ödenekler, iç ve dış güvenliğe ilişkin bazı kalemler ve kayıtlara geçmeyen ‘gizli harcamalar’ hariç 2 Trilyon 155 Milyar TL olarak belirlenmiştir. Bütçenin %11,5 gibi önemli bir bölümü savunma ve güvenlik harcamaları adı altında hala silahlanmaya ayrılmaktadır.

· KÖİ projeleri çerçevesinde köprüler, otoyollar ve Avrasya Tüneli ile yap-kirala-devret modeliyle yaptırılan şehir hastanelerine toplam 280 milyar lira ayrılmıştır. Bu rakam 2025 yılına göre %38,6 artış anlamına gelmektedir.

· Tüm bunların soncunda bütçe açığının bir önceki yıla göre %40 artarak 2 trilyon 713 milyar liraya çıkması öngörülmektedir.

· 2002 bütçesinden genel kamu hizmetlerine ayrılan pay%42 iken, bu oran 2025 itibariyle yüzde 29’a kadar gerilmiştir. 2026 bütçe teklifindeki faiz harcamaları ve bütçe açığı kamu hizmetlerine ayrılan payda kaynak daralması anlamına gelmektedir. Nitekim bakanlık bütçelerine bakıldığında söz konusu bütçelerin %80’ni aşan kısmının personel maaşı ve SKG gideri gibi zorunlu harcamalara ayrıldığı görülmektedir.

· Geçtiğimiz bütçe teklifinde 30 milyar TL olarak belirlenen özelleştirme hedefi 185 Milyar TL’ye çıkarılmıştır. Bu devasa artış köprü ve otoyollar başta olmak üzere kamunun elinde kalan son varlıkların da sermayeye, yandaşlara peşkeş çekileceğini göstermektedir.

· Bunlara ek olarak toplumsal cinsiyete duyarlı bütçeleme bir kez daha göz ardı edilmektedir. Bütçeden kadınlar, gençler, engelliler, emekliler, işsizler için ayrılan kaynaklar sembolik düzeyde kalmaktadır.

Sonuç olarak iktidarın “Türkiye Yüzyılı vizyonunun somut yansıması, olarak sunduğu bu bütçe, gerçekte emek karşıtı, sermaye yanlısı, güvenlikçi ve eril bir yıkım bütçesidir.

Değerli Basın Emekçileri

Biz KESK olarak her zaman demokrasinin, adaletin işçiler ve emekçiler açısından ekmek kadar, su kadar vazgeçilmez olduğunu vurguluyoruz.

2026 bütçe teklifi ile halka, emekçilere dayatılmak istenen ağır tablo elbette ki halk iradesini yok sayan, en küçük itirazı bile baskı ve şiddet politikaları ile susturmayı hedefleyen, gittikçe otoriter hale gelen, emeğin haklarını yok sayan, uluslararası ve yerli sermayenin çıkarlarını temel alan anti demokratik bir sistemden beslenmektedir.

Dolayısıyla KESK olarak, bu yakıcı süreçte yıllardır kim iktidarda olursa olsun savunduğumuz değerlerimize sahip çıkacak, Emekten, Halktan Yana Bütçe Demokratik Bir Ülke İçin mücadelemizi kararlılıkla sürdüreceğiz.

Halktan, Emekten Yana Bir Bütçe İçin:

· Öncelikle bütçe hakkımızın önündeki engellerin kaldırılmasını istiyoruz.

· Vergide adalet istiyoruz. Az kazanandan az, çok kazanandan çok vergi alınmasını istiyoruz.

· Kamu hizmetlerinin piyasalaştırılmasına, tasfiyesine ve özelleştirme soygununa son verilmesini istiyoruz.

· Kamu hizmetlerine ve yatırımlarına bütçeden ayrılan payın artırılmasını istiyoruz.

· Toplumsal cinsiyete duyarlı bir bütçenin hayata geçirilmesini istiyoruz.

· Emeğe kölelik dayatan politika ve uygulamalara son verilmesini istiyoruz.

· Yoksulluğu önleyici, dar gelirlileri, koruyucu tedbirlerin hayata geçirilmesi için bütçeden ayrılan payın arttırılmasını istiyoruz.

Bu çerçevede:

· Bütçe görüşmeleri süresince işkollarımız kendi bakanlık bütçelerinin görüşüldüğü günlerde değerlendirme ve taleplerini içeren basın açıklamaları, basın toplantıları, işyeri faaliyetleri vb. eylem ve etkinlikler düzenlemeye devam edecek.

· 22 Kasım’da Samsun ve Adana’da, 29 Kasım’da ise Van ve İzmir’de bölge mitingleri gerçekleştireceğiz.

· Bunun için KESK Yürütme Kurulu üyeleri ve bağlı sendikalarımızın MYK üyeleri olarak önümüzdeki haftadan itibaren bölge mitinglerimizi örgütlemek üzere il çalışmaları yürüteceğiz.

· Aralık ayı başında bütçe TBMM Genel Kurulunda görüşülmeye başlanacak. Yine aralık ayı içinde tüm çalışanlarını yakından ilgilendiren asgari ücret artışı süreci devam edecek.

· Bu süreçte KESK olarak bütçeye ve insanca yaşamaya yetecek ücrete ilişkin taleplerimizin karşılanmaması halinde, “üretimden gelen gücümüzü kullanma dahil işyerlerinden, alanlara uzanan bir mücadele hattını oluşturmaya devam edeceğiz.

Değerli Basın Emekçileri

Altını bir kez daha çizelim ki 2026 bütçe teklifi ile toplumun ezici çoğunluğunun, hepimizin geleceği daha da karartılmak istenmektedir.

Dolayısıyla KESK olarak bu süreçte sömürü, yoksulluk, talan düzeninin emek, barış, toplumsal cinsiyet karşıtı sermaye yanlısı bütçelerine karşı halkın, emekçilerin ezici çoğunluğunun ortak mücadelesini örmek en önemli önceliğimiz olacaktır.

Bunun için buradan başta tüm kamu emekçileri olmak üzere, “ bu sömürü ve kölelik düzenine itirazım var” diyen her yurttaşımızı, her sendika, konfederasyonu, emek ve demokrasi örgütünü “Emekten, Halktan Yana Bütçe, Demokratik Bir Ülke” mücadelesinde omuz omuza vermeye çağırıyoruz.

Yürütme Kurulu