Halkların Demokratik Partisi (HDP) İstanbul Milletvekili Züleyha Gülüm, medyada LGBTİ+lara yönelik kullanılan nefret söylemlerine ilişkin Araştırma Önergesi verdi.
Medyanın toplumun kültürel ve sosyal yapısını derinden etkileme gücüne sahip olduğu ve bireylerin düşüncelerine ve davranışlarına büyük etkisi olduğu bilinmektedir. Türkiye’de medya toplumsal sorunların çözümünde, barışın toplumsallaşmasında pozitif bir rol oynamak yerine ne yazık ki genel olarak şiddeti, ayrımcılığı, nefreti, cinsiyetçiliği ve yabancı düşmanlığını körükleyen bir dil kullanmaktadır. Medyada kullanın söz konusu ayrıştırıcı ve düşmanlaştırıcı nefret söylemlerinin cezasız bırakılması ise bu dilin giderek daha da yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Özellikle LGBTİ+’lara yönelik kullanılan düşmanlaştırıcı ve ayrımcı dilin sonucunda yaşam hakkı ihlaline varan saldırılar gerçekleşmekte, nefretin büyümesine, önyargının yerleşmesine ve nefret suçlarına sebep olmaktadır.
“Genel ahlak”, “milli ve manevi değerler”, “Türk aile yapısı” gibi muğlak ifadeler öne sürülerek bireyler cinsiyet kimliği ve cinsel yönelimlerinden dolayı ötekileştirilmekte, ayrımcılığa uğramaktadır. Halihazırda haklara erişimde ciddi sorunlar yaşayan, yaşam hakkı dahil olmak üzere bir dizi hakkı sistematik olarak ihlal edilen LGBTİ+’ların yaşadıkları sorunlar medyadaki nefret ve ayrımcı söylemlerle derinleşmekte, önyargılar yerleşik hale getirilmektedir.
Yapılan araştırmalar LGBTİ+’lara yönelik medyadaki ayrımcılık ve nefret söyleminin Hükümet’in ve kamu görevlilerinin açıklama ve uygulamalarına paralel şekilde ilerlediğini ortaya koymaktadır.
Kaos Gey ve Lezbiyen Kültürel Araştırmalar ve Dayanışma Derneği’nin (Kaos GL) “Medyada LGBTİ+ Temsili İzleme Raporu”na göre yayınlanan haberlerde özellikle İstanbul Sözleşmesi etrafında şekillenen LGBTİ+ karşıtı kampanya ve Diyanet’in hedef gösteren hutbesinin ardından LGBTİ+’ların olumsuz temsili, nefret söylemi ve ayrımcı dil içeren metinlerin sayısı artmıştır. Koronavirüs pandemisiyle geçen süreçte sistematik ve organize bir şekilde LGBTİ+ karşıtı kampanyalar hem yaygın medyada hem de yerel medyada yoğunluk kazanmıştır. 2017 yılında toplam 2388 haberden 1291’i; 2018 yılında toplam 2278 haberden 1130’u; 2019 yılında toplam 2643 haberden 1493’ü; 2020 yılında toplam 3459 haberden 2093’ü nefret söylemi ve ayrımcılık içermektedir. Özellikle nefret söylemi ve ayrımcılık içeren haberlerin bir gazete yayınlandıktan sonra hızla hem yaygın hem de yerel basında yaygınlaşması bu saldırıların bir yayın politikasına dönüştüğünü ortaya koymaktadır.
Medyadaki LGBTİ+ karşıtlığı ve düşmanlığı tesadüfü veya rastlantısal değil, sistematik olarak LGBTİ+’ların ve örgütlerinin hedef gösterilmesiyle ilgilidir. Nitekim Kaos GL’nin raporunda ve diğer izleme faaliyetlerinde; belli dönemlerde kamu otoritelerinin, bakanların, Cumhurbaşkanı’nın ve üst düzey kamu görevlilerinin LGBTİ+’ları hedef alan açıklamalarına paralel bir şekilde medyada çok hızlı bir şekilde düşmanlaştırma politikalarının devreye koyulduğu belirtilmiştir. LGBTİ+’ları düşmanlaştırmak için en çok kullanılan stratejiler arasında itibarsızlaştırma, LGBTİ+ örgütleri ve LGBTİ+’ları “marjinal”, “toplum dışı unsurlar” olarak gösterme ve bir kutuplaştırma aracına dönüştürme eğilimleri öne çıkmıştır.
Özellikle 2015 yılından beri Hükümet’in LGBTİ+’ların temel hak ve özgürlüklerini hedef alan uygulama ve açıklamaları, İstanbul Sözleşmesi etrafında şekillenen karalama kampanyaları, Valiliklerin çeşitli şehirlerdeki LGBTİ+ Onur Haftası ve Yürüyüşü yasakları gibi uygulamalar LGBTİ+’lara karşı bilinçli, ideolojik, sistematik bir yaklaşım olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla devletin her kademesinde kurumsallaştırılan LGBTİ+ karşıtlığı medyada da yansımasını bulmuştur. Bu bağlamda medyanın LGBTİ+’lara yönelik ayrımcı dil ve nefret söylemlerinin araştırılarak nedenlerinin tespit edilmesi ve LGBTİ+ karşıtı kampanyaların önüne geçilmesi amacıyla bir araştırma komisyonu kurulmasını arz ve talep ederim.