TÜRÇEP TOPLUMUN TÜM DİNAMİKLERİNİ,    TOPLUMSAL DAYANIŞMA VE ÖRGÜTLENMEYLE YAŞAMI YENİDEN İNŞA ETMEYE ÇAĞIRIYOR.

 

6 Şubat 2023 saat; 04.17 ve 13.24 Anadolu bir kez daha peş peşe 7,7 ve 7,6 büyüklüğünde sallandı, binalar çöktü. Kapsadığı alanın büyüklüğü ve 10 saat içinde peşi sıra gelen iki büyük, onlarca orta ölçekli sarsıntı ile daha önce örneği görülmemiş boyuttaki Kahramanmaraş Pazarcık ve Elbistan merkezli sarsıntı ile on binlerce canımızı yitirdik.

Yüz bini aşan yaralımız ve sayısı henüz tespit edilememiş kayıplarımız.

Milyonlarca yürek yanıyor.

Evrenin var oluşunun ve yaşam dinamizminin bir parçası olan, varoluşundan bu yana bilinen, yaşanan yer sarsıntıları, depremler, 21.inci yüzyılın

ilk çeyreğini geride bırakmakta olduğumuz günümüzde ulaşılan teknolojik gelişme ve bilimsel çalışmalara karşın maalesef afet olmaya, yaşamı durdurmaya, umutları karartmaya devam ediyor.

1999 yüzyılın afeti dediğimiz Doğu Marmara depreminden bugüne 23 yıl geçti. O günden bu yana bu coğrafya defalarca sallandı.

Daha bir yıl önce Malatya-Elazığ sallandı. Biline biline geldiğimiz, adeta seyrettiğimiz, bilim insanlarının tüm uyarılarına karşın tedbir almak, hazırlıklı olmak yerine sürdürülen aymazlık ve sorumsuzluklar bugün artık bir büyük afete, felakete dönüşmüştür.

Afete müdahale sürecinde yaşananlar nedeniyle de,  bu sürecin bir toplumsal travmaya dönüşmesi riski ile karşı karşıyayız.

Depremin ilk anından itibaren devletin, kamusal alanın reflekslerinin, dinamizminin ne denli zayıflamakta ve tüketilmekte olduğunu izledik.

Buna karşın, 06 Şubat 2023 saat 04.17 den itibaren Anadolu ayakta. Toplumumuz can havliyle bir seferberlik halinde. Ülkenin hemen her metrekaresinde ülke insanımız tek yürek olmuş dayanışmasını en üst düzeyde afet bölgesine sunma çabası içerisinde.

Ancak tüm afetlerden çıkarttığımız dersler bize öğretti ki, afete ne kadar hazırlıklı iseniz ona müdahale etmek o kadar olanaklıdır.

Hele hele bilinen, geliyorum diyen, bilim insanlarınca defalarca, ısrarla geliyor denilen bu sarsıntılar sonrasında bugün yaşananlar tam anlamıyla sorumsuzluğun fotoğrafıdır.

Yaşanılan, doğal bir afet değil, insanın, insanlığın utancı, yüzkarasıdır.

İnsanın doğaya egemen olma ve kar hırsının, doğayı yağma ve talanının sonuçlarıdır, fotoğrafıdır. Sistemin aczidir, tükenmişliğidir.

Ülkeyi, kentleri, yaşamı yönetme sorumluluğunu üstlenenlerce ihmal sonucu işlenen toplumsal bir suç durumuyla karşı karşıyayız.

Anadolu insanı depremleri yaşadı. 1999 yüzyılın afeti yaşandı. Dersler çıkarıldı. Bireysel ve kurumsal olarak yapılması gerekenler tüm boyutları

ile bilimsel boyutları ile tespit edildi. Afet öncesi bu depremlerin afete dönüşmemesi için yapılması gereken hazırlıklar ve yaşamın buna uygun

olarak biçimlendirilmesi için olması gerekenler saptandı. Arama kurtarmadan yaşamı yeniden inşa etmeye kadar hemen her şey belirlendi.

Kurumlar oluştu. Yapılması gerekenlerin uygulanmasına yönelik kararlar alındı.

Bilimsel ve toplumsal dayanışma temelinde depremlere hazırlık ve afete dönüşmeden müdahale etmenin olanakları geliştirildi.

Afete müdahalenin mahalle düzeyinde yerinden yapılabilir olmasını sağlayacak yapılanmaların(MAG vb.), profesyonel düzeyde gönüllü arama kurtarma yapılanmalarının(AKUT vb.) örnekleri oluşturuldu, geliştirildi. İtfaiye teşkilatları bu temelde yapılandırılıp güçlendirildi.

