Siren seslerinin ne kadar yüksek olduğunu ya da bizlere ne kadar yüksek geldiğini düşünürsek yüksek sese verdiğimiz tepki hemen ya kulaklarımızı kapamaktır ya da o sesin bize yüksek gelemeyeceği noktaya doğru kaçmaktır. Bu bir yardım çığlığı ise belki durum değişebiliyor ama insan genelinde kendini koruma olduğundandır ki kaçmak kolayı yapmak daha rahat geliyor.

Kaçınıyoruz, kaçınmaktan zevk alıyoruz. Kaçındıkça daha iyi hissedeceğimizi ve korunabileceğimizi sanıyoruz. Kulaklarımızı tıkadıkça sorunlar yok olacak sanıyoruz. Olumsuzdan ya da problemlerden kaçarak belki de “pozitif düşünerek” yaşıyor birçoğumuz. Kişisel problemleri bir yana koyacak olursak toplumsal olarak yüzleşmemiz gereken dünya genelinde büyük problemlerimiz olduğu apaçıktır. Bunlara kulaklarımızı tıkayarak, bunları görmemezlikten gelerek bu raddeye gelmiş durumdayız.

Sürekli olarak kendimize sorduğumuz soru şu sanırım; “hayatım, hayatımız nasıl daha kolay olur?” cevaplar da genellikle; “daha fazlasıyla”, “daha iyisiyle”, “negatifi görmeyerek, düşünmeyerek ve ondan kaçarak” gibi şeyler oluyor. Dolayısıyla da kolay, sıradan ve birbirinin benzeri hayatlara dönüyor herkesinki, problemlere ya da sorunlara odaklanmayarak.

Bu radde dediğim ise dünyanın şu an ki halidir. Açgözlülük, kapitalist düzen, dünyanın kanını emen sistemler yani kısacası. İşin en acı kısmı da bunu yaparken kendimizi çok haklı görüyor ve mücadele eden kesime “çıkmaz bir döngüdesin” diyerek bakıyoruz.

Hiç çabalamadan mücadele etmeden bir yere varamayacağımızı muhtemelen hepimiz tecrübelenip öğrenmiş olmaktayız. Acı tecrübelerden biri de aslında günümüzde yaşadığımız pandemik olaydan da görülebilir ki; çevre kirliliğinin ve fabrikalaşmanın fazla olduğu şehir ve ülkelerde hastalık ve hastalanma oranları çok daha yüksek.

Aynı zaman da hazırlıksız yakalanmış olduğumuz bu pandemik vaka hepimize küresel ısınma bakımından da bir ders olduğunu gösteriyor. Eğer hazırlanmaya başlarsak ve dikkat edersek bunu önlemek mümkündür ya da geciktirmek.

Özellikle dünyanın bu dönemde kapanması ve iş yerlerinin, arabaların kullanılmaması karbon emisyonunu düşürmüş durumda. Bilimsel araştırmalara göre uzun süredir görülen en düşük karbon emisyonu Mart’tan bu yana ilk kez rastlanmıştır.

Yaşamış olduğumuz sorunları da göz önünde bulundurarak, taşımacılık, otomobiller, makineler, elektrik gibi gündelik ihtiyaçlarımızın güneş üzerinden elde etmemiz mümkün. Öyle ki güneş enerjisi bir tek elektrik için değil ya da sadece güneş enerjisi olarak da kullanılmaz.

Güneş enerjisi aynı zamanda rüzgâr enerjisine de katkı koyuyor. Güneş enerjisi ısınma için de kullanılabilir. Güneş enerjisi, sadece sürdürülebilir enerji için değil yenilenebilir olmayan enerji için de kullanılır.

Güneş dünyaya çok yüksek oranda enerji sağlıyor. Dünya yüzeyine bir günde ulaşan, güneşten gelen, enerji hesaplandığında 0.94x1017 W (güç) olarak hesaplanmıştır. Hesaplanmış olan küresel enerji harcanma ise 1.79x103 W (güç) şeklindedir. Bu hesaptan bakacak olursak dünya yüzeyine ulaşan güneş enerjisinin sadece 0.0019%’ini kullanabiliyoruz.

Verimliliğimiz çok düşük.

Petrol gibi, ormanlar gibi, sürdürülebilirliği olmayan ve gezegenimizin can damarı olan ham madde ve malzemeleri sömürmeye devam ettikçe küresel ısınma hızla ilerlemeye ve artmaya devam edecektir. Bu madde ve malzemeler yerine sürdürülebilirliği olan, yok olmayacak ve bitmeyecek olan güneş enerjisinden ve yenilenebilir enerji kaynaklarından yararlanırsak küresel ısınma oranını düşürmemiz çok yüksek olasılıktır.

Öyle ki son zamanların teknolojileri komple elektrikli arabalar ve araçlar olmaktadır. Bu gereken ve ihtiyaç duyulan elektrik ise güneş enerjisinden elde edildiği takdirde insanlık kendisini gezegenlerin uygarlıklar seviyesinde, Kardeşev Ölçeği’ne göre, 1. seviyeye taşımayı hızlandırabilir.

Şu anda özellikle de Amerika Birleşik Devletleri’nde gördüğümüz düşük petrol fiyatları ile kendimizi kandırmamalı ve uzun vadeli düşünmeye başlamamız gereken bir dönemdeyiz. Kafamızı kuma gömmeye devam ettikçe elimizde yaşayacak ne bir gezegen ne de kafamızı gömeceğimiz kum kalacaktır.

Editör: TE Bilisim