Suriye Yüksek Alevi İslam Konseyi Başkanı Şeyh Gazal, uzun süredir devam eden kriz ortamında halkların kardeşliğine, hukukun üstünlüğüne ve onurlu bir yaşam hakkına dayalı yeni bir toplumsal mutabakat için uluslararası toplumu ve tüm Suriyelileri kapsayıcı bir siyasi çözüm doğrultusunda harekete geçmeye çağırdı.
Şeyh Gazal; radikal tekfirci düşüncenin halklar arasında derin yaralar açtığını, Suriyelilerin dini ve etnik kimlikleri üzerinden sistematik olarak aşağılandığını vurguladı. Alawiler için “Nusayrî”, Dürzîler için “hain”, Kürtler için “ateist ve bölücü”, Hristiyanlar için “sapık ve komplocu”, Ermeniler için “yalnızca mülteci”, Şiiler için “mecusi”, ılımlı Sünniler için “mürted” yakıştırmalarının yapıldığını ve bu nefret söyleminin Suriye toplumunun tüm kesimlerini hedef aldığını belirtti.
Şeyh Gazal’dan Halklara ve Uluslararası Kamuoyuna Açık Çağrı
Rahmân ve Rahîm olan Allah’ın adıyla
Allah, Muhammed’e; onun temiz, pak Ehl-i Beyti’ne ve seçilmiş sahabelerine salat etsin.
Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Bir Yaranın Karanlığında: Suriye'de Tefrikaya Karşı Sesleniş
Yaralı bir vatanın bağrında karanlık hüküm sürdü. Aşırı tekfirci zihniyetin tahakkümüyle toplumsal bağlar parçalandı, nefret ateşi körüklendi, din adına dışlayıcı bir anlayış herkese dayatıldı. Suriye halkı, inançlarına, kimliklerine göre yaftalandı; her kesime hakaretler reva görüldü. Kim bu anlayışla örtüşmediyse düşman ilan edildi, kanı, malı, namusu mubah sayıldı.
Aleviler “Nusayri”, Dürziler “hain”, Kürtler “ateist ve bölücü”, Hristiyanlar “sapkın ve komplocu”, Ermeniler “mülteci”, Şiiler “Mecusi”, ılımlı Sünniler “dinden dönen”, ılımlı muhalifler “hain ve dalkavuk” olarak tanımlandı. Nefret söylemi, İsmaililer, Ezidiler, Mevleviler gibi diğer inanç gruplarını da hedef aldı.
Bu karanlık söylemler belki toplumun çoğunluğunu temsil etmiyor, ama tekrar edildikçe tüm toplumun suretini kirletti. Bir zamanlar gizli saklı konuşulan mezhepçi dil, artık aleni bir hale geldi. Her mezhep, kendini savunma adına, sesi daha yüksek bir kimlik söylemiyle kendini tanımlama zorunda kaldı.
Adalet ve Hakikat İçin Direniş Sürecek
Gerçek talepler hâlâ duyulmuyor, basit vatandaşlık hakları yok sayılıyor. Binlerce kişi hâlâ hapishanelerde; suçsuz, yargı süreci olmadan, haber alınmaksızın kaybolmuş durumda. Kaçırılan, esir alınan binlerce kadın, genç ve yaşlıdan hâlâ haber yok. Anneler, eşler, çocuklar onları bekliyor, gözyaşları dinmiyor.
Öldürme ve zorla yerinden etme politikaları sürüyor. Keyfi gözaltılar, medyada görünürlüğü azalsa da, hâlâ toplumun gerçeği. Liyakat değil, sadakat esas alınarak iş dağılımı yapılıyor. “Bizden olan – olmayan” ayrımıyla yönetilen bu düzende güvenlik ve istikrar sağlanamaz.
