Anılarla, düşüncelerle baş etmek.

Sindirmek. Sindirebilmek.

Kabul etmek hemen olmuyor.

Bir sürü akıl karışıklığı, reddediş, kabullenemeyişle beraber geliyor.

Alışmışlık, normalleştirilmiş olanlar, yargılar, cezalar, inandığımız doğrular ve yılların ezberi nasıl hemen bozulur?

Farkında olup, farkında olmak istemeyişimiz, reddediş, gerçeğin acı yüzü. Güne soğuk suyla duş alarak başlamak gibi sanki. Acı verici ilk başta, hatta genellikle, fakat uyandıran, sağlıklı bir aktivite. İlk yapmaya başlayınca alışılamıyor, sevilmiyor, hatta hemen vazgeçmek isteniyor, sıcak suyu açmak geçiyor insanın içinden fakat sıcak su daha çok gece yatmadan rahatlamaya günün yorgunluğunu almaya ve uykuya hazırlamaya yarayan bir şey. Uyandırmıyor.

Yüze çarpan soğuk her soğuk su damlacığı gibi acı veriyor her düşünce de bazen, her kabullenme, her fark ediş serüveni. İçinde kayboluyor insan. Soğuk duştan çıkana kadar ne kadar iyi bir şey olduğunu anlamaz ya insan; aynen fark ediş serüveni de öyle. İçinden çıkana kadar bir ızdırap oluyor bazen.

Bazı serüvenler iyi geçiyor tabii yalan söyleyemeyiz hepsi kötü, zor, acılı diye. 40 derece sıcaklıktaki Ağustos sabahında herkes buz gibi suyla duş almak ister sonuçta ve acı çekmenin aksine hoşuna gider de bu soğuk su.

Kolay iş değil doğrusu. Sabır istiyor. Cesaret istiyor. Omzunda yük, başında ağrılar getiriyor. Hasta ediyor insanı. Ama sanki değiyor. Motivasyon ve disiplin gerektiren bir süreç. O soğuk suya, o düşüncelere anılara her gün dayanmak zorundasın. Hem de günün ilk saatinden itibaren. Kendini takdir et, motive et, ödüllendir; bence bunları da kendin yap! Başkasına bırakma. Serüvene başlamak bile büyük cesaret, aferin!

Esas mevzu fark edişten, kabullenişten sonra başlıyor, davranış. Artık bildiğini bilmezlik edemezsin. Artık uyandın yani, geri uykuya dönemezsin; o acı, o soğuk su boşuna değildi. Olayların, düşüncelerin – suyun – kendisi kötü acı verici değil, biz onu nasıl algılıyorsak o öyle. Olduğu gibi, değiştirmeye çalışmadan ne geçmiş değişebiliyor ne de kovmaya çalıştığımız o “kötü” düşünce.

Soğuk duşu aldık ve acele ile bir dağa tırmanmaya başladık gibi hissedilen bu yolda, üşütüp hasta olabilir, düşebilir, yaralanabilir dolayısıyla acı çekebiliriz, fakat zirvedeki manzara çok güzel. Çok klişe bir şey söylediğim ama çok doğru. Yolun zorluğu, engebeli oluşu belki de manzaranın güzelliğine değmesi içindir. Hakkedene yani, o teri dökene.

Artık kabullendik, öğrendik, fark ettik ve zirvedeyiz; derin bir nefes alalım! Manzaranın güzelliğine bakalım. Farkındalık, yeni bir ufuk, farklı bir bakış açısı, daha güzel bir hayat şekli olabilir. Davranışa döktüğümüz süreçte bunların hepsi olur. Bence daha mantıklı bir davranış şekli olabilir hatta bunlar, belki de doğrusu daha sağlıklı davranışlar demektir.

Her ne kadar davranışlar da o zor serüvenin bir parçası olsa da, aslında davranış sanki soğuk duş sonrası kuş cıvıltılarıyla güneşte kahveni içmek kadar zevkli olabiliyor.

Bütün serüven zor ya da acılı değilmiş. Esas mevzu ilk baştaki o dönemeci dönmekmiş. Bir kere suya parmağını değdirdin mi geri çekme, yavaşta olsa devam et.

Editör: TE Bilisim