"Kadınlar toplumsal cinsiyet eşitsizliği, gelir dağılımındaki eşitsizlik, yetersiz istihdam ve bitmek bilmeyen ekonomik krizler dolayısıyla erkeklere göre yoksulluğu daha katmerli yaşıyor."
DİSK Çukurova Bölge, KESK Adana Şubeler Platformu, TMMOB Adana Şube ve Adana Tabip Odası tarafından 8 Mart etkinlikleri kapsamında "Emeğin Tarihsel Mücadelesi ve Cinsiyete Dayalı İş Bölümü’’ paneli düzenlendi.
Moderatörlüğünü Makine Mühendisleri Odasından Arzu Özdal İdem’in yaptığı panelin konuşmacıları Prof. Dr. Sibel Özbudun ve Eğitim Sen Genel Başkanı Prof. Dr. Nejla Kurul’du.

Panele, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı Zeydan Karalar, CHP Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin, CHP Adana İl Kadın Kolları Başkanı Oya Tekin, DİSK, KESK, TMMOB ve Adana Tabip Odası yönetici ve üyelerinin yanı sıra bir çok kurumdan doğru katılımlar da oldu.
Panel öncesi DİSK, KESK, TMMOB İKK ve Adana Tabip Odası adına açılış konuşmasını yapan Berrin Palaz; “Toplumsal ve bireysel alanlarda tüm dünyayı kapsayan Covıd-19 Pandemisinin insan sağlığına yönelik bir tehdit olmakla birlikte Başta ekonomi olmak üzere birçok etkisinin yaşandığı günümüz dünyasında, tüm dünya ülkelerinde yaşanan ekonomik kriz, Son dönemde gelen zamlarla birlikte ülkemizde de derinleşen yoksulluk ile etkilerini göstererek, geniş kesimlerin daha da yoksullaşmasına sebep oldu” dedi.
Palaz konuşmasına şu şekilde devam etti;
Kadınlar toplumsal cinsiyet eşitsizliği, gelir dağılımındaki eşitsizlik, yetersiz istihdam ve bitmek bilmeyen ekonomik krizler dolayısıyla erkeklere göre yoksulluğu daha katmerli yaşıyor.
Çocuk, hasta, yaşlı, engelli bakımının sadece kadına özgü bir sorumluluk gibi görülüp kadının sırtına yüklenerek bakımın kamusal bir hizmet olarak sunulmaması, sosyal destek politikalarının geliştirilmemesi ile kadınlar istihdamdan koparıldığını ve kadına yönelik şiddetin de yaşamın tüm alanlarında sürdüğünü görmekteyiz.
Çalışma hayatına katın kadınlar ise, Herhangi bir sosyal güvencesi olmadan kayıt dışı olarak çalıştırılarak ‘ucuz emek gücü’ olarak görülmekte, ‘eşit değerde işe eşit ücret’ten yoksun bırakılmaktadırlar.
Cinsel şiddetin arttığı, ekonomik sıkıntıların yaşandığı, özgürlüklerin azaldığı, yoksulluk ve kutuplaşmanın hakim olduğu günümüz Türkiye’sinde Irkçı, ayrımcı, militarist olmayan; laik, toplumsal cinsiyet demokrasisine dayalı demokratikleşme ve eşitlik mücadelesi bizim vazgeçilmezimizdir.
1985 yılında Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ni (CEDAW) imzalayan Türkiye, bugün kadın haklarının korunması açısından son derece önemli bir belge olan İstanbul Sözleşmesinden Cumhurbaşkanı kararı ile çekildi ve böylece 1985’in de gerisine düştü. İstanbul Sözleşmesi’nden sonra şimdi de erkek egemen devletin mağdur erkekleri, 250 ile 400 TL arasında verilen nafaka hakkımıza göz diktiler. İmzacı olduğu uluslararası sözleşmeleri de hiçe sayan siyasal iktidar, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini giderek derinleştiriyor.
Kadını tutsaklaştıran, yaşam hakkını savunmayan, nesnellikten çıkıp yaşamın, emeğin, siyasetin, mücadelenin öznesi olmasını engelleyen herkesin kadına şiddette payı vardır.
Kadınların kaynaklara erişiminin desteklenmesi,
Erkeklerle eşit iş bulma ve eşit ücret koşullarına sahip olmaları,
Kadın istihdamını artırmak için önerilen esnek çalışma biçimlerine karşı tam zamanlı ve güvenceli istihdam olanakları yaratılması,
Güvenli işyerleri,
Sendika ve örgütlenme hakkı,
Kamu kurumları ve yerel yönetimler tarafından kreş, gündüz bakım evi, hasta ve yaşlı bakım evleri gibi merkezler açılarak bakım hizmetlerinin kamusal hale getirilmesi,
Cinsiyetçi iş bölümünün son bulması

