17 AĞUSTOS, 6 ŞUBAT : AFET DEĞİL KATLİAM !
Bir katliama daha uyanmak istemiyoruz!
İHD İstanbul şube 17 Ağutos depreminin yıldönümünde yazılı baasın açıklaması yayımladı.
30 bin dolayında kişinin yaşamını kaybettiği, 5840 kişinin halen resmen kayıp olduğu 1999/ 17 Ağustos depreminin yıkıcı etkisi hafızalarımızda neredeyse unutturulmuşken, net sonuçları ortaya çıkmamış olmakla birlikte 100 bin dolayında ölüm ve en az o kadar kayıp yaşandığı belirtilen 2023/ 6 Şubat depremi ile, gerçekle ağır bir yüzleşme yaşandı. Görüldü ki; Türkiye bir deprem ülkesiydi ancak depreme dair hiçbir önlem, hiçbir işe yarar planlama yoktu. Arama kurtarma ve kurtulanların hayatta tutulması için bile devlet aciz durumdaydı ve geçmiş büyük depremlerden çıkarılan dersler yine bir kulaktan girip diğerinden öylesine çıkıp gitmiş, ranta kurban edilmişti. 24 yıl sonra bugün, milyonlarca insanı etkileyen 6 Şubat depreminin yarattığı büyük yıkımın yol açtığı derin acının ve her an yaşanacağı söylenen ve yüzbinlerce kişinin hayatına mal olacağına kesin gözüyle bakılan ve bırakın önlem alınmasını, yanlış politikalarla yıkıcı etkisi artırılan büyük Marmara depreminin gölgesinde 17 Ağustos depreminin yıl dönümündeyiz. Toplum bir yandan geleceğe dair endişeleri ile yaşamına yön vermeye çalışırken, bir yandan geçmişe yas tutmaya devam ediyor. Biliyoruz; ‘Deprem değil dayanıksız binalar, alınmayan önlemler, çarpık kentleşme, insan haklarını yok sayan rant politikaları öldürür’, 17 Ağustos- 6 Şubat ‘Afet değil, katliam!’. Yenileri yaşanmasın istiyor, insan haklarına dayalı bir afet yönetim sistemi ve acil etkili önlemler alınmasını istiyoruz.
Daha önce de ifade ettiğimiz üzere; 24 yıl boyunca 17 Ağustos depreminin her yıldönümünde söylenen duygusal sözler ertesi gün unutuldu ve çarpık kentleşme, denetimsiz yapılaşma artarak devam etti. Deprem sonrası toplanma alanı olarak ayrılan alanlar dahi ranta açıldı. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı sırf İstanbul’da 300 bin konutun yenilenmesi gerektiğini söyledi ancak İmar Barışı uygulaması ile denetimsiz kaçak yapıların tamamına onay verildi. Bir kere daha insan canı paraya satılmış oldu. 17 Ağustos sonrası hazırlanan deprem risk raporlarında büyük kentlerdeki nüfus ve yapılaşma yoğunluğunun azaltılması gerektiği söylendi ancak Kanal İstanbul projesi ile İstanbul’a bir İstanbul daha eklenmek isteniyor. Toplanan Deprem vergilerinin sözü dahi edilmezken, deprem önlemleri için ayrılması gereken kaynaklar Kanal İstanbul projesi gibi projelere ayrılıyor.
En az 500 bin insanın canına mal olabileceği hesaplanan İstanbul depremi için, toplumun değişik kesimleri, meslek odaları, endişelerini dile getirdiler, alınması gereken önlemlere dikkat çektiler her yıl. Ancak bu uyarılar karşılığını bulmadı.
17 Ağustos ve sonrası yaşanan küçük depremlerde ortaya çıkan ağır yıkımlar, Van, Elazığ, İzmir ve 11 ili etkileyen 6 Şubat depremlerinin ağır sonuçları, Rize, Kastamonu, Bartın, Sinop ve çevresinde yaşanan sel felaketlerinde yaşanan ağır can ve mal kayıpları, orman yangınlarında ortaya çıkan acı tablo; HES, termik santral, maden işletmeleri ile düzensiz ve denetimsiz yapılaşmanın afet denen katliamlara zemin hazırladığını, bu süreçlerin yönetilemediğini ve her an daha büyük yıkımlarla yüz yüze geleceğimizi gösterdi ve yapılan uyarıların ne kadar önemli olduğunu ortaya koydu. Ancak; 24 yıl sonra bugün, deprem öncesi alınmayan önlemler ve deprem sonrası afet yönetiminde yaşanacak büyük kriz ve bu sürecin uzun süreli etkileri bilinmekte, ancak insan canı ve yaşanabilir güvenli kentlere olan ihtiyaç halen hiçe sayılmaktadır.
17 Ağustos depreminin 24. yılı vesilesi ile depremde yaşamını yitirenleri ve kayıpları anarken, bir defa daha söylüyoruz; Olası depremlerde yaşanacak can kayıpları, ülkeyi yönetenlerin sorumluluğunda bir cinayet, planlı bir katliam olacaktır.
Bir katliama daha uyanmak istemiyoruz!
Can ve mal güvenliğinin sağlandığı, insanca yaşanabilir kentler ve insan haklarına dayalı bir afet yönetim sistemi istiyoruz!