Hayalleri göçük altında kalmıştı yine bir annenin. Oysa duvarlar her yerde gelişmişlik örneğiydi. Burada ise bir ölüm çukuru! 

Kızının küçük bedenine ulaşmak için kaç tuğla kaldırması gerektiğini bilmiyordu. Oysa kocaman güçlü kalbi tüm binayı yerinden sökebilecek güçteydi. Ama sadece tuttular onu, ellerinden, belinden, yüreğinden. Akıttığı gözyaşlarında boğulmak içten bile değildi. Daha sabah örmüştü kızının mis gibi kokan saçlarını. Doyasıya koklamıştı küçük kızını. Mutfakta en sevdiği yemeğini hazırlarken o yatağında mışıl mışıl uyuya kalmıştı.

Birazdan yanına gidip öpüp koklayıp onu uyandıracakken çığ gibi kafasına düşen tuğlalar onun odasına yetişmesine engel olmuştu. Salon, banyo derken odasına yetişmeye birkaç adım kalmıştı ki son gördüğü kızının yatakta başını kaldırıp annesine baktığı korku dolu bir çift gözden ibaretti. Ona koşup sarılmaya zaman yetmemişti. Yanındayım korkma demek kaç saniye alabilirdi ki? Zaman, ne zaman saliselere dönüşmüştü.

Zaman ne zaman durmak için bu kadar acele etmişti. Şimdi her yer karanlıktı, her yer duman altı. Gözlerini mi açamıyordu yoksa güneş ışıklarını mı kapatmıştı. Omuzlarında ki hayat yükü bedenine düşen tuğlalar kadar ağırdı zaten. Daha fazlası için kim, neden düğmeye basmıştı. Oysa kızı karanlıktan çok korkardı, sarılmak için kıpırdamak istedi.

Tonlarca ağırlık altında yapabildiği tek şey gözlerini kıpırdatmak oldu. Hiç bir yeri oynamıyordu, felç olmuş gibiydi. Kızım, “buradayım korkma” diyordu. “Sesimi duyuyorsan lütfen cevap ver” aydınlığın bir anda karanlığa çevrildiği zaman dilimi bitmek bilmiyordu.

Sarsıntı yeniden başlamıştı bile. İçi mi titriyordu yoksa dünya tersine mi dönüyordu. Ağzına giren küçük çakıl taşları, cam parçacıkları kızının adını seslenirken dudaklarını kanatıyordu. Elini kaldırabilse temizleyecekti ama sadece kesilen diliyle dışarı itmeye çalışıyordu hepsini.

Uğultularda duymak istediği tek şey kızının sesiydi ama bir türlü duyamıyordu işte. O yinede bağırıyordu. “Korkma yanındayım, birazdan yanına geleceğim” acı acı çıkıyordu sesi. Çaresizlik hiç bu kadar canını acıtmamıştı. Kocası evden kovduğunda da, yiyecek bir dilim ekmek bulamadığında da canı bu kadar yanmamıştı. Hayatın ihanetleri bu olay karşısında ne kadarda masumdu. Artık daha cılız çıkıyordu titreyen sesi. Ayaklarında sıvı sıcak bir şey akmaya devam ediyordu.

Biliyordu bir yerleri kanıyordu, kızına koşmaya çalıştığı ayakları uyuşmuştu, onu taşımaktan vazgeçmiş olmalıydılar. Oysa daha çok koşmaya, daha çok sarılmaya, yarım kalan ne varsa tamamlamaya ihtiyacı vardı. Gözleri kapanıyordu yavaş yavaş, ne kadar zorlasa da açıkta tutamıyordu. Kalbi bedenine isyan ediyormuşçasına açıyordu gözlerini. “daha değil daha değil” diye fısıldıyordu.

Kızının o güzel gözlerini görmeden kapanmamalıydı göz kapakları. En azından Tanrı bu kadarına müsaade etmeliydi. Kalp atışları yavaşlamıştı, dilinde irili ufaklı kesikler. Koca bir sessizlikti artık her yer. Hayatla kavgası bitmiş bir insanın huzuru yoktu yüzünde. Yaşadığı acı dolu hayattan yine acılarla yitip gitmişti biri daha. Üstelik bir anne! Kurtulamadı, kurtaramadı.

İlk kez gücü yetmemişti kaderini değiştirmeye. Üstünden onaltı saat sonra güneş yeniden gözlerini görmüştü. Ama o açık olan gözlerine rağmen güneşi görememişti. Yirmidört saat sonra küçük kızın parmakları görülmüştü. Birkaç saat içerisinde yatağın kenarına sıkışmış kızı kucaklamıştı bir kahraman. Kalp atışları çok yavaştı ama savaşı bırakmamıştı.

Konuşmuyordu, belki de küsmüştü annesine, ilk defa sözünü tutmamıştı çünkü. Yanına geleceğim demişti ama gelmemişti işte. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Biliyordu, artık yoktu annesi. Sustu Elif. Kimin dikkatsizliği, kimin kurallara uymayışı ayırmıştı onu lavanta kokan annesinden. Bir müteahhit, bir denetçi, belki de bir para babası. Azıcık çalmasalardı yaptıkları işten, belki de yanında olacaktı annesi. Şimdi ise kimsesizdi, çaresizdi. Uzun, çaresiz bir sessizlik onu bekliyordu.

O gözlerini açınca kapanmıştı annesinin gözleri. Huzur yoktu, mutluluk yoktu, bir kez daha sarılmak için bir zaman daha yoktu. Yine de sen rahat uyu yüzü tozlu, yüreği acılı kadın. Bir gün bir yerlerde acın, mutlulukla yer değiştirecek. Beni duymuyorsan bile bu söylediklerime inan.  

Nerden mi biliyorum, çünkü anneler bilir.  

Biliyorum! 

Tozlu gözlerinden öperim.  

Editör: TE Bilisim