KESK MYK Üyesi Elif çuhadar;"Sendikaların işleyişi üyelerin katılımına, sorgulamasına ve denetimine açılmalı, seçilen yöneticiyi geri çağırma hakkını da kapsamak üzere sendikal demokrasi yeniden inşa edilmelidir."

24-25 Haziran 2021 tarihlerinde Ankara'da gerçekleştirilecek KESK Genel Kuruluyla ilgili KESK Genel Mali Sekreteri Elif Çuhadar'ın süreci değerlendiren yazısı Evrensel Gazetesinde bugün yayınladı.

Çuhadar'ın KESK'in daha mücadeleci bir örgüt olmasının koşullarının mümkün olduğunu belirten yazısını olduğu gibi yayınlıyoruz.

"Emekçilerin iradesinin egemen olduğu bir KESK"

Bugün artık hiçbir inandırıcılığı kalmamış resmi enflasyon ve işsizlik verileri bile, işçi ve emekçilerin yaşadıkları gerçeğin ifadesi durumunda. Ekonomik krizle birlikte pandemi süreci, Erdoğan-AKP iktidarı ve hizmet ettiği kapitalistler tarafından tam anlamıyla fırsata çevrildi. Esnek ve dönüşümlü çalışma, evden-uzaktan çalışma ve performans uygulamaları daha da yaygınlaştırıldı. Çalışma süresinin uzatılması, zorunlu fazla mesailer, izin hakkı gaspı, ücretsiz izinler, sendikasızlaştırma, tazminatsız işten atmalar vb. saldırılarla işçi ve emekçilerin yaşam ve çalışma koşulları çekilmez hale geldi.

Salgınla mücadeledeki başarısızlık bir yana yasak ve sansürün arttığı, her türlü hak arama mücadelesinin şiddetle bastırıldığı, tek adam yönetiminin faşizmin inşasına yönelik politikalarını yoğunlaştırdığı bir dönemdeyiz.

Çarklar işçi ve emekçilerin hastalığı, ölümü, açlığı, yoksulluğu pahasına dönerken kamu emekçileri de bu süreçten payına düşeni alıyor: Güvencesiz ve esnek çalışma, yüksek enflasyon ve durmayan zamlarla artan kayıplar, KHK ile ihraç edilenlerin hâlâ işine iade edilmemiş olması, işyerlerinde artan amir baskısı, keyfi uygulamalar ve kuralsızlığın yaygınlaştırılması vb…

Ancak sürecin böyle yürümeyeceği de aşikar! İşçi ve emekçilerin hak arama mücadeleleri veya kazanılmış haklarını koruma çabası geriye düşüşler yaşasa da devam ediyor. Baskı ve yasaklara karşı öfke birikirken Cumhur İttifakının halk desteği giderek zayıflıyor.

Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonunun (KESK) 10. Olağan Genel Kurulu, bu koşullarda toplanıyor. KESK ve üye sendikaların, son yıllarda işyerlerindeki varlığının ve dolayısıyla etkisinin iyice zayıflamış olmasının nedenlerini açıklıkla tartışmamız gereken günlerden geçiyoruz.

SENDİKAL DEMOKRASİ ACİL İHTİYAÇ

Kamu emekçilerinin sendikalaşma oranı yüzde 65.4’tür. Bu oranın sadece yüzde 6’sı KESK’e bağlı sendikalara üyedir. Sendikalara üye olmanın örgütlü olmak anlamına gelmediğini biliyoruz. Ancak sorunlar ve kamu emekçilerinin hoşnutsuzluğu artarken, yandaş sendikalar üye kaybettiğinde bile KESK’e bağlı sendikaların üye sayısının artmadığını hatta yer yer azaldığını düşünürsek sorunun boyutlarını daha iyi anlarız.

Bu işin bir yanıdır. En az bunun kadar önemli diğer yanı ise mevcut üyelerin mücadeleye katılımında yaşanan zayıflıktır. Karar süreçlerine katılamayan üyelerin elbette mücadeleye de katılması beklenemez. Üyelerin hakları ve geleceği hakkında karar veremediği, görev ve sorumluluk almadığı/alamadığı bir ortamda gelişen de sendikal mücadele değil sendikal bürokrasi oluyor haliyle.

