“Çocuklarınızın aç olması size kötü bir anneymişsiniz gibi hissettiriyor”, “Kendimi, oğlumun sırtında yük gibi hissediyorum”, “Bombaların ortasında bebeğimi nasıl bir hayatın beklediğini düşündükçe paniğe kapılıyorum”... Uluslararası Af Örgütü’nün görüştüğü Filistinliler, yaşadıklarını böyle anlatıyor. Uluslararası Af Örgütü, İsrail tam kapsamlı kara işgalini başlatırsa, vahşetin çok daha derinleşeceğini belirterek, devletleri, İsrail’e silah transferlerini acilen durdurmaya ve Filistinlilere yönelik soykırımda rol oynayan İsrailli oluşumlarla her türlü teması kesmeye çağırıyor.
Uluslararası Af Örgütü’nün son birkaç haftada, yerinden edilen kişilerin sığındığı üç geçici kampta kalan Filistinlilerle yaptığı görüşmeler, İsrail’in soykırımının özellikle gebe ve hamile kadınlar başta olmak üzere nasıl bir yıkıma neden olduğunu ortaya koyuyor. Gebe ve emziren kadınlar, hayatta kalmak için gerekli temel malzemelerin kıt olduğunu, her gün yiyecek, bebek maması ve temiz su bulmak için çaresizce mücadele ettiklerini anlatıyor. Çocuklarına bakamamanın suçluluk duygusunu, kendileri öldürülürse onlara ne olacağına ilişkin korkularını ve yetersiz beslenmenin onların büyümesi ve sağlığı üzerindeki etkileriyle ilgili kaygılarını ifade ediyor.
İsrail kabinesinin, Gazze’nin işgalini kalıcı hale getirme planını onaylamasıyla ilgili ise, Cebaliye mülteci kampında kalan bir Filistinli şunları anlatıyor: “Ben bu savaş sırasında zaten 14 kez yerimden edildim. Daha fazla kaçacak gücüm yok, iki engelli çocuğumu başka bir yere götürecek param yok. Kaslarım ağrıyor; çocuklarımı taşımak bir yana, yürümek için bile çok yorgunum. Kente saldıracaklarsa burada oturur, ölümü bekleriz.”
İşte Uluslararası Af Örgütü’nün görüştüğü Filistinli tanıkların anlattıkları:
“YEDİ AYLIK KIZIM DÖRT AYLIK BEBEK AĞIRLIĞINDA”
Cebaliye’de yerinden edildikten sonra El Takva kampına gelen hemşire S. (talebi üzerine ismi gizlenmiştir), her gün iki yaşındaki oğluyla yedi aylık kızına bakabilmek için büyük mücadele veriyor. Çocuklarına az da olsa yiyecek sağlamaya çalıştığını, kendisinin ise aç kaldığını söylüyor: “Bebeğimi saatlerce emzirmeye çalışıyorum ama bir türlü sütüm gelmiyor, bu nedenle acı çekiyorum. Günlük öğünümüz, -o da bulabilirsek-, bir tabak mercimek veya patlıcan ile su. Önceliği bebeğime veriyorum. Çocuklarım katıksız açlık yüzünden ağlayarak uykuya dalıyor. Çok az bulunan bebek mamasının üç günlük bir kutusu 79 dolar! Yedi aylık kızım, dört aylık bir bebek ağırlığında. Kampta tek gıda kaynağımız olan aşevi, üç gün yemek dağıtımını durdurunca çocuklarıma yalnızca su verebildim. Eşim, Zikim sınır kapısı yakınında yardıma ulaşmaya çalışırken yaralandı; ona bir daha gitmemesi için yalvarıyorum. Çadırda fareler, sinekler ve hamamböcekleri var. Bebeğimin vücudunda bir deri enfeksiyonu başladı ancak antibiyotik ve merhem bulunamadığı için iyileştiremiyoruz. Annelik görevimi yapamadığımı hissediyorum. Çocuklarınızın aç olması size kötü bir anneymişsiniz gibi hissettiriyor.”
BEBEĞİMİN DOĞUM KUSURLARI OLACAK MI?
Dört aylık gebe, iki çocuk annesi, 28 yaşındaki Hadil ise, bebeğin karnındaki hareketlerini ve kalp atışını neredeyse hissetmediğini, çok endişelendiğini söylüyor. Beslenemeyeceğini bildiği halde gebe kaldığı için suçluluk duyduğunu şöyle anlatıyor: “Düşük yapmaktan korkuyorum. Açlığımın onun sağlığı, kilosu üzerindeki olası etkilerini, [doğum kusurları] olup olmayacağını; yerinden edilmenin, bombaların, çadırların ortasında onu nasıl bir hayatın beklediğini düşündükçe paniğe kapılıyorum.”
“BEN AÇLIĞA DAYANABİLİRİM AMA ÇOCUKLAR”
Cebaliye mülteci kampında yerinden edilen 62 yaşındaki Ebu Alaa, aşevinden bütün gün için tek öğün olarak mercimek çorbası alıyor. Alaa, ekmeğin yalnızca haftada bir gün dağıtıldığını, bu nedenle ailenin idareli kullanmak zorunda olduğunu ve aylardır tatlı hiçbir şey, meyve dahi yemediğini söylüyor. “Ben açlığa dayanabilirim ama çocuklar dayanamaz” diyor ve ekliyor: “Geçmişte birbirimize, özellikle de ihtiyaç sahiplerine destek olurduk. Bu savaşın başında bile [böyleydi] ama şimdi insanlar sadece bireysel hayatta kalma güdüsüyle hareket ediyor.”
“YİYECEK KAVGALARI İNSANLIĞIMIZI ELİMİZDEN ALIYOR”
66 yaşındaki Nahid, yardım güzergâhlarının yakınındaki yiyecek kavgasının insanların “insanlığını elinden aldığını” anlatıyor: “Oraya gitmek zorundayım çünkü benimle ilgilenecek kimsem yok. İnsanların, az önce vurulan kişilerin kanının bulaştığı un çuvallarını taşıdığını gözlerimle gördüm. Tanıdığım insanlar bile neredeyse tanınmaz haldeydi. Açlık ve savaş deneyimi Gazze’yi tamamen değiştirdi, değerlerimizi değiştirdi.”
“KENDİMİ, OĞLUMUN SIRTINDA YÜK GİBİ HİSSEDİYORUM”
75 yaşındaki Azize, ölmek istediğini söylüyor: “Yerinden edildiğimizde beni tekerlekli sandalyemle itmek zorunda kaldılar. Kamptaki uzun tuvalet kuyrukları yüzünden yetişkin bezine ihtiyacım var ama aşırı pahalı. Diyabet, yüksek tansiyon ve kalp hastalığı ilaçları almalıyım ve tarihi geçmiş ilaçlar kullanmak zorunda kalıyorum. Hep ‘Yaşamayı küçük çocuklar, torunlarım hak ediyor’ diye düşünüyorum. Kendimi; onların, oğlumun sırtında yük gibi hissediyorum.”
Uluslararası Af Örgütü, İsrail’in Gazze’de tam kapsamlı kara işgalini başlatma planını uygulamasının, soykırım bağlamında açlık çeken Filistinlilerin olağanüstü boyutlarda acı çekmesine neden olacağını vurgulayarak, devletleri silah transferlerini acilen durdurmaya, hedef odaklı yaptırımlar uygulamaya ve soykırımda rol oynayan İsrailli oluşumlarla her türlü teması kesmeye çağırıyor.