Soylu artık Erdoğan’ın bir sorunu haline gelmiştir   

İhsan ÇARALAN

Son dört gündür, cuma günü uygulamaya sokulan “Sokağa çıkma yasağı” ile başlayan gelişmeler tartışılıyor.

Ama, pazar gecesi ”Süleyman Soylu’nun istifası”yla sorun, koronavirüse karşı mücadelenin tartışılmasından çıkıp hükümet ve AKP’nin iç mücadelesine, “Soylu mu güçlendi, Pelikancılar mı?” tartışmasına kadar geldi.

Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan da pazartesi günü yaptığı “haftalık” konuşmasında, bunu bir “lütuf olarak” görüp, koronavirüse karşı mücadelenin sorunlarını geriye iterek, olmayan ve yanlış olan ne varsa, hükümetin uygulamalarını eleştiren medyayı ve siyasetçileri sorumlu tuttu. Özellikle de medya ile ilgili sözlerini “Hesabını verecekler”e kadar götürdü.

TEK ADAM YÖNETİMİ SİYASETİN NORMLARINI DEĞİŞTİRİYOR

“Soylu vakası” üzerine pazar gününden beri medya ve siyasette yapılan tartışmalar, ülkemizde bir “tek adam yönetimi” inşası yapıldığını ve bunda hayli ilerlendiğini, siyasetin değişen normlarının farkında olunmadığını ya da bu farkın bilinçli olarak görmezden gelindiğini gösteriyor. Çünkü; Soylu’nun cuma gece yarısında olanlardan dolayı önce istifa etmesi, sonra Cumhurbaşkanı tarafından istifasının kabul edilmemesi, klasik bir parlamenter sistem varmış gibi, Soylu’nun AKP ve hükümet içinde güçlenip güçlenmediği tartışması olarak sürdürülmektedir.

Bu tartışmalar içinde genel kanı; “Bu gidip-gelmeden Süleyman Soylu kazandı”, “AKP içinde de hükümet içinde de Soylu güçlendi” biçimindedir. Hatta kimi yorumcular işi, Soylu’nun Erdoğan’ın yerine AKP’nin başına geçecek kişi olduğuna, “Erdoğan’ın ‘halefi’ olarak Soylu’yu işaret edeceği”ne kadar götürüyor.

Oysa “tek adam yönetimleri”nin özelliği, “İkinci adamın olmaması”dır. Onun için tek adam yönetimleri; seçimle gelen Meclisin rolünü mümkün olduğu kadar azaltırken, bakanları da seçilmişlerden değil, “Tek adamın seçtiği”, sadece tek adama karşı sorumlu, onun tarafından “keşfedilip” böyle yüksek bir makama getirilmiş olmaktan duyulan şükran ve sadakati unutmayan kişilerden oluşur.

Bugün Türkiye’de Erdoğan ve AKP’si böyle bir yönetimi inşa etmek için ellerindeki her imkanı kullanıyor. Bu konuda son yıllarda hayli adım da atıldı. Ama tek adam yönetimi, içinden çıkarıldığı parlamenter sistemin tek adam zihniyeti ve uygulamalarıyla çelişen, kimi özelliklerini de taşımaya devam ediyor. Tabii, her gün bu özellikleri eriterek!

‘TEK ADAM’ YÖNETİMİNDE ‘İKİNCİ ADAM’ YOKTUR; HALEF AİLE İÇİNDEDİR!

Meclisin itibarsızlaştırılması girişimleri, kimi bakanların kamuoyundan çok tepki görmelerine karşın görevden alınmamasında ısrar edilmesi, bakanların her ağzını açtığında, kendi varlıklarını ve inisiyatiflerini inkar edercesine, “Sayın Cumhurbaşkanı’mızın emirleri ile şunu yaptık, bunu yapmadık” diyen açıklamaları, Erdoğan’ın ağzından çıkan her şeyi önüne arkasına bakmadan emir telakki eden bakanlar ve her düzeydeki irili ufaklı bürokratlar, bu tek adama biatçılığı yeniden üretmektedir.

Böylece tek adamın siyasetten ekonomiye, yargıdan askeriyeye, eğitimden sağlığa, akademiden kültür sanata, hayatın bütün alanlarında tek adamın tam egemenliği ve ona biatı doğal ve ezelden beri böyle olan ve ebediyen böyle kalacak bir yönetim tarzı olduğu yaygınlaştırılmak istenmektedir.

Nitekim dünyadaki örneklerine ve bu örnekler üstünde yükseldiği zihniyete baktığımızda;

1) Tek adam yönetimlerinde ikinci adam yoktur. Bu yüzden de bir dönemde konjonktürel kimi gelişmeler bazı kişileri öne çıkarsa da, tek adamın ilk işi “ikinci adamı” tasfiye etmek olmuştur.

2) Tek adamların halefi, “siyasetteki bir seçeneği” değil aileden birisi (oğulları, eşleri, kardeşleri, kızları ve damatları gibi yakın akrabaları) olmuştur. Tabii tek adam yönetiminin sürdürülmesi konusunda siyasi ya da biyolojik bir engel ortaya çıkmamışsa!

BUNDAN SONRASINI ARTIK SOYLU DÜŞÜNSÜN!

Kimi siyasi çevrelerin iddiasının aksine yaşananlar bir yönetim krizi değildir. Tersine tek adam yönetimi içinde olağan olan bir durumla karşı karşıyayız.

“Soylu vakası” da hükümette kriz olarak değil, “tek adam yönetimi”nin bir sorunu olarak ortaya çıkmış bulunmaktadır.

Buradaki en önemli yan ise; MHP destekli olduğu anlaşılan, Soylu’nun istifası sonrasında yürütülen sosyal medya kampanyası (İki buçuk milyon kişinin katıldığı belirtiliyor) ve Cumhurbaşkanı’nın istifayı reddetmesi üzerine sokağa çıkan (az sayıda bile olsa), milliyetçi naralar atıp bayrak sallayan kişilerin, Soylu’ya destek vermesidir. “Tek adam” bu kampanyayı ve sokaktaki tepkileri kendisine yönelik bir protesto olarak algılayacaktır. Eğer tek adamlık iddiasını sürdürecekse böyle görmek durumundadır. Çünkü gerçek de budur.

Bugüne kadar parti içindeki politika tarzına bakıldığında kendisine alternatif olan ya da olma potansiyeli taşıyanları tasfiye ederek ilerleyen Erdoğan’ın, “Tek adam yönetimi inşası” sürecinde de alternatiflerine uzunca bir süre tahammül etmesi beklenemez. Tersine, “İstifa ve istifayı reddetme”nin sıcaklığı ile “sadakat” ve “hizmete övgü” söyleminin ötesinde, “Bundan böyle Erdoğan’ın masasındaki önemli sorunlardan birisi Soylu’nun tasfiyesidir” dersek gerçeği ifade etmiş oluruz.

Yani bugün “güçlenmiş” gibi görünen Soylu, bu “istifa-istifayı ret” oyununda kendi rolü ne olursa olsun, artık topun ağzındadır!

Topun ne zaman patlayacağı bilinmez, ama zamanı geldiğinde patlaması da kaçınılmazdır.   

Çünkü “Kurtlar sofrasında ‘kural’ın yaralananı parçalamak” olması gibi “Tek adamın sofrasının kuralı da güçleneni yemek”tir!

Evrensel / İhsan Çaralan / 15.04.2020

Editör: TE Bilisim