"Bu yangın yerinde, emeklilerin yaşam mücadelesine gözlerini ve kulaklarını kapatanlar; konuşuyor. Yalnızca konuşmayı biliyorlar. "Müjde!" diyorlar örneğin; "Emeklilere müjde!" Müjdeledikleri açlık oluyor; yoksulluk, hastalık, zam, zulüm oluyor."

DİSK Emekli-Sen Adana’da Çok Yoğun Bir Katılımla Taleplerini Dile Getirdi.

Çevre il ve ilçelerden de pankartlarıyla katılan DİSK Emekli-Sen üyeleri taleplerini sık sık sloganlarla ifade ettiler.

Eyleme bir çok siyasi parti, sendika ve dernek temsilcisi de katılarak destek verdi. Ayrıca açıklamaya CHP Adana Milletvekilleri Burhanettin Bulut, Orhan Sümer ve Dr. Müzeyyen Şevkin’de katıldı.

DİSK Emekli-Sen Genel Başkanı Cengiz Yavuz tarafından okunan basın açıklamasının ardından CHP Milletvekili Dr. Müzeyyen Şevkin’de kitleye hitap etti.

Genel Başkan Cengiz Yavuz konuşmasında; “On yıllardır süren gerici politikaların, kamusal ve bilimsel eğitim hakkının gaspının, çocukları vakıf ve cemaatlere mahkûm etmenin hem toplumsal yaşamda hem de çocukların bedenleri, yaşamları, hayalleri üzerinde yarattığı yakıcı etkiyi 6 yaşında bir çocuğun yıllarca süren istismara maruz bırakılmasının gün yüzüne çıkmasıyla bir kez daha gördük. Türkiye toplumu adına utanıyor; çocukların üzerindeki kirli ellerin teker teker yargılanacağı günlerin geleceğine inanıyoruz” dedi.

DİSK Emekli-Sen Genel Başkanı Cengiz Yavuz sözlerine şu şekilde devam etti;

Dostlar; Yurttaşların iradesinin yok sayıldığı; seçim tanımayan, oy bilmeyen ve kendisi dışında hiçbir sese tahammül edemeyen, kayyumlarla ve kanun hükmünde kararnamelerle anılan tek insan yönetiminin son adımı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun hukuksuz biçimde yargılanması olmuştur. Hukuk yargılama süreci sonunda ise siyasi bir karar verilmiştir. Tek insan rejimi, seçimle üstesinden gelemediğini kendine bağımlı kıldığı yargı yoluyla kazanmaya çalışmıştır. Bu karanlık günlerde bir araya gelen halk, demokrasiyi fener gibi taşıyacak; yarını aydınlatacaktır.

WhatsApp Image 2022-12-24 at 13.55.04

Değerli Yol Arkadaşlarımız;

2023 yılı net asgari ücreti, mevzuatlara aykırı biçimde tespit edilip 8506 lira olarak duyurulmuştur.

Başından sonuna kadar hukuksuz ve adaletsiz olan bu süreç sonunda açıklanan asgari ücret de adaletsiz ve yetersiz kalmıştır. Derinleşen ekonomik kriz döneminde, açlık sınırı düzeyinde açıklanan asgari ücretin ilerleyen aylarda bu sınırın katbekat altında kalacağı açıktır. Halk, devletin sırtındaki küfe değildir. İktidar işçinin, emekçinin, iktidar emeklinin sırtına ekonomik kriz küfesini yüklemekte ısrarcı ise halk iktidara direniş olacaktır.

Halk, halkın emeğinden geçinenleri, insan onuruna yaraşır yaşam haklarına göz dikenleri tarihin tozlu sayfalarına mahkum etmesini bilmektedir.

Emekliler Geçinemiyor, Barınamıyor, Sağlık Hizmetlerine Erişemiyor!

Bizler bu ülkenin 14 milyonu aşkın emekli ve hak sahibi yurttaşlarıyız. Bizler için; bu ülkenin 14 milyonu aşkın emekli ve hak sahibi yurttaşı için yaşamak güç, yaşamak zulüm, yaşamak imkânsız!

WhatsApp Image 2022-12-24 at 13.55.08

Yaşamak güç zira geçinemiyoruz. Ekmek pahalı; cebimizde ise üç kuruş. Ekmeğe her geçen gün zam geliyor; cebimizdeki üç kuruş ise her geçen gün eriyor.

Yaşamak zulüm zira barınamıyoruz. Elektrikten suya, ev kirasından doğalgaza gelen zamlar karşısında cebimizdeki üç kuruş ne faturalarımızı ödemeye yetiyor ne de kiramızı denkleştirmeye.

Yaşamak imkânsız zira sağlık hizmetlerine erişemiyoruz. Sağlık sisteminin piyasalaştırıllmasının, sağlıkta katkı payı ödemelerini karşılayacak maddi güçten yoksun bırakılmanın bedelini sağlığımızdan, canımızdan olarak bizler ödüyoruz.

Açlık sınırının 8 bin liraya, yoksulluk sınırının 25 bin liraya dayandığı bir Türkiye'de yaşıyoruz.

Asgari ücretin açlık sının düzeyinde belirlendiği; emeklilerin ise asgari ücretin dahi altında maaşlarla geçinmeye zorlandığı bir Türkiye’de yaşıyoruz. En düşük işçi emekli maaşının 3.500 lira olduğu bir Türkiye’de 7 milyon emeklinin çalışmak zorunda kaldığı bir Türkiye’de yaşıyoruz.

