Türk Tabipleri Birliği (TTB) zor bir zamanda, yanlış bilgilendirme/yönlendirme sağanağı ve siyasi saldırı altında yeni Merkez Konseyini seçti. Seçim öncesinde TTB'ne karşı siyasî manipülasyon ve tehdit silahı kullanıldı. Peki neden böyle oldu?

Çünkü pandemi boyunca TTB:

1.Halkın ve hekimlerin ilgisini çekti.

2. Elinden geldiğince halka ve hekimlere yönelik bilimsel ve doğru bilgilendirme yaptı.

3. Tabip odası faaliyetlerine hekimlerin ilgisi ve katılımı arttı.

4.Başlangıçta Bakanlık tarafından yok sayılan ve ısrarlı randevu taleplerine cevap verilmeyen TTB, en sonunda pandeminin doğru ve bilimsel kontrolü açısından hükümet adına Sn. Fahrettin Koca tarafından davet edildi, buluşma gerçekleşti. İki zıt kutup gibi görünen hükümet ile TTB fikir alış verişinde bulundu. TTB halk sağlığı açısından halkın, özlük hakları ve tükenmişlik açısından hekimlerin ve elinden geldiğince tüm sağlık çalışanlarının taleplerini hükümete iletti. Sağlık alanında kamu ile yöneticilerin olumlu diyalog kurması yolunda bir adım atılmış oldu. Özlük hakları açısından yetersiz de olsa, bazı hızlı düzeltme adımları da atılır gibi oldu. Kısacası, devlet aslında milleti ile buluşur gibi oldu.

Peki, yönetim bundan neden bu kadar rahatsız oldu?

Bir süredir ülkemizde milliyetçi gelenek, milletten kopuk, halkın dertlerine kapalı ve uzak, milliyetçiliğin ruhî itirazından vazgeçmiş durumda. İktidara ortak değil, iktidar partisine tâbi olma durumuna geçtiler. Bu nedenle bölündüler. Bölünüyor ve geleneklerinden uzaklaşıyorlar. Artık bu halleriyle iktidar partisinin işine yaradıkları da söylenemez. İktidarın güçlenmek için başka ittifaklara ve belki başka ortaklara ihtiyacı var. Çoğunluğu temsil ettiğini söyleyerek hükümrânlık kuran parti de belki artık halkın nezdinde eskisi kadar aziz ve muteber olmadığının, bir erken seçimde meclis çoğunluğunu kaybedeceğinin farkında. Nitekim ana muhalefet partisi lideri erken seçim talebini gündeme getirdi. Belli ki bir yönetme, daha doğrusu, yönetememe krizi yaşanmakta.

İktidardaki ittifak partileri halkın itirazının ve gidişata dair kendi içlerindeki itirazların çoğalmaya ve yükselmeye başladığının farkında. Halkın yaşayamadığının ve sistemi yaşatamadığının farkındalar. Çünkü yönetemiyorlar ve tükeniyoruz. Sadece sağlık çalışanları değil, halk da tükeniyor. Çünkü Ayasofya’yı ibadete açmak ve orada namaz kılmak halkın sağlıklı yaşamasına, karnını doyurmasına ve iş bulmasına, doların yükselişini durdurmaya, ekonominin canlanmasına ve büyümesine, yurtta ve dünyada sûlha, Doğu Akdeniz krizini çözmeye yol açmıyor. Milletçe birlik ve beraberliği sağlamak için yeni düşmanlar bulmak, eğer düşman yoksa ya da var ama varlık göstermiyorsa, yaratmak ya da harekete geçirmek gerekiyor sürekli. Ateş olmayan yerden duman çıkmaz derler hani; o nedenle ateş yakmak, yangın ve duman çıkarmak gerekiyor. Amanosların ve başka yerlerin yanması gerekiyor. Hatay ormanlarını motosikletli, hâkî kıyafetli bir kadın yakmış. Tanık ifadelerinde suçlu böyle tarif ediliyor. O kimdi? Ne geziyordu o ormanda? Bir kadın neden orman yakar? Yangın olayının bir terör olayı olduğu açıklandı. Terör örgütü olayı üstlendi (1).