Taleplerimiz Savunma Değil, Yaşam Arzusudur
Bugün talep ettiğimiz siyasi adem-i merkeziyetçilik veya federalizm, sadece saldırılara karşı bir savunma refleksi değil, daha iyi bir yaşamın vazgeçilmez yoludur. Diktatörlüğün her türüne karşıyız. Biz hiçbir zaman mezhepsel ya da dini esaslara dayalı bir devlet istemedik. Aksine, din ile siyasetin ayrıldığı, özgürlükçü bir laik veya sivil devlet hedefledik. Bugün geldiğimiz nokta, bu taleplerin hayati gerekliliğini ispatlamıştır.
Uluslararası Kamuoyuna Çağrı
Bu nedenle, halkımız için değil rejim için değil, halkın bizzat kendisi için çalışan tüm uluslararası inisiyatifleri takdir ediyoruz. Suriye’ye yönelik ambargoların kaldırılması yönündeki her çaba önemlidir. Ancak bu çabalar yalnızca yük hafifletme amacı gütmemeli, aynı zamanda kan dökülmesini durdurmayı, insan onurunu korumayı hedeflemelidir.
Geçiş hükümeti oluşturulması için uluslararası toplumun ve Birleşmiş Milletler’in açık, adil, şeffaf ve zaman çizelgesi belirlenmiş bir yol haritası oluşturmasını talep ediyoruz. Bu süreç, halkın tüm kesimlerinin meşru hakkıdır. Mevcut yönetim en basit güvenlik ve siyasal istikrarı dahi sağlayamamış, dışlayıcı zihniyetini sürdürmüştür.
Alevilere ve Tüm Onurlu Direnişçilere Sesleniyoruz
Ey Aleviler, ey evlatlarım!
İman kalbinizde, onur dağlarınızda, izzet kanınızda saklı. Sizi temsile ihtiyacınız yok; siz birliğiniz, dayanışmanız, sabrınız ve bilincinizle kendinizi temsil ettiniz. Bu dava bizim davamızdır. Ne bir raporla ne bir kararla, ne vaatle ne tehditle vazgeçilecek bir mesele değildir. Bu dava sırtımızda bir yük değil, göğsümüzde bir şeref nişanıdır. Masumların kanı ile sulandı, onların acısıyla ağırlaştı. Bugün dahi, Humus’ta, Hama’da ve diğer bölgelerimizde kan akmaya devam ediyor.
Toprağı ve inancı uğruna kanını feda eden halk, zillete razı olmaz, diz çökmez. Davamıza olan iman, bizi her zayıflıktan yüce kılar. Bize ordu değil, bu inanç yeter.
Biz Kimiz?
Biz Müslümanız.
Dinimiz İslam’dır.
İmamımız Ali bin Ebu Talib’dir.
Mezhebimiz Caferî’dir.
Öncümüz Şeyh el-Husayn el-Husaybi’dir.
Bu inanç yalnızca erkeklerimizin değil, kadınlarımızın da, çocuklarımızın da kalbindedir. Hiçbir ad başka bir temsiliyet iddiasıyla bizi bölemez. Çünkü ilkelerimiz sabittir, onlar üzerine geleceğimizi inşa edeceğiz. Biz “ben”e değil, “biz”e inanırız. Geçmişte bizi bölmeye çalışanlar şimdi de bizi yok etmeye çalışıyorlar. Bizi kendi kendimize düşman etmeye çalışıyorlar.
Ama biz köklü bir tarihin çocuklarıyız. İnancımız göksel kitaplara dayanır. Peygamberlerimiz Musa, İsa ve son olarak Muhammed Mustafa’dır – hepsine selam olsun. Bizim yolumuz barışın ve sevginin yoludur. İnancımız ne kapalı bir fikir, ne de insanlık onurunu aşağılayan bir anlayıştır. Bilakis insanı insan olduğu için yüceltir.
“Ey insanlar! Sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve sizi milletlere, kabilelere ayırdık ki tanışasınız. Allah katında en üstün olanınız, takvaca en ileride olanınızdır.”
(Hucurât Suresi, 13. Ayet)
Selam olsun hidayete uyanlara, sadakate sabredenlere, ihanete ve alçalmaya karşı dimdik duranlara.
Hazırlayan:
Şeyh Gazal
Tarih: 20 Mayıs 2025 / 2 Zilkade 1446
Allah’ın selamı, rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.