"Erdoğan cumhurbaşkanlığı seçiminde çoğunluğu alamamış ve istibdadın merkezi siyasi gücü AKP tarihinin en düşük oy oranlarından birine gerilemiştir."

Devrimci İşçi Partisi Merkez Komitesi; "14 Mayıs’ın dersi: İşçi sınıfı yoksa hürriyet de yok!" başlıklı basın açıklaması gerçekleştirdi.

Merkez Komitesi konuyla ilgili yayınladığı bildiri şu şekilde;

14 Mayıs seçimleri her şeyden önce istibdad rejiminin baskısı altında gerçekleşmiş bir sopalı seçimdir. Seçimler Erdoğan’ın Anayasa’ya aykırı adaylığı, seçim kanunun Cumhur İttifakı tarafından kendi çıkarlarına göre tasarlanıp, yine Anayasa ve yasalara aykırı şekilde dayatılması ile başlamıştır. Tüm süreç boyunca Erdoğan ve Cumhur İttifakı devletin tüm idari, askeri, polisiye ve en önemlisi de mali olanaklarını kendi kampanyasını desteklemek, muhalefeti ise bastırmak için kullanmıştır. Seçimlerle ilgili en yetkili mercii olan Yüksek Seçim Kurulu tüm bu süreçte iktidarın güdümünde hareket etmiştir. Devletin Anadolu Ajansı önceki seçimlerde olduğu gibi bu seçimde de iktidar cephesi lehine sistematik manipülasyon yapmıştır. Tüm bunlar görülmeden sandıklarda halk iradesinin tecelli olmasından bahsedilemez. Tam tersine halk iradesinin sistematik olarak gasp ve manipüle edildiği bir süreç yaşanmıştır.

Bununla birlikte ortaya çıkan sonuçlar istibdad cephesi için asla bir zafer değildir. Tüm şartlar kendi lehlerine olmasına, devletin tüm olanaklarını kullanmalarına, medya gücünü ellerinde tutmalarına, din istismarını, şovenist demagojiyi sonuna kadar devreye sokmalarına rağmen sonuç başarısızlıktır. Neden oldukları ekonomik çöküntünün, ekonomik faturayı emekçi halka ödeterek sermayenin çıkarlarını korumalarının, emperyalizme hizmetten asla kopmamış olmalarının ve halk üzerinde kurdukları baskının neticesinde istibdadın adayı Erdoğan cumhurbaşkanlığı seçiminde çoğunluğu alamamış ve istibdadın merkezi siyasi gücü AKP tarihinin en düşük oy oranlarından birine gerilemiştir.

Ancak bu düşüş istibdadın yenilgisine dönüşmemiştir. Bunun başlıca sebebi merkezinde CHP’nin olduğu Millet İttifakı’nın düzen muhalefetinin sınıfsal karakterinde yatmaktadır. Bu muhalefet istibdad rejimi ile uzlaşmaz bir karşıtlık içinde değildir. Buna karşılık mevcut sermaye düzenine, bu düzenin hâkim sınıflarına ve emperyalizmin çıkarlarına kopmaz biçimde bağlıdır. Dolayısıyla Millet İttifakı son tahlilde aynı çıkarlara hizmet ettiği istibdada karşı tutumlarını sürekli yumuşatmaktadır. Bu doğrultuda Millet İttifakı istibdadın tüm dayatmalarını sineye çekmiş, istibdaddan daha fazla düşman olduğu ve korktuğu emekçi halkın örgütlenmesini ve seferberliğini dumura uğratmak, kitleleri pasif birer seçmene dönüştürmek için sistematik olarak çalışmıştır.

Erdoğan ve AKP’nin sermayeye hizmet eden ve ekonomik krizin faturasını enflasyon ve hayat pahalığı ile emekçi halka ödeten pratiği ortadadır. Bu pratik hatırı sayılır bir kitlenin Erdoğan ve AKP’den yüz çevirmesine yol açmıştır. Bu gelişme bilinçli ve istikrarlı bir politik tercihten ziyade temelinde sınıfsal reflekslerin ve içgüdülerin olduğu bir tepki niteliğinde olmuştur. Ancak Millet İttifakı’nın sermaye yanlısı politikaları, Borsa ile, TÜSİAD ile, NATO ile bütünleşmesi, kimlik temelindeki toplumsal ayrışmaların da etkisiyle istibdad cephesinden yüz çeviren kitlelerin bu cepheden büsbütün kopmalarına mâni olmuştur. 

İstibdadın Millet İttifakı’nı ve bilhassa Kılıçdaroğlu’nu terörle ilişkilendiren, şovenist, dinci ve mezhepçi içeriklerle desteklenen yoğun ve demagojik kara propagandası etkili olmuştur. Zira bu propagandanın etkisi altındaki kitlelerle Millet İttifakı bileşenlerinin kimlik temelli saflaşmayı aşacak sınıfsal temelli bir etkileşimi hiçbir zaman olmamıştır. Kitleler hem sınıfsal hem de kimliksel olarak kendilerine karşıt olarak gördükleri bu cepheye yapılan kara propagandayı kolaylıkla kabul etmiştir. 14 Mayıs’ta etkili olan bu kara propaganda iki tur arasında muhtemel yeni provokasyonlar ve çatışma ortamının körüklenmesi eşliğinde sürecektir. 