Ve İş yaşamında şiddet ve tacize karşı ILO 190 maddesinin imzalanması talepleri için, hep birlikte mücadele edeceğiz.
8 Mart’ın 165 yıldır dünyanın her yerinde kadınlara uygulanan sömürüye, ayrımcılığa, baskıya karşı yürütülen, kadın haklarının kazanılmasında verilen direnişin simgeleştiği 8 Mart’ın dünyanın her yerinde kadınlara uygulanan sömürüye, ayrımcılığa, baskıya karşı yürütülen, kadın haklarının kazanılmasında verilen direnişin simgeleştiği 8 Mart’ın dünyanın her yerinde kadınlara uygulanan sömürüye, ayrımcılığa, baskıya karşı yürütülen, kadın haklarının kazanılmasında verilen direnişin simgeleştiği mücadele günüdür.
[aigpl-gallery-slider id="138414"]Bizlerde bugün, 165 yıldır sürdürülen kadınların bu haklı mücadelesini,
DİSK Kadın Komisyonu, KESK Kadın Meclisi, TMMOB Kadın Çalışma Grubu ve Türkiye Tabipler Birliği Kadın Hekimlik ve Kadın Sağlığı Kolu, bugüne kadar gurur ve onurla savunduğumuz barıştan, adaletten, eşitlikten yana tavrımızı bugün bir kez daha belirtiyoruz.
Bu ülkede yaşayan herkesi Anayasal bir hak olan düşünce ve ifade özgürlüğünü savunmaya, barışın ve barışı savunanların yanında olmaya, kadına yönelik şiddet ve ayrımcılığa karşı ortak mücadeleye davet ediyoruz” dedi.
Moderatör Arzu Özdal İdem kısa bir açıklama yaptıktan sonra ilk sözü Prof. Dr. Sibel Özbudun’a verdi.
Budun, “KADINLAR VE EMEK MÜCADELESİ-SADECE "ÜRETİMDEN GELEN GÜÇ" MÜ?” Başlıklı sunumunda; “Sol kesimde adeta "galat-ı meşhur" haline gelmiş bir yarı-doğru var: bir kuşaktan diğerine devredilen... Kapitalizmin kadınları yığınsal olarak üretime çektiğini söyleyip durduk...
Oysa kadınlar -çalışmamayı bir nev'i erdem sayan ve bu nedenle de "aylak sınıflar" (leisure elasses) olarak anılan egemen ve/veya yönetici sınıf mensubu olanlar dışında- tarih boyunca üretimin içindeydiler. Ta avcı-toplayıcı büyük analarımızdan bu yana, ve tüm dünyada... Prehistorik çağlarda avcı-toplayıcı topluluklarda kadınlar yenilebilir bitkileri topluyor, yemeye hazır hale getiriyor, avcılık-balıkçılık yapıyor, avlanan hayvan postlarından giyecek, kilden çaııak-çömlek imal ediyordu. Hayvanları evcilleştirmeyi öğrendikten sonra yün kırkmak, iplik eğirmek, dokuma sanatlarını geliştirmek, süt sağmak, süt ürünlerini imal etmek, hane halkının yiyeceğini, giyeceğini hazırlamak, çocuklara bakmak, insan faaliyetleri arasına tarım katıldıktan sonra ekini biçmek, hasadı devşirmek... Velhasıl yaşamı sürdürme sanatlarının büyük çoğunluğu kadınlar tarafından yürütülmekteydi” dedi.
Budun sözlerini şu şekilde sonlandırdı; …"emeğin tarihsel başkaldırısından söz ederken, kadınların sırtında tarihsel bir yük olan "yeniden üretim"den kaynaklanan ve neredeyse tümüyle "kadınlara özgü" olan bu mücadele biçimi görmezden gelinmemelidir.
Emekçi kadınların üretim ve yeniden üretim alanındaki isyanları senkronize olduğunda ne köklü değişimlere yol açabileceğine ise, Bolşevik Devrimi tanıktır...”

Prof. Dr. Nejla Kurul ise sözlerine, “Evcillik İdeolojisi” konusunu açarak başladı.
Kurul, “Kadınlar içinde yaşadığımız kültürde esasen “ev” üzerinden tanımlanıyor ve yeniden üretiliyor” dedi.
Kurul; Ev ve ev işleri, kadın öznelliğinin kurulmasını anlamak için kilit alanlardan biri olduğuna işaret etti.
Kurul konuşmasının devamında; “Erkek bakış açısına göre belirlenmiş aile içi ilişkiler ile ev işleri ve çocuk bakımına ilişkin geleneksel iş bölümüne dayalı olarak tanımlanmış kadın-erkek rolleri AİLE de kız çocuklarının geleneksel rollere göre tanımlanması cinsiyetçi rollerle yetişmesi sonucunu doğurmuştur” dedi.
Panel, soru-yanıtlar bölümünün ardından sona erdi.