Kamu emekçilerinin mücadeleye güçlü katılımını sağlamanın yolu en başta karar alma mekanizmalarına katılımlarını sağlamaktan geçer. Oysa şubelerden başlayarak sendika yönetimlerini siyasetlerle dizayn etme tutumu, sendikalarımızı başta üyelerimiz olmak üzere kamu emekçilerinden uzaklaştırmış ve mücadele merkezi olmaktan çıkarmıştır. Sendikaların işleyişi üyelerin katılımına, sorgulamasına ve denetimine açılmalı, seçilen yöneticiyi geri çağırma hakkını da kapsamak üzere sendikal demokrasi yeniden inşa edilmelidir.

BİR YILDIR TOPLANMAYAN BİR MECLİS!

Kamu emekçilerinin somut taleplerinden ve mücadelesinden uzaklaşıldıkça, işyeri örgütleri de inisiyatifleri de zayıfladı. İşyeri temsilcilikleri, önceleri yerelde verdikleri mücadelelerle çözebildikleri sorunlar için genel merkezlerden çözüm bekler konuma geldi. Sendika genel merkezleri de uzun zamandır pek çok sorun karşısında “KESK yapsın, KESK karar alsın” beklentisi içinde.

Sendikaların bu mecalsizliği, KESK MYK’sinin bazen toplantı yapmaya bile gerek duymadan, kimi zaman salt çoğunluğu bile sağlamadan toplanan KESK Meclisi ile karar alıp sendikaların üstünde bir karar organı gibi çalışmasını kolaylaştırıyor. KESK’in doğrudan illere, şubelere, şubeler platformlarına müdahaleleri arttı.

Sendikaların iş kollarındaki gündemleri, yerellerin özgünlükleri ve deneyimleri görünmez hale geldi. Sendika şubelerinin bulundukları illerde yerel platformlara (1 Mayıs ve 8 Mart süreçleri, kadın platformları, işçi sendikalarıyla ortak şubeler platformları) katılımına ya da işyerlerinde gerçekleştirdiği ortak eylemlere kadar merkezi müdahalelerde bulunmanın bürokratik bir tutum olduğu ve KESK’in böyle bir yetkisi olmadığı sendika organ toplantılarında en çok tartışma konularımız bir süredir.

Karar organı olarak tarif edilen KESK Genel Meclisi, son toplantısını geçtiğimiz yıl 16 Mayıs’ta internet üzerinden yaptı. Pandemiden önce yüz yüze yapılan toplantıların çoğunda da salt çoğunluk sağlanamıyordu. Sadece bu durum bile siyaseten oluşturulan bu organın, işleyişine ve kararlarına, aslında hem meclis üyelerinin hem de yürütmelerin ne kadar önem verdiğinin ve inandığının göstergesidir.

Konfederasyonun genel kuruldan sonraki en üst karar organı olarak tanımlanan KESK Meclisini, antidemokratik olması, emekçilerin yerine karar alması, meclis üyelerinin alınan kararları hayata geçirme yükümlülüğü bulunmaması vb. pek çok yönü ile defalarca değerlendirdik.

YANLIŞ POLİTİKALAR KADIN MÜCADELESİNİ GERİLETTİ

Benzer şekilde KESK Kadın Meclisinin de pratiği ortadadır. KESK’te eş başkanlığın ve karar organı olan Kadın Meclisinin varlığı ve işleyişi kadın emekçiler arasındaki örgütlenmeyi ve mücadeleyi güçlendirmemiştir. Aksine bugün ister kadınlarla ilgili ister genel sorunlarla ilgili olsun kadın üyelerin faaliyetlere katılımı her bakımdan gerilemiş durumdadır. Üstelik sendikaların her düzeydeki yönetim kurullarının, kadın emekçilerin sorun ve talepleriyle ilgisi de en geri noktadadır.

Bu durum kadın emekçiler arasındaki örgütlenme faaliyetimizi de olumsuz etkilemiştir. 1 milyon eğitim emekçisinden 600 bini kadındır. Bunun sadece 30 bini Eğitim Sen üyesidir. Sosyal hizmetlerde 4 bin 127 kadın sendika üyesinin sadece 487’si, Sağlık Bakanlığında ise 191 bin 946 sendika üyesi kadın emekçiden 7 bin 309’u SES üyesidir.