Siyasi kriz dönemlerinde yangınlar ve yeni krizler yaratmak gerekiyor. Van’da gözaltına alınan iki kişinin helikopterden atılarak öldürüldüğü haberi vardı geçen hafta (2). Olay hala tam olarak aydınlatılamadı. Bu olay neden oldu? Bu iki kişinin o helikopterde işi neydi? Neden askerler tarafından alındılar? Tanık olarak mı, sanık olarak mı?

Artık tatlı ekonomik vaatler ve uluslararası arenada külhânvarî tavırlar, her görüşten muhalifi terörist ilan etmeler halkın sağlığını korumaya ve acılarını dindirmeye yetmiyor. Dünya çapında gerçek tablo (hakikat) insanlığın gözleri önüne seriliyor günden güne. Covid salgını dünya çapında sürüyor. Hiç bir hükümet bu dünya çapındaki salgını bitiremiyor, aşı bulunamıyor, hastalığa karşı bağışıklık da gelişmiyor üstelik.

Eğer devlet milleti ile ülke tabiplerinin meslek örgütü aracılığıyla buluşmaya başlamışsa, belki de milliyetçilik ve çoğunlukçuluk (çoğunluğu temsil ettiğini ve ülkesini hatta tüm Orta Doğu’yu hatta dünyayı çok güzel yöneteceğini iddia edenlerin halka, azınlıklara, muhaliflere, mağdurlara tahakkümü yani totalitarizm manasında) argümanları üzerinden siyaset yapanlar rahatsız olur, öyle değil mi? Halkın çoğunluğunu temsil ettiğini söyleyen ve bu iddiayla 18 yıldır her türlü aracı kullanarak devletin başına geçen, sandıktan çıkan oyları kafasına göre değiştirebilen, hoşuna gitmeyen seçim sonuçlarına itiraz eden, hoşuna gitmeyen seçim sonuçlarını değiştirebilen, seçimleri tekrar ettirebilen yönetimin belki hakikatle bir sorunu vardır. Halkın memleketi ve dünyayı A haber ya da Flash TV’den gösterildiği gibi görmesini, başka hakikatlere gözlerinin kapalı kalmasını istiyorlardır belki de. Bu durum sadece bizim memlekete özgü de değil. Dünya çapında durum böyle. Yönetenler yönetememeye başladı. İnsanlık dünyayı yönetemiyor. ABD’de de durum bu, Güney Amerika’da da, İngiltere’de de. Bu nedenle çağımıza post-truth (hakikat-sonrası) çağ deniliyor. Hakikatin gözlerden saklanmaya çalışıldığı çağ demek lazım oysa.

Bence ülkemizde son yılların en hakiki “devlet-millet ittifakı” Sn. Fahrettin Koca ile TTB buluşmasında kuruldu. Sağlık Bakanı halkının sağlığını emanet ettiği hekimlerin meslek örgütü temsilcileriyle görüşmekle, halkın ve hekimlerin dertlerini anlama ve birlikte çözüm yolları arama konusunda bir adım atmış oldu. Bu buluşma, hükümetin yönetim süresi boyunca attığı önemli demokratik adımlardan biriydi. Dünya çapında insan sağlığını tehdit eden bir virüs salgını karsısında tüm devletler ve milletler el ele vermeli elbette. Ancak böyle yenebiliriz çünkü pandemiyi. Pandemi dünya çapında salgın hastalık anlamına gelir çünkü.

