Uçurumun Eşiğinde: Çatışmayla Beslenen Liderliklere Karşı Demokrasi Nasıl Direnir?
Andrew Stroehlein’in yazısından uyarlanmıştır
Çatışmayı İktidarın Merkezine Yerleştirmek
Siyasette karşılaşılabilecek en tehlikeli durum, bir liderin varlığını ve gücünü sürdürmek için çatışmaya ihtiyaç duymasıdır. Bu tür liderler yalnızca krizi yönetmeyi değil, krizi yaratmayı da politik bir araç olarak görür. Provokasyonlar yapar, korkuyu yayar, toplumu kutuplaştırır. Her adımı bilinçlidir: karşıtlarını sindirmek ve halkın geri kalanını boyun eğmeye zorlamak.
Oysa bu süreçte bedel ödeyen yalnızca siyasi muhalifler değil; tüm toplumdur. Ölüm, yıkım ve güvensizlik sadece birer yan ürün değil, bu liderlerin iktidar tarifinin merkezindedir. Onlar için gerilim bir sorundan çok, çözümdür — kendi kişisel çözümleri.
Muhalefet İki Kötü Seçeneğe Sıkışır
Böylesi bir atmosferde muhalefet, neredeyse imkânsız bir ikilemle karşı karşıya kalır. Eğer karşı koyarsa, liderin arzuladığı çatışmayı meşrulaştırmış olur. “Bakın” der o lider, “ülke tehdit altında, istikrarı ancak ben sağlayabilirim.” Bu söylem, baskıyı artırmak ve gücünü pekiştirmek için yeni bir bahane olur.
Ancak muhalefet sessiz kalmayı seçerse, bu kez lider bu sessizliği zayıflık sayar ve saldırganlığını artırır. Çünkü onun için asıl mesele, toplumun nasıl davrandığı değil, çatışmanın devam etmesidir. Sessizlik de ona hizmet eder, mücadele de.
Bu çarpık düzende hiçbir seçenek çözüm sunmaz. Geri çekilmek de, direnmek de sonunda aynı yere çıkabilir: daha derin bir krize.
Yugoslavya’dan Ders: Liderin Çıkarı İçin Savaş
Bu döngünün tarihteki örneklerinden biri, Yugoslavya’nın parçalanma sürecinde yaşandı. 1980’lerin sonu ve 1990’ların başında, Sırbistan Devlet Başkanı Slobodan Milošević, çatışmayı bilinçli olarak kullanan liderlerden biriydi.
Etnik gerilimleri kışkırttı, “ötekiler”in tehdit olduğunu söyledi ve ardından kendisini tek kurtarıcı ilan etti. Böylece savaş, sadece bir sonuç değil, bir strateji haline geldi. Milošević için barış bir tehdit, savaş ise bir politik araçtı.
Yugoslavya’nın o dönemki parçalanışı ve ardından gelen toplu katliamlar, bize şu gerçeği hatırlatıyor: Tarihte hiçbir felaket bir anda ortaya çıkmaz. Belirtileri önceden bellidir. Ancak bu belirtiler göz ardı edilir, normalleştirilirse, uçurumdan dönüş yolu giderek kapanır.
Umut Nerede? Hakların Hatırlanmasında
Peki böyle bir gidişatın önüne geçilebilir mi? Evet. Ama bu, toplumun temel bir hatırlamayı gerçekleştirmesini gerektirir: İnsan haklarının sınır çizici gücünü.
İnsanların, iktidarın hoşuna gitmeyen düşünceleri dile getirme hakkı vardır. Bu nedenle kimse görüşlerinden ötürü hapse atılamaz. İnsanlar keyfi şekilde gözaltına alınamaz, yargılanmadan cezalandırılamaz, gösteri yaptıkları için kaybolamaz. Barışçıl protesto hakkı, demokrasinin can damarlarından biridir.
Seçimle gelen bir lider her istediğini yapamaz. Demokrasi sadece sandık demek değildir. Demokrasi, aynı zamanda güç karşısında hakların varlığıyla tanımlanır. İşte bu haklar, iktidarın geçemeyeceği kırmızı çizgiler olmalıdır.
Çatışmaya Değil, Ortak Aklın Gücüne Sarılmak
Bir ülkeyi uçurumdan geri çekecek olan şey, partilerüstü bir anlayıştır. Siyasal yelpazenin her ucunda yer alan insanlar arasında, en azından şu konuda bir mutabakat sağlanabilir: Hiç kimse ülkesinin felakete sürüklenmesini istemez.
İktidardaki bir kişi, çatışmadan kazanç sağlayacağını düşünebilir. Ama halk, o çatışmada kaybedecek çok daha fazlasına sahiptir. Bu yüzden, kutuplaşmış da olsa, toplumun farklı kesimleri arasında diyalogun ve dayanışmanın zemini mutlaka bulunmalıdır.
Çünkü bir liderin işine gelen kriz, bir toplumun sonu olabilir. Ve o sona engel olacak olan, yalnızca halkın iradesi ve birlikte savunulan haklardır.
Sonuç: Krize Karşı Direnmenin Zamanı
Zor zamanlarda demokrasiyi ayakta tutan şey, güçlü kurumlar kadar güçlü ilkeler ve onları hatırlayan insanlardır. Bugün bir liderin çatışmayı araçsallaştırdığına tanık oluyorsak, bu yalnızca bir siyasal figürün çöküşü değil, aynı zamanda bir toplumun sınavıdır.
Bu sınavda başarı, sessiz kalmakla değil; haklara, adalete ve ortak akla sahip çıkmakla mümkündür.
Çünkü uçurumdan dönüş mümkündür — ama ancak birlikte yürürsek.