Tablo bu iken KESK Kadın Meclisinin gündemi çoğunlukla az sayıda kadının işyerleri dışında (örneğin kadın platformlarında) yürüttüğü faaliyet ve tartışmalarla sınırlıdır. Kuşkusuz bu gündemler kadın kamu emekçileri için çok önemlidir; ancak ne kadın platformlarında yürütülen tartışmaların işyerlerine ne de işyerlerinde bulduğu ya da bulamadığı karşılığın kadın platformlarına taşındığı bir işleyiş vardır. Aynı durum şube ve genel merkez yönetimleri ile buralarda görevli kadın yöneticiler için de geçerlidir.

Her geçen gün daha da yalnızlaşan ve güçsüzleşen kamu emekçisi kadınlara işyerleri temelinde bir seslenişle ulaşılabilir. Sendikaların yayınları, aydınlatma materyalleri, ekonomik, sosyal, siyasal, kültürel ve mesleki etkinlikleri, örgütlenme ve TİS süreçleri işyerlerinde kadın emekçileri kazanmayı esas alacak temelde yürütülmelidir. Bunun için de biçimsel kurullara değil kadın-erkek her düzeydeki sendika yöneticisinin ve temsilcisinin sorumluluk almasına ihtiyaç vardır. Kadın komisyonları vb. özel örgütlenmeler de ancak böyle bir yaklaşımın parçası olduğunda etkili olacaktır.

KESK’İN OLMASI GEREKEN YER

‘Nasıl bir KESK?’ sorusunun cevabı ‘Nasıl bir sendika?’ sorusuna verilen cevapla doğrudan ilgilidir. İş kollarında, işyerlerindeki emekçilerin ortak talepleri ve kararları üzerinden yükselen bir sendikal örgütlenme ve mücadele hattı kurulmalı ve KESK bu mücadelelerin ülke çapında birleşerek güçlenmesi için görev yapan bir çatı örgütü olmalıdır; olması gerektiği gibi…

KESK’te kamu emekçilerinin iradesinin egemen olması, sendikal demokrasinin aşağıdan yukarıya işletilmesi, dönemin ve mücadelenin ihtiyaçlarına yanıt verecek bir merkez haline gelmesi de ancak emekçilerin örgütüne sahip çıkmasıyla mümkün olacaktır.

TİS SÜRECİNDEN KAZANIMLA ÇIKMAK İÇİN BİRLİK VE MÜCADELE

Ağustos ayında 5 milyona yakın kamu emekçisi ile memur emeklisini kapsayan toplu sözleşme süreci başlayacak. TİS sürecinin işyerlerinde sendikalarımız üzerinden etkili bir faaliyet olarak yürümesi esas alınmalıdır. Yoksa masa başında en mükemmel taslaklar hazırlansa da sonuç alınamaz. Kamu emekçilerinin taleplerini yok sayan bir sözleşmenin imzalanmasının yolunu kesebilmek için emekçileri mücadeleye sevk eden ve gerçek bir toplu sözleşme için grev hakkını da elde etmeye yönelten bir çizgide hareket edilmelidir.

Bugün kamu emekçilerinin grev hakkının tanınması talebiyle yürütülen sendikal mücadele hattından oldukça geriye düşülmüş durumda. ‘Grevli toplu sözleşmeli sendika hakkı’ uzun süredir eylemlerde öne çıkan talep ve sloganlardan biri değil. İki yılda bir yapılan TİS görüşmelerine, KESK’in katılımı ve müdahalesi de her bakımdan tartışılmaya muhtaç.

