Partnerinizle aranızda duygusal soğukluk mu yaşıyorsunuz?  Duygusal bağlamda bir şey paylaşmak içinizden gelmiyor mu? Aranızda sadece zihinsel düzlemde kısa ve geçiştirici cümlelerden oluşan diyaloglar mı kuruluyor? Size karşı sıradan tavırlar mı sergiliyor? Hiç çekinmeden ağzına geleni söyleyip sizi sürekli suçluyor mu? Sizi incittiğinin farkında olmasına rağmen sizinle dalga mı geçiyor? En çok ihtiyaç duyduğunuz zamanlarda yanınızda değil mi?

Paylaşacak bir şeyiniz kalmadı mı? Her şey çok mu rutin? Gelecek planlarında adınız dahi geçmiyor mu? O zaman ilişkinizin kötüye gittiğine dair alarm zilleri çalıyor demektir. 

Bir ilişkide anlaşmazlıkların ve tatminsizliklerin çoğu, eşlerin temel duygusal gereksinimlerini karşılama becerisinden yoksun olmalarından kaynaklanır. Temel duygusal gereksinimleri karşılanmayan erkekler çoğunlukla kırgınlık ve üzüntü belirtilerinin yanı sıra benliklerinin derinliklerinde kendi becerilerini ve yeterliliklerini sorgularlar. Kadınların da kırılmaya en yatkın olduğu durum bu duygusal gereksinimlerin karşılanmadığı durumdur. Temel duygusal gereksinimlerin karşılandığı eşlerde ufak tefek anlaşmazlıklar ve görüş ayrılıklarının kolaylıkla aşılmasının yanı sıra huzur, sevinç, heyecan, minnet ve güven gibi olumlu duygular da kendiliğinden ortaya çıkmaya başlar. Buna karşılık duygusal açıdan desteklendiğini hissetmeyen eşler arasında anlaşmazlıklar, tatminsizlik baş gösterir ve dolayısıyla da eşlerin birbirlerinden ruhsal ve duygusal olarak boşanmalarına varan sorunların ortaya çıkmasına neden olur. 

Ruhsal ve duygusal olarak boşanmanın gerçekleştiği bir evlilik zemininde zaten düşünsel ve fiziksel boşanma somut formda hızla gerçekleşecektir. Evlilik ve ilişki terapisine gelen çiftlerin çoğunun problemi aralarındaki sevginin tükenmesidir. Temel duygusal gereksinimlerin en önemlisi sevgidir. Kadın ve erkek için eşittir. Sevgi duygusunu alan kadınlar ve erkekler içlerindeki iyi yanları duyumsayarak birbirlerine karşı daha sevecen, neşeli ve mutlu gözlerle bakmaya başlarlar. 

Bitme noktasına gelmiş ilişkilere ve evliliklere bakıldığında özellikle son yıllarda sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla çiftlerin birbirine olan ilgilerinde azalma veya farklı insanlara ilginin kayması gibi etkenler sevginin tükenmesine neden olmaktadır.

Sosyal medya ile günümüzde bireyler bir “sosyal doyumsuzluk” girdabının içinde yer almaktadır. Oysaki kadınerkek ilişkilerinde, yarım ve yalnız olan birey kayıp olan diğer yarısını bulur ve tamamlanır. Eskiden insanlar, hayatlarını birleştirdikleri kişi ile daha fazla vakit geçirir, kayıp olan yarısını bulduğuna inanır, tam olmanın, bir olmanın kıymetini bilir, daha fazla özen gösterir, onun gereksinimlerini karşılamak için çalışır,  sorunlar ne olursa olsun mücadele eder, birbirlerinin kusurlarını hoş görürlerdi. Kısacası ilişkilerini sürdürmek için çaba harcarlardı. Yakın çevresi, eş, dost, akraba ve iş hayatından ibaret olan bireyin yeni insanlarla tanışması nadiren söz konusuydu. Bu da çevresindeki insanlarla ve hayatını birleştirdiği kişiyle olan ilişkisine daha sıkı sarılmasını ve hayat motivasyonunu bu insanlar üzerinden sürdürmesini kolaylaştırırdı.

Ancak günümüzde sosyal medya üzerinden dünyanın öbür ucundaki biriyle bile tanışmak artık mümkün. Bu sayede insanlar, farklı hayatları, yaşamları, alışkanlıkları görme ve sanal da olsa bu farklılıkları yaşayabilme olanağına sahipler. Ancak bu olanak bir süre sonra insanların “sosyal doyumsuzluk” yaşamasına sebep olmakta ve bu doyumsuzluğun kurbanı da ne yazık ki ilişkiler olmaktadır. 