Arama kurtarmanın, acil sağlık müdahalesini içerecek biçim ve nitelikte yapılmasını olanaklı kılacak yapılar(UMKE) oluşturuldu.

Böylesi durumlarda ilk 24 saat ve ardından 48 saatin ne denli önemli ve hayati olduğu, neler yapılması, kimler-hangi kurumlar tarafından nasıl yapılması yıllar öncesinden biliniyor.

Bunlar, kurumların arşivlerinde, sorumlu kuruluşların dokümanlarında, toplumun hafızasında mevcut.  

Ancak tüm bunlar adeta bir elin tersiyle itildi, yok sayıldı, uygulanmadı. Daha da geliştirilmesine olanak tanınmadı.

Aksine yapılması gerekenler yerine yapılmaması gerekenler, hızla ve büyük bir pervasızlık ve sorumsuzlukla yapıldı.

Bilimsel olarak afetlere müdahale etme anlayışı yerini kader çizgisi anlayışına terk etti.

İmar barışı ve imar afları adeta bir beceri gibi defalarca yapılarak bugünlere geldik.

Depremler öncesinde bu doğal sarsıntıların afete dönüşmemesi için alınması gereken tedbirleri almak ve yaşamı buna göre biçimlendirip inşa  etmek devletin temel görev ve sorumluluğudur.

Deprem anından itibaren ulusal ve uluslararası dayanışmanın afet alanında gecikmeden, en hızlı ve etkin biçimde işlevli olmasının sağlanması,  arama kurtarma operasyonlarının koordinasyonu, devletin en öncelikli görev ve sorumluluğudur.

Bu görev ve sorumluluk alanları, devlet denilen mekanizma ve onu yönetme sorumluluğunu üstlenenlerin varlık nedenlerinin en başında gelir.

 

Ancak bir kez daha gördük ki, bu tür afetlerde müdahil olması gereken kurumların bir bölümü maalesef bu işlev ve sorumluluklarını yerine getir-

mekten aciz duruma düşürülmüş, bir bölümü bu alanlardan uzaklaştırılmış ve toplamında birikim ve olanaklarımızın çok gerisinde bir konuma getirilmiş olduğunu ve toplumsal dayanışmanın adeta engellendiğini yaşadık.

Apar topar alınan OHAL kararı ile, afetin olumsuz sonuçlarını giderme ve sahadaki can ve mal güvenliğinin sağlanmasına yönelik tedbirlerin alınması beklentisine karşın bu tedbirlerin bu düzeyde günlerce uygulanamadığını gördük. Öyleki OHAL kararı, niçin alındı diye neredeyse sorgulanır oldu.

Toplumsal dayanışmanın afet alanında sonuç almasını sağlayacak organizasyon ve koordinasyonun günlerce sağlanamadığını gördük.

Bu tür afetlerde son derece deneyimli, donanımlı ve dinamik silahlı kuvvetlerimiz en kritik süreçte(ilk 48 saat) afet alanında adeta yoktu.

Madencilerimizin afet alanına ulaşımı 2 gün(en kritik saatlerdir) boyunca adeta engellendi. Sivil kurtarma ve yardımlaşma çalışmalarının afete

müdahil olmasına olanak tanınmadı. Enkaz altındaki ve dışarıda ki depremzedeler, en kritik süreçte adeta kendi kaderine terk edildi.

Belediyeler, duyarlı kamu ve özel sektör kuruluşları, sivil toplum neredeyse tüm engelleri aşarak ve olası yaptırımları göze alarak kendi inisiyatileriyle depremzedelerimize yardımcı olmaya çalıştılar.

Kahramanmaraş merkezli, ülkenin yüzölçümünün neredeyse 1/5 ini, ülke nüfusunun 1/6 sını kapsayan bu büyük afetten çıkartılması gereken en  temel ders;

Anadolu coğrafyasında yeni bir yaşam biçiminin ve devlet aygıtının revize edilerek yeniden inşası ertelenemez bir zorunluluktur.

Anadolu coğrafyasının neredeyse %80 i deprem riski altındadır.

İstanbul ve çevresi her an bir büyük afet tehdidi ile karşı karşıyadır.

Bilinen bu riskleri yaşamsal tehdit olmaktan çıkartabilmek için kaybedilecek bir saniyemiz bile yoktur.

Toplum, binlerce yıllık devlet deneyimi ve dayanışma ruhu ile kucaklaşıp yeniden ayağa kalkmak zorundadır.

