VAN – Eğitim-Sen Van Şubesi, 2024-2025 eğitim-öğretim yılının sona ermesiyle birlikte 'Yıl Sonu Eğitimin Durumu Raporu'nu Başkan Funda Demir Bozkurt aracılığıyla kamuoyuyla paylaştı. Rapor, Türkiye'deki eğitim sisteminin yapısal sorunlarının derinleştiğini, kamusal eğitimin piyasalaşma tehdidi altında olduğunu ve çocukların geleceğinin giderek daha kırılgan hale geldiğini ortaya koyuyor.
Rakamlarla Eğitimin Acı Gerçekleri
Rapora göre, 2024-2025 eğitim-öğretim yılında Türkiye'de örgün eğitimde 18 milyon 710 bin öğrenci bulunuyor. Bu öğrencilerin büyük çoğunluğu devlet okullarında eğitim alırken, özel okullarda ve açık öğretim kurumlarında da önemli sayılarda öğrenci bulunuyor. Ülke genelinde 75 bin 467 okulun 61 bin 111'i devlet okulu statüsünde.
Öğretmen kadrolarına bakıldığında ise toplam 1 milyon 168 bin 896 öğretmenden 993 bin 397'sinin devlet okullarında görev yaptığı belirtiliyor. Ancak, yaklaşık 100 bin ücretli öğretmenin düşük ücretler ve sosyal güvenceden yoksun çalıştırılması, öğretmen istihdamındaki en büyük sorunlardan biri olarak öne çıkıyor. Ayrıca, devlet okullarındaki 143 binden fazla temizlik personelinin sadece 49 bin 578'i kadrolu. Geri kalanların geçici programlar kapsamında, yetersiz ücretlerle ve haftada sadece üç gün çalışması, okullarda hijyen sorunlarını beraberinde getiriyor.
Düşen Okullaşma Oranları ve Artan Okul Terkleri
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) verilerine göre, 5-17 yaş aralığındaki Türkiye yurttaşı çocukların net okullaşma oranı %95,34 iken, yabancı uyruklu çocuklarla birlikte bu oran %93,97'ye düşüyor. Özellikle 14-17 yaş grubunda okullaşma oranının %91,25'e gerilemesi, okul terki riskinin en yüksek olduğu yaş grubunu işaret ediyor.
Eğitim Reformu Girişimi (ERG) verilerine göre ise eğitim dışında kalan çocuk sayısı bir önceki yıla göre %38,4 artarak 612 bin 814'e ulaştı. Geçici koruma altındaki Suriyeli çocuklar, açık öğretime kayıtlı olanlar ve MESEM öğrencileri dahil edildiğinde bu sayı 1 milyon 578 bin 941'i buluyor. Bu çocukların yaklaşık %53,6'sı erkek, %46,4'ü ise kız çocuğu.
Eğitimdeki Yapısal Tıkanıklıklar ve Piyasa Odaklı Politikalar
Rapor, Türkiye'deki eğitim sisteminin yıllardır sürdürülen piyasacı, rekabete dayalı ve sınav odaklı politikalar nedeniyle derin ve çok katmanlı bir krizle karşı karşıya olduğunu belirtiyor. Fiziki altyapı eksiklikleri, kalabalık sınıflar ve ikili öğretim gibi temel sorunlar çözülememiş durumda.
Özellikle çocukların dini cemaat ve vakıfların kontrolündeki yurtlara ve kreşlere yönlendirilmesi, bu yapılarda ortaya çıkan istismar vakalarının sürekli hale gelmesi, eğitimin laiklik ilkesinden uzaklaştırılmasına yol açıyor.
Öğretmen açığı sorunu da çözümsüz kalmış durumda. Nitelikli ve güvenceli istihdam yerine, sözleşmeli ve ücretli öğretmenlik uygulamaları devam ediyor. Öğretmenlik Meslek Kanunu ise "eşit işe eşit ücret" ilkesine aykırı yapısıyla eşitsizlikleri derinleştiriyor.
MEB'in yeni müfredatı da eleştirilerin odağında. Bilimsel içerikten uzaklaşan, eleştirel düşünceyi baskılayan ve dini referanslı bir yapıya sahip olduğu belirtilen müfredat, laiklik ilkesine aykırı bulunuyor. Müfredatın tekçi yapısı, çok dillilik, kültürel ve inançsal çeşitliliği göz ardı ediyor.
Çocuk Hakları ve Geleceği Tehdit Altında
Derinleşen ekonomik kriz, çocuk işçiliği ve çocuk yaşta evlilikleri yapısal bir sorun haline getiriyor. TÜİK verilerine göre 2024 yılı itibarıyla 869 bin çocuk çalışan konumunda ve büyük bir bölümü eğitim sisteminden kopmuş durumda. 14-17 yaş grubundaki çalışan çocukların okulu terk etme oranı, çalışmayan akranlarına göre 3 kat daha fazla.
Çocuk işçiliği, tehlikeli iş kollarında da yaygın. Yaklaşık 108 bin çocuk, inşaat, madencilik ve metal işleri gibi ağır işlerde çalıştırılıyor. İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi (İSİG) verilerine göre, sadece 2024 yılında 71 çocuk çalışırken hayatını kaybetti.