Bu noktada sadece 14 Mayıs seçimlerine değil tüm ülke siyasetine damga vuran esas faktör olarak, işçi sınıfının merkezinde olduğu emekçi halka dayanan bir siyasal odağın bulunmayışı öne çıkmaktadır. Kimlik siyasetinin ve bu siyasetten beslenen din istismarının, mezhepçiliğin, şovenizmin, ırkçılığın, erkek egemenliğinin ve her türden gericiliğin panzehiri sınıf siyasetidir. Bu siyaseti hayata geçirecek olanlar sosyalistlerdir. Ancak sosyalist partilerin büyük çoğunluğu “bir oy Kılıçdaroğlu’na” ya da “bir oy Erdoğan gitsin diye” gibi tekerlemelerle Kılıçdaroğlu’nu kitlelere çözüm olarak sunmuş ve sınıf siyasetini tamamen terk ederek CHP’nin solunda kendilerine ayrılmış olan koltuğa yerleşmiştir. Bu tutum utanç verici sonuçlar doğurmuştur.

Bu tutumu alan sosyalistler burjuvaziye verdikleri desteği “parlamenter sisteme dönüş”, “nefes almak” gibi gerekçelerle izah emişlerdir. Ancak bu şekilde önce kendilerini sonra da kendilerini izleyenleri kandırmışlardır. Millet İttifakı’nın rejim değişikliği için gerekli meclis çoğunluğuna ulaşmayı hedeflemediği, resmi deklarasyonlarında parlamenter sistemi bırakın partisiz cumhurbaşkanlığı ilkesinden bile vazgeçtikleri apaçık ortadaydı. Bu gerçeğin halktan gizlenmesi kabul edilemez.

Sosyalistler meclis seçimlerinde CHP’yi desteklemeseler bile Kılıçdaroğlu’na destek vermelerine buldukları gerekçe tamamen yalan olan “parlamenter sisteme dönüş” vaadidir. Bu politikanın dolaysız ve gerçek sonucu ise Millet ve Cumhur ittifakları içinde yer alan faşist ya da siyasal İslam kökenli partilere 400’den fazla milletvekili verilmiş olmasıdır. Sosyalistlerin Millet İttifakı’nın yalanlarını kendine politik eksen haline getirmesinin sonucu faşistlerle, siyasal İslamcılarla, militan emperyalist ve sermaye hizmetkarlarıyla dolu bir gerici bloka referandumsuz Anayasa değişikliği yapmaya yetecek sayının verilmiş olmasıdır.

Cumhurbaşkanlığı seçimleri ikinci tura kalmıştır. İkinci tura meclis çoğunluğunu almış olarak ve birinci turu önde bitiren aday olarak giren Erdoğan avantajlıdır. Sinan Oğan ise aldığı yüzde  5’lik oy ile kilit bir konuma gelmiştir. Başka her şey bir tarafa bırakılacak olsa dahi, Erdoğan’a karşı tek seçenek olduğu söylenen “bir oy Kılıçdaroğlu”na politikası ile Erdoğan’a sandıkta kaybettirmek mümkün olmadığı gibi, sosyalistlerin Millet İttifakı’nın kuyruğuna takılması meydanı faşist politika ve söylemlerle öne çıkan bir odağa bırakmıştır. Kılıçdaroğlu’na peşin güvenoyu politikası izleyen sosyalistlerin şimdi eli kolu bağlıdır. Nitekim Kılıçdaroğlu’nun Sinan Oğan’ı yanına almak için ne tavizler vereceği dahi belli olmamışken bir dizi sosyalist partiden ikinci tur için de destek açıklamaları gelmektedir. 

Seçimler bağlamında, iktidarın gündemde olduğu, partilerinin program ve politikalarının esas mana ifade ettiği seçim cumhurbaşkanlığı seçimidir. Devrimci İşçi Partisi sosyalistlerin işçi sınıfını merkezine alan ve emekçi halka dayanan, sermaye ve emperyalizmle uzlaşmaz karşıtlık içinde bir sınıf siyaseti programıyla bağımsız bir odak olarak girmesini savunmuştur. Bu doğrultuda bir ya da birkaç grubun propaganda çalışmasının ötesine geçen, istibdada, sermayeye ve emperyalizme karşı gerçek bir alternatif odak inşa edebilmek için sosyalistlere çağrıda bulunmuştur. Bu çağrı matematik gerekçelerle ve apolitik gerekçelendirmelerle reddedilmemiş olmasaydı bugün faşistlerin değil sosyalistlerin sesi duyuluyor olacaktı. Daha önce “Erdoğan’ın işine yarayacak bir tutum içinde olmamak” gerekçesiyle savunulan tutumlar bugün yaşadığımız süreçte Erdoğan’ın ve istibdadın işine yaramış, daha da ötede meydanı boş bulan faşist hareketin ekmeğine yağ sürmüştür. 

Devrimci İşçi Partisi tek yolun sınıf siyasetinde olduğunda ısrar etmektedir. 1 Mayıs’ta yükselttiğimiz “Hürriyet işçilerle gelecek!” şiarının geçerliliği 14 Mayıs seçimlerinde bir kez daha kanıtlanmıştır. 14 Mayıs işçileri emekçileri kazanamayanın hürriyeti de kazanamayacağını göstermiştir. Sınıf siyasetini şu ya da bu gerekçeyle bir gün dahi ertelemenin, burjuva partilerinin kuyruğunda bir gün dahi kalmanın ekmek ve hürriyet mücadelesine getireceği bir fayda yoktur, zarar vardır. Düzen siyasetinin kuyruğunda gidilecek yolun sonunda hüsran, hayal kırıklığı, umutsuzluk ve yılgınlık olur. Geleceği seçimini örgütlü mücadeleden yana yapanlar değiştirebilir. Ekmek ve hürriyet mücadelesinde işçi sınıfına, sınıf mücadelesi yöntemlerine güvenerek, düzen siyasetine karşı sınıf siyasetini inşa etmekten başka yol yoktur. 

Devrimci İşçi Partisi Merkez Komitesi
17 Mayıs 2023

Editör: Haber Merkezi