İnsanlık, tarih boyunca pek çok salgın (veba, tifüs, sıtma, grip, SARS-COV1, Ebola gibi) yaşadı. Ölümcül sonuçlar doğuran son salgın 1918 İspanyol Gribi pandemisi.  1918 ile 1920 arasında yaşanan bu salgın iki yıl içinde o sırada 2 milyardan az olan dünya nüfusunun üçte birini hasta etmiş ve tahminen 20 ila 50 milyon kişinin ölümüne yol açmıştı. En düşük tahminler bile doğru olsa, İspanyol gribi aynı dönemde devam eden Birinci Dünya Savaşı'ndan daha çok can almış oldu. Şimdi tekrar büyük kayıplar yaşanmasın ve pek de medenî olmayan (doğayı kirleten, adil olmayan gelir dağılımı nedeniyle insanları yoksulluğa iten, emperyal ve totaliter hırs ve hevesler nedeniyle halkları birbiriyle savaş eder hale düşüren) medeniyetimiz yani dünya yüzündeki insan medeniyeti devam edebilsin diye bir mücadele yürütüyoruz. Virüsün dünya genelinde bulaştığı kişi sayısı ise 2 milyon 865 bini geçti. Hastalıktan ölen insan sayısı 1 milyonun üstünde. Eski salgınlara oranla can kaybı henüz çok değil gibi görünse de, SAR-COV2 daha önceki virüslere kıyasla daha bulaşıcı ve öldürücülük hızı daha yüksek gibi görünüyor. En kötüsü de hastalığa karsı bağışıklık gelişmiyor. Yüksek medeniyet seviyesinde gibi görünen ülkelerde bile aşı geliştirilemedi hala.

Bu anti-viral ve anti-otoriter mücadeleyi ancak yoksul ile zengin, yöneten ile yönetilen, kadın ile erkek, çocuk ile yaşlı, sağ ile sol, işçi ile patron, hekimler ile hastalar el ele verirse aşabiliriz. Kendi memleketimiz açısından söyleyecek olursak, AKP tüm diğer siyasi partiler ile el ele verirse, Türkiye bu salgından en az kayıpla çıkar. Hem can kaybı, hem insan gücü hem maddi/ekonomik açılardan. Covid-19 pandemisi topyekûn mücadele ruhuyla seferberlik ilan edilmesi gereken bir hastalık. Nefes kesen, insanları nefesini keserek, kanını dondurarak, ateşler içinde yakarak, ağrılar içinde kıvrandırarak öldürebilen bir hastalık.

Evet sayın komplo teorisyenleri, sayın ABD başkanı! Covid-19 ağır ve ölümcül bir hastalık ve SARS-COV-2 adı verilen bir virüs bu hastalığın nedeni. Virüsün nasıl ortaya çıktığı, hangi laboratuarda üretildiği konusunda komplo teorileri kurmayı bırakın da, ileri medeniyet seviyesinde sandığımız ülkelerin sağlık ve iletişim alanına ne kadar az yatırım yaptığının su yüzüne çıktığı salgına son vermek için ekosistemi mahveden üretim biçimini ve kâr hırsını gözden geçirin.

Eldeki verilere göre SARS-COV-2 daha çok yoksulları, erkekleri, toplumun dezavantajlı kesimlerini öldürüyor. Dünya şu aşamada bir karar vermeli: yoksullardan ve erkeklerden vazgeçmeye hazır mıyız? Diyelim ki, gereğini yapamadık ve yoksullar ve erkekler öldüler. Kim çalışacak zenginler kazanabilsin diye o zaman? Kim işletecek fabrikaları ve işleyecek tarlaları? Kime aşık olacak ve kiminle bebek yapacak kadınlar? Sadece zenginlerin ve kadınların hayatta kaldığı bir dünya nasıl bir dünya olacak? Margaret Atwood’un Damızlık Kızın Öyküsü kitabındaki gibi bir dünya mı? Böyle bir gelecek mi istiyoruz? Böyle bir gelecek mi bekliyor dünyayı? Dünya distopyaya mı gebe ütopyaya mı?

Dünyadaki siyasi kriz nasıl çözülecek? Bu krizin Türkiye ayağında TTB krizinin yeri ve önemi ne? Gelecek yazıda bu konuyu ele almaya çalışacağım. 15.10.2020

  1. https://www.hurriyet.com.tr/gundem/yanginlari-pkk-ustlendi-ihanet-atesi-41633010
  2. https://www.bbc.com/turkce/haberler-turkiye-54254681
Editör: TE Bilisim