Çocuk yaşta evlilikler de ciddi bir sorun. 2024 yılında 9 bin 354 kız çocuğu zorla evlendirildi. Okulu erken bırakan kız çocuklarında evlilik oranı, lise veya üniversite eğitimi alanlara göre 4 kat daha yüksek.
MESEM'ler: Sömürü Çarkı Dönmeye Devam Ediyor
Mesleki Eğitim Merkezleri (MESEM) de raporda eleştiri konusu. 421 binden fazla örgün öğrencinin devam ettiği MESEM'lerin, birer eğitim kurumu olmaktan çok fabrika gibi işlediği ve çocukların "çırak" ya da "stajyer" kimliğiyle işçi gibi çalıştırılıp emek sömürüsüne maruz bırakıldığı ifade ediliyor. Resmi verilere göre, MESEM bünyesinde çalışırken en az 12 çocuk hayatını kaybetti.
Eğitim Enflasyonu ve Kamusal Eğitimin Tasfiyesi
Türkiye, eğitim enflasyonunda Avrupa'da açık ara ilk sırada yer alıyor. Mayıs 2025 verilerine göre yıllık bazda yüzde 71,67 olarak gerçekleşen eğitim enflasyonu, genel TÜFE'nin çok üzerinde. Bu durum, özellikle düşük gelirli ailelerin çocuklarını eğitimden kopma riskiyle karşı karşıya bırakıyor.
Devlet okullarında eğitimin yasal olarak ücretsiz olmasına rağmen, kırtasiye, ulaşım, yemek, kaynak kitap ve okul katkı payları gibi giderler, dar gelirli aileler için eğitimi bir ayrıcalık haline getiriyor. Nitelik kaybı yaşayan devlet okulları ve artan özel okul yönelimi, sınıfsal uçurumu derinleştiriyor ve nitelikli eğitimin sadece "parası olanın hakkı" olmasına yol açıyor.
Öğrencilerin Beslenme Sorunu: Derinleşen Yoksulluğun Yansıması
Raporda, öğrencilerin beslenme sorununun eğitim süreçlerini doğrudan etkileyen ve acil çözüm bekleyen temel bir başlık olduğu vurgulanıyor. Ekonomik kriz ve artan gıda fiyatları nedeniyle birçok ailenin çocuklarının günlük beslenme ihtiyacını karşılayamadığı belirtiliyor. Yetersiz beslenmenin öğrencilerin dikkat, algı ve akademik başarılarını olumsuz etkilediği ifade ediliyor.
Eğitim Sen, çocukların eğitim hakkından eşit koşullarda yararlanabilmesi için öğrencilerin yeterli beslenme hakkının kamusal güvence altına alınmasını ve tüm okullarda günde en az bir öğün ücretsiz yemek uygulamasının ivedilikle hayata geçirilmesini talep ediyor.
Lise Eğitiminin Kısaltılması Girişimleri: İdeolojik Bir Müdahale
MEB'in "Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli" kapsamında lise eğitiminin ders yükünün azaltılması ve eğitimin "esnek" bir yapıya kavuşturulması planları, pedagojik açıdan ciddi sakıncalar taşıyor. Bu tür bir uygulamanın, genç kuşakların bilimsel, eleştirel ve kamusal nitelikli eğitim hakkının budanması anlamına geldiği belirtiliyor.
MEB Proje Okullarında Büyük Bir Tasfiyenin Peşinde
Proje okulları uygulamasının, MEB'in merkeziyetçi ve siyasal kadrolaşma politikalarının açık bir aracı haline geldiği ve binlerce nitelikli öğretmenin hiçbir bilimsel, pedagojik veya hukuki gerekçe olmaksızın görevlerinden uzaklaştırıldığı ifade ediliyor. Bu durumun öğretmenlerin sendikal kimliklerine, siyasal görüşlerine göre ayrımcılığa maruz kaldıklarını gösterdiği belirtiliyor. Eğitim Sen, tasfiyelerin derhal durdurulmasını ve öğretmenlerin görevlerine iade edilmesini talep ediyor.
Milli Eğitim Akademisi: Mesleki Özerkliğe Yönelik Siyasal Bir Müdahale
Milli Eğitim Akademisi uygulamasının, öğretmen yetiştirme sürecini merkeziyetçi, denetimci ve ideolojik bir yapıya kavuşturmayı hedeflediği belirtiliyor. Eğitim fakültelerini devre dışı bırakan bu modelin, öğretmenliğe girişin liyakat, bilimsel eğitim ve pedagojik formasyon esaslarına değil, bakanlık merkezli sınav ve değerlendirme süreçlerine bırakılmasını öngördüğü ifade ediliyor.
Eğitim-Sen Van Şubesi, Türkiye'deki eğitim sisteminin mevcut haliyle sürdürülemez olduğunu ve bu derin sorunlara karşı acil ve köklü çözümler üretilmesi gerektiğini vurguluyor. Rapor, eğitimin tüm paydaşlarını, bu sorunlar karşısında birleşmeye ve mücadeleyi büyütmeye çağırıyor