İnsan Hakları Derneği (İHD) Genel Merkezi LGBTİ+ Komisyonu adına, 20 Kasım Nefret Suçu Mağduru Transları Anma Günü vesilesiyle yayımlanan ve kaynaklarda içeriği belirtilen basın açıklaması, Adana İHD Şube binasında gerçekleştirilen bir etkinlikle kamuoyuna duyurulmuştur. Açıklama metni, Türkiye'de trans bireylerin yaşam haklarına ve temel haklarına yönelik sistematik saldırıları görünür kılmak açısından kritik bir tarihsel hatırlatma işlevi görmektedir.

Sistematik Ayrımcılığın Boyutları

Basın açıklamasında, transların sadece cinsiyet kimlikleri nedeniyle öldürüldüğü, ağır şiddete maruz kaldığı, barınma ve sağlık hakkından mahrum bırakıldığı ve yapısal dışlanma sonucunda intihara sürüklendiği vurgulanmıştır. Bu vahim tablonun, devlet politikaları, yargı pratiği ve nefret söylemiyle beslenen kurumsal bir ayrımcılık rejiminin sonucu olduğu belirtilmiştir.

Nefretin kökenlerinin, kurucu resmi ideolojinin erkekliği, heteronormatif aileyi ve tekçi yurttaş tasavvurunu merkeze alan anlayışının günümüze taşınmış bir sonucu olarak karşımızda durduğu ifade edilmiştir. Bedenleri, cinsiyet kimlikleri ve yaşam pratikleri bu kalıba uymayan herkesin, rejimin "makbul yurttaş" tanımının dışında bırakılarak kriminalize edildiği, gayrimeşru ilan edildiği ve şiddete açık hedefler haline getirildiği belirtilmiştir.

Whatsapp Image 2025 11 20 At 13.36.53 (2)

Adana Bağlantısı ve Yaşamını Yitirenler

Nefret cinayetlerinde yaşamını yitiren trans kadınların isimlerini kayda geçirmenin hem bir anma hem de bir hakikat beyanı olduğu vurgulanmıştır. Açıklamada adı geçen isimler arasında Hande Kader, Dora Özer, Çağla Joker, Hande Buse Şeker, Esra Ateş, İrem Okan, Dilek İnce, Sudenaz U. ve Ecem Seçkin yer almaktadır.

Özellikle Adana’da öldürülen mülteci trans kadın M.E.’nin de bu listede olduğu belirtilerek, Adana’daki mağduriyetlere dikkat çekilmiştir. Bu listenin dahi yalnızca kamuoyuna yansıyabilen birkaç isme işaret ettiği, adını bilmediğimiz, haberlere yansımayan sayısız trans kadının ve transın yaşam hakkının gasp edildiği bilgisi paylaşılmıştır.

Ayrıca, Edirne’de "Bize yaşam hakkı vermiyorlar" diyerek canlı yayında yaşamına son vermeye sürüklenen Helin (Kayra) başta olmak üzere, intiharla sonuçlanan sayısız vakanın bu nefret ikliminden bağımsız ele alınamayacağı ifade edilmiştir. Bu ölümler, sistematik ayrımcılığın ve dışlayıcı kamu politikalarının öngörülebilir sonuçlarıdır.

KHK’liler İzmir’de Konuştu: “Barış Sadece Partilere Bırakılamaz”
KHK’liler İzmir’de Konuştu: “Barış Sadece Partilere Bırakılamaz”
İçeriği Görüntüle

Hak İhlalleri Zinciri: Barınma ve Sağlık

Basın açıklamasında, transların maruz kaldığı ağır hak ihlalleri detaylandırılmıştır:

1. Barınma Hakkı İhlali: Son yıllarda özellikle büyükşehirlerde trans kadınların ikamet ettiği konutlara yönelik “fuhuşla mücadele” gerekçesiyle uygulanan ev mühürlemeleri, barınma hakkına yönelik ağır ve keyfi bir müdahale olarak nitelendirilmiştir. İdari kararlarla evlerin mühürlenmesinin, fiilen bu kişilerin ilgili mahallelerden ve şehirlerden dışlanması anlamına geldiği ve Anayasa’da güvence altına alınan konut dokunulmazlığı, kişi güvenliği ve eşitlik ilkesiyle açıkça çeliştiği belirtilmiştir. Bu uygulamanın, Kürtlere, Alevilere, Romanlara ve yoksul mahallelere yönelik zorunlu iskân ve kentsel dönüşüm gibi güvenlikçi politikalar üzerinden daha önce de görülen bir sosyal mühendislik pratiği olduğu ifade edilmiştir.

