Mersin Tabip Odası adına Genel Sekreteri Dr. Reyhangül Baloğlu; "Dünya Sağlık Örgütü tarafından HIV/AIDS farkındalığını artırmak için 1988 yılında 1 Aralık, Dünya AIDS Günü olarak kabul edilmiştir."
Baloğlu konuşamasına şu şekilde devam etti; HIV (İnsan Bağışıklık Yetmezliği Virüsü), doğrudan bağışıklık sistemine zarar veren bir virüs olup bu virüsü taşıyan insanlar “HIV pozitif” olarak adlandırılır. HIV, vücut direncini azaltarak insanların kolayca hasta olmasına neden olur. AIDS (Edinilmiş Bağışıklık Yetersizliği Sendromu) ise HIV virüsünün bağışıklık sistemini zayıflatmasından sonra ortaya çıkan hastalık hâlidir.
HIV enfeksiyonu, ilk defa ortaya çıktığı 1980’li yıllardan bu yana tüm dünyada artarak yayılmaya devam etmektedir. HIV enfeksiyonu, korunmasız her türlü cinsel temas, ortak enjektörlerle damar içi madde kullanımı ve enfekte kan ve kan ürünlerinin verilmesiyle ya da anneden bebeğe gebelik döneminde, doğum sırasında veya doğum sonrasında emzirmeyle bulaşabilmektedir. Bulaşma yollarının çeşitliliğine bağlı olarak HIV enfeksiyonu tüm yaş gruplarında görülebilmektedir. Ülkemizde bildirimi yapılan vakaların % 51’inin bulaş yolu bildirilmemiştir. Bulaş yolu bildirilen vakalar içerisinde cinsel yolla bulaş %97, damar içi madde kullanımı yoluyla bulaş %2 ve anneden bebeğe geçiş ise %1,4’dür.
HIV enfeksiyonu, HIV pozitif kişilerle aynı iş yerinde çalışmakla, aynı okulda okumakla, aynı ortamda bulunmakla, ortak çatal kaşık kullanmakla; dokunmak ve tokalaşmakla; telefon, kitap, defter gibi araçlar ile duş-banyo alanlarını, havuzları, tuvaletleri ortak kullanmakla, böcek ısırması ve sinek sokması ile bulaşmaz.
HIV enfeksiyonu önlenebilir bir hastalıktır ve korunma önlemleri tedaviden çok daha etkili ve ucuzdur. En sık görülen bulaşma yolunun cinsel temas olması nedeni ile tek eşliliğin yanı sıra, riskli cinsel temasta doğru kondom kullanımı hastalığın cinsel yolla bulaşmasına karşı en güvenli ve basit korunma yoludur. Şüpheli durumlarda ise vakit kaybetmeden bir sağlık kuruluşuna müracaat ederek test yaptırmak gerekir.
HIV vakaları Türkiye’de son 10 yılda 8 kat artış gösterdi. Ayrıca pandemi, tüm sağlık girişimlerini olduğu gibi, HIV/AIDS ile mücadeleyi de olumsuz şekilde etkiledi. 2021 sonu itibariyle Dünyada 38.4 milyon HIV enfeksiyonu ile yaşayan kişi var. *Dünyada 2021’de 1.5 milyon kişi HIV enfeksiyonu tanısı aldı. *AIDS ve AIDS ile ilişkili komplikasyonlar nedeniyle 650 bin kişi öldü. *Türkiye’de 2021 sonu itibariyle Sağlık Bakanlığı resmi kayıtlarında 32 bin 376 (26 bini erkek) kişi HIV ile yaşıyor. *Hastalığını bilmeyen kişilerin olma olasılığının yüksek olması nedeniyle Türkiye’De HIV ile yaşayanların sayısının 65 bin-70 bin arasında olduğu tahmin edilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü’nün biri tükürükten, diğeri parmak kanından yapılan toplam altı teste onay verdi. Merkezlere gitmek istemeyen ya da çekinenlerin kendinden şüphe duyuyorsa, risk görüyorsa yapabileceği basit testlerdir. Bu testlerin tanı koyamadığımız yüzde 50’nin önemli bir kısmına tanı koyma potansiyeli var.
Günümüzde, erken dönemde ilaç tedavisine başlayan HIV pozitif kişiler hastalık oluşmadan yaşamlarını sürdürebilmektedirler. Türkiye’de HIV ve AIDS tanısı alan kişilerin sağlık sigortaları olmaları durumunda tedaviye ve ilaçlara ücretsiz bir şekilde erişebiliyorlar, ancak genel sağlık sigortası borcu olan kişilerin ise tedaviye erişimde sorun yaşıyorlar.
Dünya genelinde ömür boyu tedavi görmesi gereken HIV pozitiflerden 12 milyon 600 bin kişi, tedavi olanaklarına ve anti-retroviral ilaçlara ulaşamamaktadır. HIV/AIDS'ten en çok etkilenen ülkeler, dünyanın en yoksul ülkeleri arasındadır. Etkilenen toplum katmanları, hem az gelişmiş hem de gelişmiş ülkelerde en savunmasız olanlardır. AIDS ile birlikte Afrika’da yoksulluk derinleşmiştir ve ayrımcılık artmıştır. Yoksulluğu ortadan kaldırmak, bu hastalığı ortadan kaldırmanın ilk ve en temel adımıdır. Gelir eşitsizliği ve sosyoekonomik yoksunluk, HIV teşhisi ve bulaşma sonuçlarının iki temel itici gücüdür. Mahallelerdeki daha fazla sosyoekonomik yoksunluk; daha yüksek oranlarda yeni HIV tanısı ve bireyler arasında geç fark edilen HIV tanısı ile ilişkilendirilmiştir.
HIV salgınında Dünyada hükümetler, sosyal devlet ilkesini tam yerine getirmedikleri/eksik yaptıkları için bazı sorunları çözememiştir. Bu nedenle; HIV ile yaşayanların öncelikli sorunlarına çözüm üretmek için çalışan sivil toplum kuruluşları (STK) devreye girmiştir. Kamusal sağlık anlayışı zayıf olan sağlık sistemlerinin içinde oluşan boşluklar, STK’ların organize çabalarıyla doldurulabilmektedir. Bu koşullar altında; sivil toplum kuruluşlarına para akışının sağlanamaması, HIV salgınının boyutunun artışına neden olabilecektir.
MERSİN TABİP ODASI YÖNETİM KURULU