Tükenmiş sevginin belirtileri

İlişkilerde sevginin tükenmesinin nedenleri farklı olsa da tükenmiş sevginin belirtileri genellikle her ilişkide aynıdır. Şimdi kişinin evliliğinde ya da ilişkisinde partnerine karşı sevgini kaybetmesinin belirtilerine bakalım:

  1. Size olan sevgisini göstermemesi, hayatındaki sıradan biriymişsiniz gibi davranması ve hiçbir sevgi sözcüğünü kullanmaması,
  2. Sizin önemsediğiniz şeyleri umursamaması,
  3. Önem sırasında yerinizin değişmesi, işine, arkadaşlarına, sosyal olaylara, hobilerine vakit ayırıp size adeta “Artık benim ilgi alanım sen değilsin” der gibi, sanki siz hiç hayatının bir parçası değilmişsiniz, yokmuşsunuz gibi davranması,
  4. Aranızda iletişimin olmaması; hayatındaki önemli gelişmeleri sizinle paylaşmaması ya da üstünkörü anlatıp geçiştirmesi,
  5. Basit şeyleri büyüterek tartışma çıkarması ve hatanın sizde olduğunu söyleyip tartışmaların tek taraflı ve sonuçsuz kalması, 
  6. Yaptığınız her şeye sinirlenmesi, bu sinirinin geçmemesi, düzeltmek için uğraştığınız da öfkesinin daha da kabarması, bu öfkeyi bahane ederek sizinle günlerce küs kalması, hata sizde olmadığı halde, bu küslük halinin geçmesi izin özür dilediğiniz halde bir işe yaramaması hatta işi zaman zaman şiddete kadar vardırması,
  7. Sizin problemlerinize ilgi göstermemesi, 
  8. Size hiçbir konuda destek olmaması,
  9. Birlikte geçirilen zamanın azalması ve eskiden birlikte yapmaktan zevk aldığınız şeyleri yapmak istememesi,
  10. Sizinle birlikteyken elinden telefonunu ya da bilgisayarını düşürmemesi ve abartılı sürelerde sosyal medyada zaman geçirmesi,
  11. Geleceğe dair planlarında, isteklerinde ve düşüncelerinde sizin adınızın bile geçmemesi,  
  12. Sürekli gizemli bir ruh haliyle dolaşması, gün içinde yaşadıklarıyla ilgili, işiyle ilgili konuşmaması, konuyu açtığınızda hemen kapatması, eskiden sizinle günlük olaylar, siyaset, dünyadaki gelişmeler gibi konularda konuşmaktan zevk alırken artık sizin söylediklerinizi kısa cümlelerle geçiştirmesi,
  13. Herhangi bir konuda sizin fikrinizi ve görüşünüzü almaması,
  14. Korkularınızı ve güvensizliklerinizi kullanarak, sizi aşağılayan davranışlar sergilemesi, size saygı duymaması, 
  15. Neredeyse her gün hatalarınızı ya da eksik yanlarınızı yüzünüze vurması,
  16. Görüntünüzü, giyim tarzınızı, saç şeklinizi daha önce çok beğendiği halde artık beğenmemesi ve beğenmediğini de sık sık dile getirmesi,
  17. Hoşlanmadığınız ve sevmediğiniz her ne varsa yapmaktan hiç çekinmemesi ve sizi “gıcık etmek” için elinden geleni yapması.

Aksi durumda aldatma kapınızı çalabilir. 

Bazen, ilişki içindeyken, ilişkinizin bittiğini gösteren işaretleri göremezsiniz. Bazen de gördüğünüz halde “Belki düzelir” diyerek görmezden gelirsiniz. Aradan zaman geçer, ayrıldığınızda da “Zaten baştan belliydi” dersiniz. Evet, ilişkinin bittiğini gösteren sinyaller vardır. Bu sinyalleri görüp, düzelmesi için çaba harcadığımızda ilişkinin seyri değiştirilebilir. Tüm çabanıza rağmen düzeltemiyorsanız yapacak bir şey kalmamış demektir. İlişkiye ve partnerine ilgisini kaybeden partner, aslında bir arayış içine girmiş demektir. Bu arayış duygusal ya da cinsel birtakım eksikliklerden kaynaklanıyor olabilir. Burada her ne kadar hatayı partneriniz de arıyor olsanız da aslında bu durumdan en az kendinizin de payı olduğu gerçeği göz ardı etmeyin. Aranızdaki ilişkinin sihrini kaybettiğini ve kendi başınıza bunu başaramayacağınızı düşünüyorsanız “evlilik terapisi” almak için bir evlilik terapistine başvurmak önemli bir adım olacaktır.

Editör: TE Bilisim