"Barış; içi boş nutuklar, yalanlarla süslenen demeçlerle gelmeyecek; Barış dünya işçi sınıfı ve emekçilerin, ezilen halkların savaşlardan kurtulmak için verdikleri mücadelenin ürünü olacaktır."
Emek Partisi Genel Merkezi tarafından konuyla ilgili yapılan basın açıklaması şu şekilde;
Hitler’in Eylül 1938’da Polonya’yı işgali ile başlayan İkinci Dünya Savaşı sırasında milyonlarca insan öldü, çok sayıda insan yerinden yurdundan edildi. Sovyet halkının Stalingrad’daki büyük direnişiyle püskürtülen faşizmin kesin yenilgisinden sonra böylesine felaketlerin yaşanmaması için ‘bir daha asla’ sesini yükselten dünya halkları ve aydınlar kalıcı barış için örgütlenmeye başladılar. 1 Eylül de Dünya Barış Günü olarak ilan edildi.
Bu kapsamlı savaş son savaş olmadı. Emperyalistler paylaşım ve yeniden paylaşım hırslarını bölgesel işgaller, saldırılar ve çatışmalarla daha küçük ölçeklerde sürdürdüler. Halklar birbirine düşürüldü, hayali haritaları gerçekleştirmek için planlar yapıldı.
Ülkemiz de bu paylaşım cephesinin ortasına sürülmüştür. Suriye’deki savaşın hemen ardından Ukrayna, paylaşım savaşının arenası haline getirildi. Türkiye’nin kuzey ve güney bölgelerinde emperyalistlerin bazen bloklaşarak bazen şiddeti artan bir rekabetle giriştiği paylaşım savaşı devam ediyor. Akdeniz, Ege, Kıbrıs ve Ege denizinde gerilimler bir yükselip bir duruluyor. Afrika ülkeleri başta Libya olmak üzere siyasi huzursuzluklar, darbeler, savaş tehditleri ile çalkalanıyor. Savaş hukukunu hiçe sayan paralı askerler bu paylaşım savaşının acımasızca sürmesinin aracı olarak besleniyor.
Türkiye burjuvazisinin çıkarlarına göre örgütlenmiş yönetim aygıtı ise bütün çatışmalı ortamın sonuçlarından alabildiğince yararlanabilmek için savaş ve gerilim kışkırtıcılığında ön sırada. Azerbaycan-Ermenistan ve Suriye Savaşı’nda, Libya ve Ukrayna Savaşı’nda yapabildiği her şekilde; sözde arabuluculuk rolüne soyunarak, silah sanayisinin mamullerini satabilmek için, ya da nüfuz elde edebilmek için yatırımcıları, vekil güçleri ve askerleriyle birlikte beliriyor.
Emperyalistler arasındaki çelişkiler arasında yol almak için yapılan her şey Türkiye’yi daha da bağımlılaştırmaktan, taviz ve rüşvet bataklığına düşürmekten başka bir işe yaramadı. Halka milli çıkarın gereği olarak propaganda edilen her müdahale gerçekte Türkiye sermayesinin daha da büyümek, halkları sömürebilmek için kendisine zemin açma çabasından ibarettir.
Zaman zaman terörizmle mücadele ya da ulusal güvenlik adına yapılan sınır dışı harekâtlar, Suriye’nin kuzeyine yerleşmeye kadar varan hukuksuz uygulamalar da kargaşadan yeniden inşa imkânı yaratma çabasının bir karşılığıdır ama aynı zamanda iç siyasetin yeniden dizaynına hizmet etmektedir.
Kürt Sorunu’nu imha ve asimilasyon politikaları ile çözme yolundan vazgeçilmediği için baskılar her fırsatta yeni biçimler kazanıyor. Bugün Kürt siyasetçilere yönelik tutuklama, yargılama, özel hukukla infaz yakma, tecrit uygulamaları bu politikaların parçasıdır. Kürt halkının seçme seçilme hakkını tanımayan kayyum uygulaması da aynı kapsamdadır. Kürt sorununun hak eşitliği temelinde çözümü, kolektif hakların güvenceye alınması konusunda hiçbir adım atmayan iktidar bu talepleri bastırmak için süreklileşmiş bir şiddet politikası uyguluyor.
Bu gerilim politikasının önemli sonuçlarından biri Türkiye’nin milyonlarca mültecinin aktığı bir göçmen deposu olmaksa diğeri de demokratik hakların her başlığına yönelik saldırılar oldu.
Savaşlar kapitalizm ve emperyalizm düzeninin doğasında vardır. Kendi kar, sömürü ve rant düzenlerini ihya etmek için çatışmaların ateşini yakan ve körükleyenler arasında savaşların nihai kazananı yoktur. Ama kesin kaybedeni dünya emekçi ve halklarıdır. Çünkü her yeni savaş bir diğerinin ebesidir.
Barış; içi boş nutuklar, yalanlarla süslenen demeçlerle gelmeyecek; Barış dünya işçi sınıfı ve emekçilerin, ezilen halkların savaşlardan kurtulmak için verdikleri mücadelenin ürünü olacaktır. Bu mücadele savaşları haklı göstermek için gerçeğin çarpıtılmasına, düşmanlaştırmalara, milli güvenlik bahanesiyle temel ve kazanılmış hakların tırpanlanmasına, işgalci ve saldırgan politikalara karşı her gün sürdürülerek gelişecektir. Barış mücadelesi demokratik Türkiye ve bölge mücadelesinin ayrılmaz bir parçasıdır.
Bu yüzden bütün savaşların kaynağı olan emperyalizme ve kapitalizme işçi sınıfı ve emekçilerin mücadelesini güçlendirmeye devam edeceğiz. Türkiye’de ve bölgede barış ve demokrasi için hakların eşit, özgür birliği yolundan vaz geçmeyeceğiz.
Emek Partisi
Genel Merkezi