2. Sağlık Hakkı İhlali: Cinsiyet uyum sürecinin asli bileşeni olan hormon tedavisine getirilen yaş sınırlamaları, ağır bürokratik koşullar, e-reçete zorunluluğu, ilaç yoklukları ve fahiş fiyatlar gibi engellerin, transların sağlık hizmetlerine eşit ve erişilebilir biçimde ulaşmasını fiilen imkânsızlaştırdığı belirtilmiştir. Bu durumun, kişinin bedensel özerkliği, ruh sağlığı ve yaşam hakkıyla doğrudan ilişkili bir insan hakları sorunu olduğu ve ulusal ve uluslararası insan hakları normlarına açık aykırılık teşkil ettiği dile getirilmiştir.

Yargısal Uygulamalar ve Nefret Söyleminin Rolü

Translara yönelik nefret suçlarının sürmesinde, etkili ve caydırıcı olmayan yargısal uygulamaların belirleyici rol oynadığı ifade edilmiştir. Trans cinayetlerinde faillerin korunmasına yol açan değerlendirmeler, soruşturmaların derinleştirilmemesi, delil toplamada özensizlik ve yargı süreçlerindeki ayrımcı yaklaşımlar; devletin transların yaşam hakkını koruma yönündeki pozitif yükümlülüklerini yerine getirmediğini göstermektedir. Bu durum, failler için fiili bir teşvik, mağdurlar ve yakınları için ise ikinci bir hak ihlali niteliği taşımaktadır.

Bu tabloyu tamamlayan unsurun, siyasal iktidar ve bazı kamu otoriteleri tarafından sistemli biçimde üretilen LGBTİ+ karşıtı söylem olduğu belirtilmiştir. Transları ve LGBTİ+’ları “sapıklık”, “tehdit” veya “aileye saldırı” kavramlarıyla özdeşleştiren beyanlar, medyada yeniden üretilen nefret dili ve barışçıl toplantı hakkının engellenmesi, transları toplumsal hedef haline getirmekte ve nefret suçlarının zeminini kurumsallaştırmaktadır. Bu söylemi üreten her aktörün, ortaya çıkan şiddet ve nefret suçlarının sorumluluğuna dahil olduğu vurgulanmıştır.

İHD'nin Talepleri ve Çağrısı

İnsan Hakları Derneği, trans haklarının tartışmaya açık bir “görüş” değil, devlete pozitif yükümlülükler yükleyen evrensel insan hakları olduğunu bir kez daha vurgulamıştır.

Bu çerçevede, İHD'nin temel talepleri şunlardır:

• Nefret suçlarının Türk Ceza Kanunu’nda açık ve kapsayıcı biçimde tanımlanması.

• Cinsiyet kimliği temelli saldırıların etkili biçimde soruşturulması.

• Translara yönelik cinayet ve saldırı dosyalarında failleri koruyan ve cezaları fiilen hafifleten yargısal yaklaşımlardan vazgeçilmesi.

• Ev mühürlemeleri ve benzeri barınma hakkını ihlal eden idari uygulamaların derhal durdurulması.

• Hormon tedavisi ve ilgili sağlık hizmetlerine erişimin önündeki idari, ekonomik ve fiili engellerin kaldırılması.

• Siyasal iktidarın ve kamu otoritelerinin LGBTİ+ karşıtı nefret söylemini terk ederek hak temelli, eşitlikçi bir dil benimsemesi.

Kamuoyuna yapılan çağrıda ise, bu nefret rejimi karşısında tarafsız kalmanın mümkün olmadığı, her “sessizlik” ve “tarafsızlık” pozisyonunun transların hayatına mal olan politikaların yeniden üretilmesine hizmet ettiği belirtilmiştir.

Transların onuruna, yaşam hakkına ve eşit yurttaşlık talebine sahip çıkmanın, bugün Türkiye’de demokrasi, hukukun üstünlüğü ve insan hakları mücadelesinin asli parçası olduğu vurgulanmıştır. Barolar, meslek örgütleri, sendikalar, kadın örgütleri, siyasi partiler ve tüm demokratik kitle örgütleri yalnızca dayanışma beyan etmeye değil, hayatın her alanında translarla birlikte mücadeleyi büyütmeye çağrılmıştır. Transların yanında konumlanmak, herkes için daha adil, daha özgür ve daha eşit bir toplumdan yana açık bir irade beyanı olarak görülmektedir.

Muhabir: Güven BOĞA