*En öncelikli işimiz acil yaralarımızı hızla sarmak, ve milyonlarca depremzedeyi normal yaşama hazırlamaktır.

-Devletin tüm birimleri yaşamın normale dönüştürülmesi için seferber edilmelidir.

-Güvenlik güçleri, toplumun, can ve mal güvenliğini amasız, fakatsız ve derhal güvence altına almalıdır. İnsan ve tüm diğer canlı yaşam koruma altına alınmalıdır.

  OHAL bu amaçla toplumun çıkarları temelinde uygulanmalıdır.

-Madenler ve büyük yatırımlardaki kamu ve özel şirket olanakları, tüm araçlar afet bölgesindeki yaşamın normale dönüştürülmesi için kullanılmalıdır.

-Eğitim başta olmak üzere çalışma hayatı ve sosyal yaşam yeni sarsıntılar ve deprem riskine karşın gerekli önlemler hızla alınarak normal yaşam standartlarına dönüştürülmelidir.

-KYK yurtlarının boşaltılması ve üniversite eğitiminin bir anlamda ertelenmesi kararı hızla gözden geçirilip bu uygulamadan vazgeçilmelidir.

Afet bölgesine yakın bölgeler başta olmak üzere ülkenin tamamındaki kamusal, sivil tüm barınma olanakları (oteller,misafirhaneler yazlıklar,ikinci konutlar, kamunun kullanım dışında tutulan tüm yapıları, kapalı spor salonları, üretimi tamamlanmış ve sahiplerinin kullanımına henüz açılmamış vb.yapılar) en etkin biçimde ihtiyaç sahibi depremzedelerin kullanımına sunulmalıdır.

-Enkaz kaldırma çalışmaları, bilimsel verilerle, hava, su ve toprak kirliliğine yol açmadan, tarım alanları, ormanlar ve su kaynaklarımız, doğal ve kültürel değerlerimiz mutlak koruma altına alınarak yapılmalıdır.

-Deprem bölgesindeki tüm çalışmalar, görünebilir ve izlenebilir biçimde şeffaf ve toplumun güven duygularını arttıracak biçim ve yöntemlerle yürütülmelidir.

Bugünün sorunları bugünün birikim ve olanakları ile çözümlenmelidir.

 

*Gelecek, geleceğin verileri, gereksinimleri ile ve mutlaka bilimin yol göstericiliğinde planlanıp uygulanmalıdır.

Bu hazırlıkların bugün ve daha öncesinde ülkeyi yönetme sorumluluğunu üstlenmiş yönetim anlayışlarıyla sağlanamayacağı açıkça ortaya çıkmıştır.

Toplumsal çıkarları önceleyen kamusal anlayıştan uzak, bir avuç insanın çıkarlarını temel alan, özelleştirmeci, kar amacına dayalı, sadece insan odaklı bu  anlayış terkedilmelidir.

Yaşamın her alanında, toplum sevgi ve dayanışma ile kucaklaşmalıdır. Kamusal alanla sivil toplum dayanışması buluşturulmalıdır.

Toplumsal dayanışma ve kucaklaşma teşvik edilmelidir. Motive edilip çalışmaları kolaylaştırılmalıdır.

Devletin tüm olanakları, yaşamı normale dönüştürmek ve önümüzdeki süreçlerde karşılaşacağımız, olacağı bilinen depremlerin afete dönüşmeden

karşılanıp aşılmasına yönelik olarak seferber edilmelidir.

Diğer yandan ve hiç zaman kaybetmeden yeni bir yaşam biçiminin inşası için toplumun tüm dinamikleri kararlı ve etkin adımlar atmalıdırlar.

Doğayı, tüm canlıları ve insan topluluklarının tamamını temel alan “doğa ile barışık bir yaşam biçimi ve yönetim anlayışı”nı geliştirmek ve yaşamda egemen  kılmak artık ertelenemez bir zorunluluktur.

-İnsanın doğaya egemen olma ve doğal değerlerini adeta fütursuzca tüketme, yağma ve talan anlayışı hızla terkedilmeli, doğanın doğal koşullarına uygun yaşam biçimleri ve ortamları geliştirilmelidir.

-Doğal ve kültürel değerler hızla koruma altına alınmalıdır.

-Ormanlarımız, su kaynaklarımız ticari meta olmaktan çıkartılıp kamusal sorumlulukla toplumsal yaşama sunulmak üzere koruma altına alınmalıdır.

-Barajlarımız hızla koruma ve kontrol altına alınmalı. Gerekli müdahaleler yapılmalıdır.

-Doğal alanların yağma ve talanına dönüşen her türlü maden arayışı durdurulmalıdır.

