Yeşil Sol Parti İstanbul Milletvekili Celal FIRAT'ın Türkiye tarihinin en kanlı intihar saldırısı olarak kayıtlara geçen Ankara Katlimanına dair İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya'nın ve Adalet Bakanı Yılmaz Tunç'un yanıtlaması üzerine TBMM Başkanlığına soru örnergeleri verdi.

Türkiye tarihinin en kanlı intihar saldırısı olarak kayıtlara geçen 10 Ekim 2015 Ankara Gar Katliamının üzerinden 8 yıl geçmesine rağmen, katliamın neden engellenmediği, katliamın yaşanmasında sorumluluğu bulunanların neden yargılanmadığı halen aydınlatılmayı beklemektedir. Saldırıda yakınlarını kaybedenler “ne acılar hafifledi ne de adalet sağlandı” demektedir. 104 insanımızın yaşamını yitirdiği, resmi kaynaklara göre 391 insanımızın yaralandığı Ankara Gar katliamında ihmali ve sorumluluğu bulunan en alt düzeyden en üst yetkililere kadar bütün kamu görevlileri ile birlikte bu eylemi planlayan ve yardım edenlerin yargı önüne çıkartılması yaşanan acıları bir nebze hafifletebilecektir.

Aralarında Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK), Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) ve Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği’nin (TMMOB) de bulunduğu çeşitli meslek örgütleri ve sivil toplum kuruluşlarının yaptığı çağrı ile Ankara’da düzenlenecek olan mitingde “savaş politikalarına karşı barışta ısrarcı olmak” vurgusu yapılmaktaydı.

Ankara Valiliği tarafından izin verilen mitingin programı uyarınca, katılımcılar 10:00’da Ankara Tren Garı önünde buluşacak, buradan Sıhhiye Meydanı’na yürüyecek ve 12:00’de bu meydanda barış mitingi gerçekleştireceklerdi. Ancak kalabalığın yeni toplanmaya başladığı 10:04’te üç saniye arayla iki patlama meydana geldi.

Saldırıdan yaklaşık sekiz ay sonra, Haziran 2016’da iddianame hazırlanmış, İddianamede, canlı bombaların birinin İŞİD’li 1990 doğumlu Yunus Emre Alagöz olduğu, diğerinin ise kimliği tespit edilemeyen Suriye uyruklu bir kişi olduğu belirtilmiştir.

10 Ekim Ankara Gar Katliamının üzerinden geçen 8 yıla rağmen aydınlatılmayı bekleyen hala pek çok karanlık nokta bulunmaktadır.

Katliamın ardından soruşturma savcılarının ilk yaptıkları iş soruşturma dosyasına kısıtlılık kararı ve yayın yasağı uygulanmasını sağlayarak, soruşturma sürecinde yapılan işlemleri kamuoyundan gizlemek olmuştur. Böylece mağdur taraf ve kamuoyu yapılan hiçbir işlemden bilgi sahibi olamamış ve soruşturma sürecine dahil edilmemiştir. Ancak dava sürecinde görülmüştür ki soruşturma esnasında deliller doğru düzgün toplanmamış, failler ciddi olarak araştırılmamış, en önemli deliller mahkemeden ve kamuoyundan gizlenmiş, katliam faillerine yol veren ve görevini yapmayan kamu görevlilerine hiç dokunulmamış. Soruşturmanın gizliliği aslında gerçekleri gizlemek için kullanılmıştır.
8 yıldır kimliği tespit edilmeyen canlı bombanın beyaz ayakkabısından katliamı çözdüğünü iddia eden emniyet, her nedense katliamın en önemli faillerini canlı ele geçirmemiştir. Canlı bombaları taşıyan H. İbrahim Durgun ve katliamı organize eden Yunus Durmaz’ın yakalanmak üzereyken şüpheli bir şekilde çatışmada kendilerini patlattıkları ileri sürülmüştür. Diğer önemli bir fail olan M. Kadir Cebael’in de aynı şekilde çatışmada öldüğü iddia edilse de yapılan otopside bitişik atışla (yakın mesafeden ateş edilerek) öldürüldüğü anlaşılmıştır.

Katliamla ilgili içişleri bakanlığı mülkiye müfettişleri tarafından düzenlenen ön raporda bir kısım Ankara emniyet müdürlüğü amirleri hakkında katliamdan önce gelen istihbaratları gizlemeleri ve dikkate almamaları sebebiyle soruşturma açılması gerektiği belirtilmiştir.  Ancak bu rapora rağmen hiçbir polis amiri hakkında soruşturma yapılmamıştır.

Canlı bombalar Ankara’ya gelirken onlara eskortluk yapan Yakub Şahin ile örgütün nakliyecisi Hüseyin Tunç, katliamdan 10 gün önce Nizip’te bomba malzemesi satın alırken satıcının şüphelenmesi ve emniyete ihbar etmesi üzerine Nizip emniyetinin kimlikleri Gaziantep emniyetine bildirmesine rağmen katliamdan önce haklarında hiçbir işlem yapılmamıştır.  Ayrıca katliamı soruşturan Ankara emniyeti ve Ankara savcılığının katliamdan sonra kendilerine gelen bu ihbarla ilgili evrakı gizlediği ve soruşturma dosyasına koymadığı da sonradan ortaya çıkmıştır.