Kira ortalamasının Bursa’da 4 bin, Ankara’da 5 bin, İzmir’de 7 bin, İstanbul’da 10 bine ulaştığı bir Türkiye’de yaşıyoruz. Emeklilerin maaşlarının büyükşehir olup olmaması fark etmeksizin Türkiye’nin herhangi bir şehrine yalnızca kira giderlerini karşılamaya yetmediği bir Türkiye’de yaşıyoruz.

Son bir yılda elektriğe yüzde 150; doğalgaza yüzde 170'e yakın zam yapılmış bir Türkiye'de yaşıyoruz. Kara kışın kapıyı çaldığı bugünlerde kışı soğukta, kışı karanlıkta geçireceğimiz bir Türkiye'de yaşıyoruz. Katkı-katılım ve ilave ücret gibi adlarla kamusal nitelik taşıyan sağlık hizmetleri için halktan ücret alındığı bir Türkiye'de yaşıyoruz.

Dostlar:

Tam da bu nedenlerle soruyoruz: Doktora görünsek ilaç almaya; kiramızı ödesek soframıza ekmek koymaya yetmeyen emekli maaşları; sosyal devlet ilkesinin hangi ölçütü ile bağdaşmaktadır? Sosyal devlet; gerçek eşitliği, toplumsal adaleti sağlamakla yükümlü devlet anlamına gelmemekte midir?

Öyleyse eşitsizliğin, adaletsizliğin, açlığın ve yoksulluğun; işçilere, emekçilere, emeklilere, her kesime yaygınlaştırıldığı bir Türkiye'de sosyal devlet ilkesi hala geçerliliğini korumakta mıdır? Bugün, yalnızca bir emeklinin yaşamından yalnızca birkaç saatlik kesit, Türkiye'de sosyal devletin sosyal sıfatını yitirdiğini göstermeye yetmektedir.          

İşte temel görevlerinden biri de emeklilere yönelik ve emeklilerin sesine kulak vererek ekonomik ve toplumsal politikalar geliştirmek; emeklilerin yıllar boyu verdiği emeklerin karşılığını, almalarını, sağlamak olanlar, sosyal devletin sosyal niteliğini ortadan kaldırmakla meşgul olmaktadır.

Onların bir diğer meşguliyetleri ise emeklilerin bayram ikramiyelerinden kestikleriyle çifter maaşlı bürokratlar yaratmak, yalnız emeklinin değil işçinin, emekçinin, öğrencinin cebinden yemektir. Ve iktidar, biz emeklilere, emeklilikte insan onuruna yakışır bîr yaşam sağlamak yükümlülüğünü yerine getirmemeye devam etmektedir. İktidar, emeklilerin yaşamını hiçe saymakta; gözlerini kapatmakta, kulaklarını kapatmaktadır.

Arkadaşlar;

Bu yangın yerinde, emeklilerin yaşam mücadelesine gözlerini ve kulaklarını kapatanlar; konuşuyor. Yalnızca konuşmayı biliyorlar. "Müjde!" diyorlar örneğin; "Emeklilere müjde!" Müjdeledikleri açlık oluyor; yoksulluk, hastalık, zam, zulüm oluyor. Dün EYT sorununa "bu hesap kötü hesaptır, şer hesaptır"; "seçim kaybetsek de bu işte yokuz" diyenler bugün seçim öncesinde bu soruna yine tek taraflı, yine tek sesli bir sözde çözüm üretmek için kollarım sıvıyor. Bizler, bu ülkenin emeklileri, onlar müjdeledikçe yoksullaşıyoruz-Lütuf değil; kazanılmış haklarımızı istiyoruz.

Ancak yine bizler, asıl meselenin verdikleri üç kuruşluk müjdeler olmadığını biliyoruz. Meselenin alım gücümüz; meselenin refah seviyemiz olduğunu biliyoruz. Emeklilerin gıda enflasyonunun yüzde 126'yı aştığım görüyoruz. Türkiye'nin bundan böyle çalışan yoksullar ve çalışan/iş arayan yoksul emekliler ülkesi haline geldiğini görüyoruz.

İşte bu nedenle kulaklarını kapatmaları yetmeyecek; biliyoruz. Zira emeklilerin kaybedecekleri bir zincirleri dahi yok bugün. Emeklilerin sesleri, birleştikçe büyüyen sesleri var.

Ve sesimiz, kulaklarını mühürleseler de saraylarının duvarlarını yükseltseler de duyuluyor artık. Sesimiz duyuluyor çünkü geçinemiyoruz, barınamıyoruz, yayamıyoruz. Çünkü bıçak kemiğe dayandı; emekliler olarak susmuyor; yaşamlarımızdan vazgeçmiyoruz!

DİSK Emekli-Sen olarak, insana yakışır bir emeklilik için adil gelir hakkımızı, kamusal nitelikli hizmetlere ücretsiz ve yaygın erişim hakkımızı, sendikalaşma hakkımızı talep ediyoruz.

Müjde değil; hakkımızı istiyoruz! Müjde değil; insan onuruna yakışır bir yaşam istiyoruz! İnsan haklarını, insanın değerini koruyan bir yaşam özlememizi sokaklardan, meydanlardan, mahallelerden, evlerden haykırmaya devam ediyoruz. DİSK Emekli-Sen olarak, yıllardır süren sendikalaşma mücadelemizi büyütüyor; güçleniyoruz.

Emek Ve Demokrasi Mücadelesinden Emekli Olmuyoruz!

Yaşasın DİSK Emekli-Sen!

Yaşasın Sendikal Mücadelemiz!

Editör: Haber Merkezi