-İklim değişikliğine yol açan her türlü yatırıma dur denilmelidir.

-Depremin yaşandığı bölgede ve deprem riski olan tüm alanlarda, fay hatları üzerinde güvenlik barajları, termik santraller, nükleer santral ve havalimanı inşaatları durdurulmalı, bu yapıların inşasından vazgeçilmelidir.

-Yaşamı risk altına alan büyük enerji yatırımları, güvenlikçi politikalar ve fosil yakıtlar terk edilmelidir. Yaşamın her alanında, doğru yerde doğru tercihlerle yenilenebilir enerjinin kullanımını sağlayacak düzeyde enerji üretimi planlanıp uygulamaya geçilmelidir.

-Yurttaşın barınma hakkı güvence altına alınmalı, İmar barışı, imar affı gibi uygulamalar gündemden çıkarılmalı, İmar suçlarının affından hızla vazgeçilmelidir.

-Hastahaneler en başta olmak üzere tüm kamusal alanlar taranıp sağlıksız olanlar yeniden inşa edilmelidir.

-Depreme dayanıklı konut tipleri, doğa ile barışık barınma tercihleri geliştirilmeli ve kamunun öncülüğünde teşvik edilerek yaygın biçimde üretimine geçilmelidir.

-Tarım alanları mutlak korunma altına alınarak, üretim teşvik edilmeli. Ve toplumun yaşamsal ihtiyaçları, temiz gıda ve temel gereksinim ürünlerinin

karşılanması planlanarak, Anadolu coğrafyasının hemen her karesinde umudun yeşertilerek toplumsal yaşamın kesintisiz olarak sürdürülmesi temelinde yaşam yeniden inşa edilmelidir. 

-Devleti yönetme sorumluluğunu üstlenenler var oluş gerekçeleri ve sorumluluklarının millete, topluma hizmet etmek olduğunu hatırlayıp bunun gereklerini yerine getirmelidirler.

-Mevcut tüm toplumsal yapılar, kamu ve sivil toplum yapılanmaları var oluş gerekçelerinin gereğini cesaretle ve kararlılıkla yerine getirmelidir.

Anadolu coğrafyamızın birikimleri ve olanakları böylesi afetlerin yaralarını hızla sarabilecek güçtedir.

Kaybımız çok, acılarımız büyük ancak umutsuzluğa yer yok.

Bu coğrafya, her türlü her boyutta olumsuzluğun ardından küllerinden yeniden doğmayı defalarca başarmıştır.

06 Şubat 04.11 den bugüne bu topraklarda yaşanmakta olanlar, her türlü eksikliğe, yanlışlığa ve olumsuzluklara karşın ortaya çıkan toplumsal dayanışma bunun güvencesidir.

TÜRÇEP UYARIYOR…

YAŞANILAN AFET VE KARŞI KARŞIYA OLDUĞUMUZ TÜM DİĞER YAŞAMSAL RİSKLERLE ANADOLU COĞRAFYASINDAKİ YAŞAMIN TOPLUMSAL KRİZ ORTAMINDAN  ÇIKARTILIP SÜRDÜRÜLEBİLİR OLMASINI SAĞLAMAK İÇİN;

TOPLUMUN TÜM DİNAMİKLERİNİ, TOPLUMSAL SORUMLULUK DUYGUSUNU YİTİRMEMİŞ SİYASİ PARTİ VE ÇEVRELERİNİ, KAMU KURULUŞLARINI, YEREL YÖNETİMLERİ, AKADEMİK MESLEK ODALARINI,  SİVİL TOPLUM KURULUŞLARINI, BİLİM İNSANLARINI, İŞ İNSANLARINI, DOĞA İLE BARIŞIK YAŞAM SEVDALILARINI, EKOLOJİ MÜCADELESİ YÜRÜTEN,

ÇEVRE DUYARLISI TÜM KURUM, KURULUŞ VE OLUŞUMLARI,                                                                                                                                                                              TOPLUMSAL DAYANIŞMA VE ÖRGÜTLENME TEMELİNDE YAŞAMI YENİDEN İNŞA ETMEYE ÇAĞIRIYOR.

 

HAYDİ HEP BERABER KOL KOLA OMUZ OMUZA, UMUTLARI YEŞERTİP ANADOLU’DA YAŞAMI YENİDEN AYAĞA DİKMEK İÇİN SORUMLULUK ALMAYA,GÖREV BAŞINA…

 

(TÜRÇEP) TÜRKİYE ÇEVRE PLATFORMU   

Editör: Haber Merkezi