Katliamı gerçekleştiren failler, canlı bombalar, silahlar ve mühimmatlar, Suriye sınırından Türkiye’ye getirilmiştir. Bu sınır geçişlerini organize eden katliamın firari sanığı olan İlhami Balı ve ekibi, aynı zamanda sınırlardan çok sayıda yabancı militanın Suriye’ye ve Türkiye’ye girip çıkmasını da sağlamıştır

Emniyetin, katliam failleriyle birlikte IŞİD’in Gaziantep’teki gizli hücre evleri ve depolarına girip çıktıklarını tespit ettiği, ancak gerçek kimliklerinin tespit edilmesi için ciddi bir araştırma yapmadığı ve sadece x-y olarak kodlamakla yetindiği 32 IŞİD’li hakkında bugüne kadar dava açılmamıştır.

Yargılama sürecinde mağdur avukatları, özelikle İçişleri Bakanlığı’nın mülkiye müfettişlerinin hazırladığı rapora dayanarak saldırıda kamu görevlilerinin ihmali olduğunu savunmuştur. Söz konusu rapor ve basına daha önce yansıyan bilgilere göre; IŞİD’e bağlı bir grubun Ankara dahil bazı illerde HDP’ye yönelik saldırı düzenleyebileceği istihbaratının, saldırıdan önce emniyet birimlerine verildiğine ve kalabalık yerler ile mitinglerin özel olarak hedef olabileceği uyarısının yapıldığına işaret edilmesine rağmen, böyle bir katliamın engellenmemesi, kamu gücünün bu saldırıyı bilinçli olarak önlemek istemediği düşüncesini haklı olarak akıllara getirmektedir.

Tüm bunlara göre; 

ADALET BAKANLIGINA SORULARIMIZ

1- Katliamın ardından soruşturma savcıları neden ilk iş olarak dosyaya kısıtlılık uygulanmasını istemiştir?
2- Katliama dair mülkiye müfettişleri raporunun bazı bölümleri neden mahkeme dosyasında ısrarla saklanmaktadır? Raporda gizlenen hangi gerçekler vardır?
3- Sanıklara ait dijital deliller ve sanıklar hakkındaki istihbarat raporları neden dosyaya gönderilmemiştir?
4- Bu katliamın failleri bugüne kadar neden yargılanmamaktadır?
5- Katliam faillerinden bazılarının gerçek kimlikleri neden hala neden tespit edilmemiştir? Faillerinin bir kısmı hakkında neden dava bile açılmamıştır?
6- Katliamla ilgili tüm gerçekler neden kamuoyuna açıklanmamaktadır?
7- Katliamın talimatını verdiği anlaşılan Ebu Zeyneb kod adlı IŞİD emirinin gerçek kimliği neden tespit edilmemiş ve hakkında neden dava açılmamıştır?

İçişleri Bakanlığına verdiğimiz sorular;

1- Katliamı organize eden en önemli failler neden canlı ele geçirilmemiştir?
2- Katliama dair mülkiye müfettişleri raporunun bazı bölümleri neden ısrarla saklanmaktadır? Raporda gizlenen hangi gerçekler vardır?
3- Katliamdan önce gelen istihbaratları gizlemeleri ve dikkate almamaları sebebiyle soruşturma açılması gerektiği mülkiye müfettişleri raporunda belirtilmesine rağmen hiçbir polis amiri hakkında neden soruşturma yapılmamıştır?
4- Katliamdan 10 gün önce bomba malzemesi alırken ihbar edilen katliam failleri neden katliamdan önce yakalanmamışlardır?
5- Katliamdan önce haklarında ihbar olmasına ve teknik takipte olmalarına rağmen Gaziantep emniyetinin bu katliam faillerini neden yakalamadığı ve katliamı soruşturan Ankara emniyeti ve Ankara savcılığı bu ihbarla ilgili evrakı neden gizlemektedir?
6- Katliamdan önce adım adım izlendikleri anlaşılan katliam faillerinin ve canlı bombaların sınırdan geçmelerine kimler neden göz yummuştur?
7- İlhami Balı, yıllar boyunca tüm faaliyetleri emniyet ve jandarma tarafından sıkı takipte olmasına ve hakkında çok sayıda soruşturma bulunmasına rağmen neden yakalanmamıştır?
8- IŞİD militanlarının sınır geçişlerine göz yuman kamu görevlileri hakkında neden hiçbir işlem yapılmamıştır? Sınırlardaki IŞİD faaliyetleri bilinmesine rağmen binlerce militanın sınırdan geçişine kim nasıl izin vermiştir?
9- Sanıklara ait dijital deliller ve sanıklar hakkındaki istihbarat raporları neden dosyaya gönderilmemiştir?
10- Katliam faillerinden bazılarının gerçek kimlikleri neden hala neden tespit edilmemiştir?
11- Katliamla ilgili tüm gerçekler neden kamuoyuna açıklanmamaktadır?
12- Katliamın talimatını verdiği anlaşılan Ebu Zeyneb kod adlı IŞİD emirinin gerçek kimliği neden tespit edilmemiş ve hakkında neden dava açılmamıştır?

Editör: Haber Merkezi