Örneğin 2017 yılında sendika genel kurullarında alınan ‘Toplu sözleşme sürecine katılım’ kararları fiili olarak ihlal edildi. Toplu sözleşme masasına oturamamak anlamına geleceği baştan belli olmasına rağmen, ihraç edilmiş KESK eş başkanlarının isimleri bakanlığa bildirildi. Üstelik MYK’de gündem dahi yapılmadan… Eleştirilerimize karşılık ise “Eş başkanlar kongre iradesidir, hükümet bu iradeyi tanımalıdır” yanıtı geldi. Oysa söz konusu olan TİS masasına kimin oturacağı değil genel kurullarda karar altına alınmış on binlerce emekçinin iradesi ve ortak çıkarlarıydı. Kamu emekçilerinin TİS sürecine dahil edilmesi ve talepler üzerinden mücadelenin büyütülmesi olanaklarını engelleyen bu tutum, sendikaların merkez yöneticileri tarafından ve illerde yapılan her toplantıda eleştirildi.

İki yıl sonra 2019’da şube başkanları ve sendika merkez yürütme kurulu üyelerini kapsayan KESK Danışma Meclisi TİS sürecine katılma kararı aldı. Konfederasyonu oluşturan sendikaların iradesine rağmen KESK MYK’de yeniden tartışılan bu karara karşı görüş bildiren yöneticiler oldu. Bu süreçte de diğer konfederasyonlarla mücadelenin birleştirilmesi, işyerlerinde tüm kamu emekçilerinin TİS sürecine katılımı vb. sağlanamamıştır, daha doğrusu sağlanmaya çalışılmamıştır. Sonuçta Memur-Sen’in yüzde 4’le bağıtladığı TİS’e duyulan tepkinin sözcüsü de olunamamıştır.

Bu yıl ağustos ayında başlayacak 2021 TİS sürecine yönelik tutum da daha baştan tartışmalıdır. Kamu emekçilerinin önemli kayıplar yaşadığı bir dönemdeyiz. Ücretlerdeki erime, esnek çalışmanın yaygınlaştırılması, vergide adaletsizlik, yıllardır kadro bekleyen sözleşmeliler, işe iadesini bekleyen ihraçlar, güvencesizlik, işyerlerinde artan baskı ve mobbing uygulamaları, kapatılan kreşler, yemekhaneler, kaldırılan servisler... Bu koşullarda KESK olarak kayıpların giderilmesi başta olmak üzere kamu emekçilerinin ortak ve acil taleplerini gerçekleştirecek bir birlik sağlanması çağrısını bütün konfederasyonlara yapmamız gerekirdi. Bu yapılmadı. Elbette bağlı sendikaların hiçbirinin böyle bir yaklaşımla TİS sürecine müdahil olmaması da bunda etkendir.

Yıllardır kamu emekçileri adına satış sözleşmeleri imzalayan Memur-Sen ise Kamu-Sen ve KESK’e yazdığı mektupla TİS masasında kendisini desteklemelerini istedi. Memur-Sen’in mektubu Kamu-Sen tarafından olumlu yanıtlanırken, KESK göndermeli bir “hayır” cevabı verdi. Bunu sendikaların merkez yürütme kurullarına, şube yönetimlerine sormak bir yöntem olabilirdi. Ama KESK MYK’sinin çoğunluğu, bir kez daha, kendi iradesini sendikaların ve kamu emekçilerinin üstünde görüp karar verdi.

Daha önce yetkisi olmadığı gerekçesiyle başka konfederasyonları toplu sözleşme masasında istemeyen Memur-Sen’in, bu kez koşulların zorlayıcılığını da görerek suç ortağı aradığı doğrudur. Ancak KESK, hemen her işyerinde, hangi sendika üyesi olduğu fark etmeksizin emekçilerin dile getirdiği ortak mücadele çağrısını görmezden gelemez. Dahası emek ve meslek örgütleriyle ortak mücadeleyi hayata geçirmenin koşullarını zorlamak KESK’in önemli sorumluluklarından biridir. Memur-Sen’i ve diğer konfederasyonları kamu emekçilerinin acil taleplerini savunmaya çağıran ve pratiğiyle buna zorlayan bir tutum sert görünen soyut eleştirilerden daha etkili olacaktır.

Ekonomik kriz ve pandemi nedeniyle birçok hak kaybına uğrayan ve daha da yoksullaşan kamu emekçileri, toplu sözleşmeden beklenti içindedir. Talepler kamu emekçileriyle tartışılarak belirlenmeli, TİS süreci üyelerin katılımıyla yürütülmeli ve kamu emekçileri talepleri için mücadeleye örgütlenmelidir.

Editör: TE Bilisim