İsrail, İran'da rejim değişikliğini tetiklemek ve ABD'yi çekmek için bir baş kesme saldırısı başlattı - ancak Tahran'ın benzeri görülmemiş tepkisi onu stratejik bir yenilgiyle karşı karşıya bıraktı
Vladimir Lenin'in bir zamanlar söylediği gibi: "Hiçbir şeyin olmadığı on yıllar vardır; ve on yılların yaşandığı haftalar vardır." Önümüzdeki haftalarda dünya, önümüzdeki on yıllar boyunca bölgeyi tanımlayabilecek tarihi zamanlardan birini yaşıyor olabilir.
13 Haziran 2025 tarihinde İsrail, İran’a yönelik eşsiz büyüklükte bir saldırı başlattı. Askeri üssler, nükleer tesisler ve Üst Düzey liderlerin hedef alındığı 100’den fazla noktaya eş zamanlı yapılan saldırı, İran Genelkurmay Başkanı, Devrim Muhafızları lideri ve nükleer programdaki önde gelen ķķ bilim insanının öldürülmesiyle sonlandı. Bu saldırının iki gün sonrasında gerçekleşmesi planlanan ABD-İran nükleer görüşmeleri öncesine denk getirilmesi dikkat çekti.
O tarihten bu yana İran”a toplamda 14 nükleer bilim insanı hava súldırıları ve suikastlarla öldürüldü. İran, Nükleer Silahların Yayılmasını Önleme Antlaşması (NPT) kapsamında barışçıl ama denetime açık uranyum zenginleştirme hakkını savunurken, İsrail herhangi bir nükleer faaliyete dahi karşı çıkmaktadır. İsrail, 1960’lı yıllardan bu yana nükleer silaha sahip olmasına rağmen NPT dışındadır ve resmi bir beyan vermemiştir.
Bu son sıçrama noktası, İsrail’in yıllardır İran içerisinde gerçekleştirdiği suikastlar, sabotajlar ve egemenlik ihlalleri zincirinin yeni bir halkası oldu. ABD, bu saldırıdan önceden haberdardı. Beyaz Saray doğrudan katılımı reddetse de, üst düzey Kongre yetkilileri bilgilendirilmiş, Başkan Trump ise saldırıyı "başarılı" olarak niteleyip ABD’nin "her şeyden haberdar olduğunu" söylemiştir.
Amaç: Rejim Değişikliği ve ABD'nin Savaşa Çekilmesi
Netanyahu, İran’da rejim değişikliği yaratmak ve Washington'u savaşa sürüklemek için "rejimin başını kesme" doktrinini devreye soktu. İsrail, bu hedefler için ABD'nin tam askeri desteğine muhtaç. Al-Arian'a göre Netanyahu’nun stratejisi, ABD'yi mecburen savaşa sürükleyerek İran’ın nükleer tesislerini yok etmek ve rejimi devirmek.
Fakat bu girişimin ciddi riskleri bulunuyor. İran, tarihte ilk kez böylesine güzide komutanlarını kaybetmesine rağmen saatler içinde yeni liderlik atamaları yaptı ve İsrail'e eşsiz bir füze ve İHA saldırısı başlattı. Tel Aviv, Hayfa gibi kentler hedef alındı, milyonlarca sivil sığınağa inmek zorunda kaldı.
ABD’nin Sıkışması ve Jeopolitik Denklem
Trump’ın seçim kampanyasında savaş karşıtı bir tutum sergilemesine rağmen, İsrail'in saldırısına göz yumması dikkat çekti. Ancak Trump’ın tabanı savaş istemiyor. Ayrıca Bölgede 90 bin civarında ABD askerinin varlığı, İran’ın hedefleri arasında.
Bir savaş durumunda İran, Hörmüz Boğazı‟ndan geçen dünya petrolünün %21’ini tehdit edebilir, bu da küresel enerji krizine yol açabilir.
Tarihi Arka Plan: "Temiz Bir Kopuş" Doktrini
1996'da Netanyahu'nun ilk başbakanlığı döneminde, "The Clean Break: A New Strategy for Securing the Realm" başlıklı strateji belgesi yayımlandı. Hedef, bölgedeki rejimleri yıkmak ve İsrail'in hegemonik gücünü artırmaktı. 11 Eylül sonrası bu plan yeniden devreye alındı. Afganistan, Irak, Suriye, Libya, Sudan, Somali ve son olarak İran hedefteydi.
Bu doktrin, ABD'nin 2003 Irak işgali gibi hamlelerinde belirleyici oldu. Ancak İran, şu ana dek en dayanıklı hedef oldu; yaptırımlar, izolasyon ve sabotajlara rağmen rejim ayakta kaldı.
Nükleer Ön Bahane, Asıl Amaç Baskı ve Dengeyi Bozmak
Netanyahu, 25 yıldır İran’ın "haftalar içinde bomba yapacağı" uyarısında bulunuyor. Ancak IAEA dahil hiçbir istihbarat bu iddiayı doğrulamadı. 2015'te varılan nükleer anlaşma (JCPOA), bu yüzden çok önemliydi. Fakat 2018'de Trump bu anlaşmadan çekildi.
Baskı politikası İran’ı durdurmadı; zenginleştirme %60 saflığa çıktı, 400 kg'yi aşan uranyum stoğu oluşturuldu. Yeni bir anlaşma için baskı kuran Trump, Haziran 2025'te İran'a 60 günlük ültimatom verdi. Ancak görüşmeler başlamadan iki gün önce İsrail saldırısı geldi.
Sonuç: İsrail Çaresiz, İran Direngen
Sami Al-Arian, Netanyahu'nun stratejisini "geri tepen bir kumar" olarak değerlendiriyor. Ya İran’ın nükleer altyapısı tamamen yıkılacak ya da rejim değişecek. Bu iki hedef dışında her sonuç, İsrail için ağır bir yenilgi olacak. İsrail'in caydırıcılığı kalmayacak, Gazze savaşı da sürebilirliğini kaybedecek.
Üç Olası Senaryo
-
Yıpratma savaşı: İran hasarı emip direnerek öne çıkar.
-
ABD Müdahalesi: ABD savaşa girer ancak ekonomik ve jeopolitik riskler yüksektir.
-
Bölgesel yangın: Sürekli bir savaş, dünya savaşı riskini doğurur.
Netanyahu ABD'yi savaşa dahil edemezse ve İran'ın nükleer kapasitesini söküp atamaz veya rejimin çökmesine neden olamazsa, İsrail'in caydırıcılığı kalıcı olarak zayıflayacaktır. İronik olarak, böyle bir darbe İsrail'i Gazze'ye yönelik yıkıcı soykırım savaşını sonlandırmaya ve meydan okunmayan bölgesel hegemonya arayışından vazgeçmeye zorlayabilir.
Vladimir Lenin'in bir zamanlar söylediği gibi: "Hiçbir şeyin olmadığı on yıllar vardır; ve on yılların yaşandığı haftalar vardır." Önümüzdeki haftalarda dünya, önümüzdeki on yıllar boyunca bölgeyi tanımlayabilecek tarihi zamanlardan birini yaşıyor olabilir.
Yazar Hakkında:
Sami Al-Arian, İstanbul Sabahattin Zaim Üniversitesi'nde İslam ve Küresel İlişkiler Merkezi'nin (CIGA) direktörü. Filistin asıllı olan Al-Arian, 1975-2015 yılları arasında ABD’de yaşamış, akademisyenlik ve insan hakları aktivistliği yapmıştır. Çok sayıda kitap ve akademik yayının yazarlığını yapmıştır.